İmarla oluşan sicil kayıtlarının iptaline karar verilmeksizin eski hale ihya kararı verilmiş olması doğru olmadığı gibi, birleşen davalar hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru değildir.
Asıl ve birleşen davalar, imar uygulamasının iptali nedeniyle kök parselin ihyası ile hazine adına tescili, mümkün olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkin olup, davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Dairece; sicil kayıtlarının illetini teşkil eden idari işlemin idari yargı yerinde iptal edilerek kayıtların dayanaksız hale geldiği ve sicil kaydının yolsuz tescil durumuna düştüğü belirlenmek ve benimsenmek suretiyle davalı Seyhan belediyesi yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına, diğer davalılar yönünden bilirkişi rapor ve krokisinde gösterildiği üzere eski hale ihya isteğinin kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmadığı, ne var ki, mahkemece imar parselleri hakkında imarla oluşan sicil kayıtlarının iptaline karar verilmeksizin eski hale ihya kararı verilerek hüküm fıkrasının infazda sorun çıkaracak biçimde oluşturulmasının doğru olmadığı, öte yandan; birleşen davada yargılama giderleri ve avukatlık ücreti bakımından olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi, yargılama masraflarının iptale konu idari işlemi yapan ve böylece dava açılmasına sebebiyet veren belediyeye yüklenmesi gerektiğinin gözetilmemesi ve dava kabul edildiği halde davacı hazine lehine taşınmazın değeri üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu, hususlarına değinilerek bozulmuş, davacı vekilince karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazın ihdasen Hazine adına tescil edildiği ve Seyhan Belediyesince başka bir çok parselle birlikte 37 nolu imar düzenlemesine tabi tutulduğu, daha sonra aynı bölgede Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından imar düzenlemesi yapıldığı, her iki imar uygulamasının idari yargı yerinde iptal edilerek, idari yargı kararlarının kesinleştiği, dava konusu yerin yargılama sırasında yeni kurulan Çukurova Belediyesi sınırları içinde kalması üzerine anılan Belediyenin de davaya dâhil edildiği görülmektedir.
Davacı Hazine, eldeki davada çekişmeli taşınmazların kayıtlarının dayanıksız hale geldiğini belirterek, imar öncesi duruma dönülmesini ve ihdasen oluşan parselin yeniden Hazine adına tescilini, olmadığı takdirde zararının tazminini istemiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; aynı yasanın 388. (6100 sayılı HMK.’nın 297.maddesi) (6100 sayılı HMK.’nın 297.maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 389. maddede (6100 Sayılı HMK’nın 294. ve 298/2. maddeleri) öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada söz konusu yasanın 38l. maddesinin son fıkrasının (6100 Sayılı HMK’nın 294/4. maddesi) getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde yasal düzenlemelere uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile Usul Yasasının yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, Mahkemece, kısa kararda; “ Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Çukurova Belediye Başkanlığı aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddine ” şeklinde hüküm kurulduğu halde, gerekçeli kararda bu kısma yer verilmeyerek değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması isabetsizdir.
Kabule göre ise; imarla oluşan sicil kayıtlarının iptaline karar verilmeksizin eski hale ihya kararı verilmiş olması doğru olmadığı gibi, birleşen davalar hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru değildir.
Yine kabule göre; ihyasına karar verilen taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmemiş olması doğru olmadığı gibi, davanın açılmasına davalı Adana Büyükşehir Belediyesi ile Seyhan Belediyesi’nin yapmış oldukları işlemlerin sebep olduğu, çekişme konusu bölümün yargılama sırasında yeni kurulan Çukurova Belediyesi sınırları içerisine dahil edilerek Seyhan Belediyesi ile ilgisinin kalmadığı, ancak anılan Belediyenin yapmış olduğu işlemlerden halefiyet ilkesi gereği Çukurova Belediyesi sorumlu olduğu halde, davalı Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Çukurova Belediye Başkanlığı yönünden husumet yokluğundan ret kararı verilmiş olması ve bu belediyeler yararına vekalet ücretinin hüküm altına alınmış olması, öte yandan; hakkında hüküm kurulmasına yerolmadığına karar verilen Seyhan Belediyesi yararına avukatlık ücretine karar verilmiş olması da isabetsizdir.