1. Anasayfa
  2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2013/14385 K: 2014/173 T: 14.1.2014


Somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca açılan davanın reddine karar verilmesi gerekir.

DAVA: Yerel mahkemece, davanın kabulüne dair olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi. Tetkik Hakiminin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği düşünüldü:

KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Mahkemece: davalının miras bırakanın işçisi olduğu, alım gücünün bulunmadığı, satış bedeliyle temlik tarihindeki gerçek değer arasında oransızlık olduğu, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı muvazaalı yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan tüm delillerden: miras bırakan M. G. Ö.’in kanser hastası olduğu, 24.12.2009 tarihinde çocuksuz öldüğü, geride mirasçı olarak eşi E. G., kardeşi Y. F. C. ve kendisinden önce ölen kardeşi G. Ö.’in çocukları olan davacıların kaldıkları, miras bırakanın eşi E. G.’le birlikte paylı mülkiyet üzere malik olduğu 234 parsel sayılı taşınmazdaki payını intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetimi 6.4.2009 tarihli akitle işçileri olan davalıya satış yoluyla temlik ettiği, E. G.’inde aynı tarihli akitle payını intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini davalının eşi olan dava dışı S. M.’ya satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Davacılar, miras bırakan M. G. Ö.’in davalıya yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.

Davalı tüm aşamalarda, miras bırakan ve eşine karşılıksız baktığını, tüm işlerini yaptığını bu sebeple de çekişmeli taşınmazdaki payın adına temlikinin yapıldığını, murisin son arzusuna saygı duyulması gerektiğini, muvazaanın olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 706., 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237. ( 818 Sayılı Borçlar Kanununun 213.) ve 2644 Sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa sebebiyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeliyle sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflarla miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince: tanık anlatımları ve dosya kapsamından miras bırakanın kendisine ve eşi E. G.’e ücretsiz bakılması karşılığında minnet duygularıyla temliki işlemi gerçekleştirdiği, davalının murisin ölümüne kadar bakımıyla ilgilendiği, bunun yanında kalp hastası olan eşine de baktığı, ayrıca miras bırakanın son dört yılında kanser hastası olduğu anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifadeyle malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 tarih ve 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifadeyle murisin iradesi önem taşımaktadır.

O halde, yukarda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması bozmayı gerektirmiştir.

Kabule göre de 234 parselin. 13.4.2009 tarihinde 2859 Sayılı yasa uyarınca yapılan yenileme kadastrosu yoluyla 124 ada 34 parsel numarasını aldığı anlaşıldığı halde mahkemece infazda tereddüt oluşturacak şekilde kaydı kapatılan 234 parsel hakkında hüküm kurulması da doğru değildir.

SONUÇ: Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan sebeplerle (6100 Sayılı Kanunun geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı H.U.M.K.nun428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 14.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.