Somut olaya bakıldığında, mirasbırakanın boşanmadan önce davaya konu taşınmazı davalıya devrettiği, davalının boşanma davasında nafaka ve tazminat talebinde bulunmadığı, bu devrin gerçekte davalının mağdur olmaması için yapıldığı
DAVA: Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne dair olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde, temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi E. Çakır’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Y. B.’ın 4.4.2010 tarihinde öldüğü, geride davacılar M. ve M. ile boşandığı eşi olan davalı H. Y.’dan olma dava dışı 6 çocuğunu mirasçı olarak bıraktığı, mirasbırakanın 124 ada 18 parseldeki, 3 numaralı bağımsız bölümü 17.12.1996 tarihinde satış yoluyla davalıya devrettiği, murisin davalı ile 19.3.1997 tarihinde boşandıkları, davalının; murisin boşanmadan önce davaya konu evi mağdur olmaması için kendisine bıraktığını, zira boşanma karşılığı olarak nafaka ya da tazminat almadığını, murisin 1.7.1997 tarihinde davacı M. ile evlendiğini, 1998 yılında ise davacı M.’nin doğduğunu, temlik tarihine göre davacıların taşınmazda herhangi bir haklarının bulunmadığını ve mal kaçırma amacından söz edilemeyeceğini savunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706, Türk Borçlar Kanunun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca somut olaya bakıldığında, mirasbırakanın boşanmadan önce davaya konu taşınmazı davalıya devrettiği, davalının boşanma davasında nafaka ve tazminat talebinde bulunmadığı, bu devrin gerçekte davalının mağdur olmaması için yapıldığı, temlik tarihinden sonra murisin davacı Meniş ile evlendiği, diğer davacının da 1998 yılında doğduğu görülmektedir. HMK’nun 190 ve TMK’nun 6. maddeleri uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Davacılar davalının bu doğrultudaki savunmasının aksini, bir başka ifadeyle temlikin muvazaalı yapıldığı iddiasını kanıtlayabilmiş değildir. Bedeller arasındaki oransızlık da tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
SONUÇ: Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı Kanunun geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 Sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene iadesine, 28.4.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.