1. Anasayfa
  2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2015/3195 K: 2015/6343


Mirasbırakanın 1903 doğumlu olduğu, davalı oğlu tarafından bakıldığı, diğer çocukları ile ihtilafının olmadığı, dolayısıyla mal kaçırma nedeninin bulunmadığı, nitekim ölünceye kadar bakma akdi yapıldıktan 9 gün sonra da 28 parseldeki payını her üç çocuğuna da bağış suretiyle aktardığı sabit olup bu somut olgular yukarıdaki ilkelerle değerlendirildiğinde mirasbırakanın ölünceye kadar bakma akdinde mal kaçırma amacının olmadığı anlaşılmaktadır.

Taraflar arasındaki davadan dolayı Hendek Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 09.10.2013 gün ve 2009/364 Esas 2013/472 Karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 10.11.2014 gün ve 1030-17238 sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davacılar vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, çekişme konusu 25 ada 6 parsel sayılı taşınmazın değerinin, bakım karşılığı olan ivaz borcunu aştığı ve mirasbırakanın diğer mirasçıları mirastan mahrum bırakmak kastıyla hareket ettiği gerekçesiyle bu taşınmaz bakımından davanın kabulüne, hak düşürücü süre geçtikten sonra davanın açıldığı gerekçesiyle de çekişme konusu 25 ada 28 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın, taraf vekillerince temyizi üzerine Dairece, özetle, “Mirasbırakan S.. B..’ın 18.02.1981 tarihli ölünceye kadar bakma akdi ile 25 ada 6 parsel sayılı taşınmazını davalıların mirasbırakanı olan oğlu C.. B..’a temlik ettiği, yine mirasbırakan S..’nin 27.02.1981 tarihli resmi akitle 25 ada 28 parsel sayılı taşınmazdaki payını dava dışı kızı M.. ile davacıların mirsbırakanı olan kızı M.. G..ve davalıların mirasbırakanı olan oğlu C.. B..’a bağış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.

Çekişme konusu 28 parsel sayılı taşınmazdaki mirasbırakana ait payın, bağış suretiyle temlik edildiği, bağış suretiyle yapılan temlikler geçerli işlemlerden olduğundan tapu iptali ve tescil istenemeyeceği, tenkis de istenilmediği gözetilerek bu parsel bakımında davanın reddine karar verilmiş olmasında isabetsizlik yoktur. Davacıların temyiz isteğinin reddine.

Davalıların temyiz itirazlarına gelince; Mirasbırakanın 1903 doğumlu olduğu, davalı oğlu tarafından bakıldığı, diğer çocukları ile ihtilafının olmadığı, dolayısıyla mal kaçırma nedeninin bulunmadığı, nitekim ölünceye kadar bakma akdi yapıldıktan 9 gün sonra da 28 parseldeki payını her üç çocuğuna da bağış suretiyle aktardığı sabit olup bu somut olgular yukarıdaki ilkelerle değerlendirildiğinde mirasbırakanın ölünceye kadar bakma akdinde mal kaçırma amacının olmadığı anlaşılmaktadır.

Hâl böyle olunca 6 parsel sayılı taşınmaz bakımından da davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendrime ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozma kararına karşı davacı vekili karar düzeltme isteğinde bulunmuştur.

Dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davacılar tarafından dava konusu taşınmazların temlik tarihinde mirasbırakanın hukuki ehliyetinin olmadığı, ehliyetli olsa bile yapılan işleminin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı görülmektedir.

Ne var ki, mahkemece, ehliyetsizlik yönünden herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmamış, yalnızca muris muvazaası iddiası üzerinde durularak sonuca gidilmiştir.

Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez.

Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunu’nun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanunu’nun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

Hal böyle olunca, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu, ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenmesi gereğinin ortadan kalkacağı gözetilerek ehliyetsizlik iddiasının öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kayıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, mirasbırakan S.. B..’ın, dava konusu taşınmazların temlik tarihlerinde ehliyetli olup-olmadığı yönünde rapor alınması, miras bırakanın ehliyetli olduğunun saptanması halinde muris muvazaası yönünden değerlendirme yapılması gerekirken, ehliyetsizlik iddiası üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir

Anılan bu husus karar düzeltme isteği üzerine, yeniden yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, davacı vekilinin bu yönlere değinen karar düzeltme isteğinin 6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kabulüne, Dairenin 10.11.2014 tarih, 1030/ 17238 sayılı bozma kararının tümden ortadan kaldırılmasına ve yerel mahkemenin 09.10.2013 tarih, 2009/364 Esas, 2013/472 Karar sayılı kararının açıklanan bu nedenlerle, (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 29.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.