1. Anasayfa
  2. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E: 2003/3527 K: 2003/5152 T: 20.6.2003


Mahkeme tarafından yapılacak keşifte, tahsise dayanılıyorsa, tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar marifetiyle tatbik edilmesi, ihtilaflı yeri kapsayıp kapsamadığının saptanması, gayrimenkulün mera olmadığı savında bulunulması durumunda varsa çevre gayrimenkullerin kayıtları da tatbik edilmek suretiyle ihtilaflı yeri ne şekilde okuduğunun, çevre gayrimenkullerle toprak yapısı kıyaslanmak suretiyle, uzman bilirkişiler marifetiyle söz konusu yerin ve niteliğinin tespit edilmesi gerekmektedir.

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 24.1.2000 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali mera olarak sınırlandırma istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 31.10.2002 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Davacı, 35 numaralı Toprak Komisyonu tarafından 12.9.1958 tarihli ve 25 numaralı kararı ile köylerine mera ve yaylak yeri olarak tahsis edilen yerlerin kadastro çalışmaları sırasında davalı köy adına mera olarak sınırlandırıldığını ileri sürerek, sınırlandırmanın iptali ve kendi meraları olarak sınırlandırılması isteğinde bulunmuştur.

Davalı dava konusu taşınmazların kendi köy sınırları içerisinde kaldığını, daha önce aynı yere ilişkin açılan el atmanın önlenmesi davasının da feragatla sonuçlandığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Yargılamaya müdahil olarak katılan Hazine vekili de davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, bir köyün başka bir köyün idari sınırları içerisinde merasının bulunabileceği, meranın başka bir köyün sınırları içerisinde bulunmasının intifa hakkını etkilemeyeceği ancak, intifadan yararlanmanın engellenmesi halinde bu hususun el atmanın önlenmesi davasına konu olabileceği meranın kendi adına tescilini isteyemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı temyiz etmiştir.

Dava, aidiyet iddiası ile açılan mera sınırlandırılmasının iptali isteğine ilişkindir. Mera, bir veya birden fazla köy ve kasaba halkına, bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera yaylak ve kışlaklar, özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanmaz, sınırları daraltılamaz (Mera Kanunu m.3-4)

31.5.1965 tarihli ve 4/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile “…tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı…”öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. İdari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.

Meralar üzerinde, aidiyet iddiasıyla, el atmanın önlenmesi, tapu iptali mera olarak sınırlandırma veya tespitin iptali ve mera olarak sınırlandırma davaları açılabilir.

Davayı, yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da Hazine açabilir. Davayı açan köy muhtarının veya Belediye Başkanının davayı kabule, vazgeçmeye ya da sulha yetkisi yoktur.

Mera yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmada ileri sürdükleri verileri tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun yeterince araştırılması gerektiğinde, köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığı aracılığıyla araştırılması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.

Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan yansız anlatımda bulunabilecek yöreyi iyi bilen ve çevre köy yada kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir. (Bu kural, dava konusu yerin mera yaylak ya da kışlak olarak kullanılmasında, dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların yararlarının bulunmaması ve bu nedenle de yansız anlatımda bulunacakları düşüncesinden kaynaklanmaktadır.)

Mahkemece yapılacak keşifte, tahsise dayanılıyorsa, tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun, çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak, uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.

Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.

Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında, davacı köy tahsisli meralarının kadastro tespiti sırasında davalı köy adına sınırlandırıldığını bu sınırlandırmanın hatalı olduğunu ileri sürmüş ve mera üzerinde aidiyet iddiasında bulunmuş, sınırlandırmanın iptali ile kendi köyleri adına sınırlandırmasını talep etmiştir. Her ne kadar dava dilekçesinde tescil sözcüğünü kullanmış ise de, meraların tescile tabi olmadığı, sınırlandırılarak özel siciline kaydedileceği bilinen genel ilkedir. Olayların anlatılış şekli nazara alındığında ve hukuki nitelemede hakim tarafından yapılacağından davacının dava dilekçesindeki tescil sözcüğünün şekli olarak değerlendirilmesi doğru görülmemiştir.

Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda tarafların dayandığı tahsis kararları, daha önce uyuşmazlık konusu olduğu iddia edilen dava dosyaları ve diğer tüm kanıtlar incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddedilmesi nedeniyle hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 20.6.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi.