13.3.1972 tarih 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda kıyıların menfaati umuma ait yerlerden olduğu, 28.11.1997 tarih ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu Kararı’nda da ilke olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenme görevinin Adli Yargı yerine ait bulunduğu, ancak 3621 sayılı yasanın 5 ve 9. maddeleri hükmünce idarenin belirlediği ve İdari Yargı yerine başvurulmaması yüzünden yargı yolunun kapanmış olması nedeniyle kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi bulunursa Adli Yargı yerinde saptamanın buna uygun yapılacağı kabul edilmiştir.
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 17.11.2004 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve men istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.5.2005 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Davacı Hazine, davalıya ait 306 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 39 m² kısmının idarece tespit edilen kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını ileri sürerek bu kısma ilişkin tapu kaydının iptalini ve el atmanın önlenmesini istemiştir.
Davalı usulüne uygun tebligata rağmen yargılamaya katılmamış, Mahkemece uzman bilirkişiler tarafından saptanan kıyı kenar çizgisi içinde kalan 34,30 m² yerin iptali ile kıyı olarak terkinine karar verilmiştir. Hükmü davacı temyiz etmiştir.
Uyuşmazlık Türk Medeni Kanunu’nun 715 ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na dayanılarak açılan tapu iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlığın bu niteliğine göre önemli olan kıyı kenar çizgisinin saptanmasıdır.
Az yukarıda söylendiği üzere kıyıların niteliği 2005/9603 E: -12457 K: Gibi Türk Medeni Kanunu’nun 715. maddesinde gösterilmiş, 13.3.1972 tarih 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda kıyıların menfaati umuma ait yerlerden olduğu, 28.11.1997 tarih ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu Kararı’nda da ilke olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisinin belirlenme görevinin Adli Yargı yerine ait bulunduğu, ancak 3621 sayılı yasanın 5 ve 9. maddeleri hükmünce idarenin belirlediği ve İdari Yargı yerine başvurulmaması yüzünden yargı yolunun kapanmış olması nedeniyle kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi bulunursa Adli Yargı yerinde saptamanın buna uygun yapılacağı kabul edilmiştir.
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun başka emsalleri varsa da 26.6.2003 tarih ve 2003/14-97 Esas ve 2003/110 Karar sayılı kararı da bu doğrultudadır. Bütün bunlardan mülkiyet hukukundan kaynaklanan tüm uyuşmazlıkları çözmekle Adli Yargı yerinin görevli olduğu, 3621 sayılı yasanın kıyıkenar çizgisinin belirlenmesinde ve uygulanmasında ortaya çıkacak çekişmelerde Adli Yargı görevini kısıtlayacak bir hüküm içermediği sonucu çıkmaktadır. O halde kıyıkenar çizgisinin az yukarıda sözü edilen 13.3.1972 tarih 7/4 sayılı ve 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları doğrultusunda saptanmasını benimseyen uygulaması yasalara aykırı değildir. Ne var ki; bilirkişilerce kıyıkenar çizgisinin saptanması bakımından yapılan araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir.
Şöyle ki; Yukarıdan beri söylendiği üzere somut olayda idari merci olan Valilik taşınmazın bulunduğu mahalde 3621 sayılı kanunun 5 ve 9. maddelerine dayanarak kıyı-kenar çizgisini belirlemiş ve bu 28.11.1983 tarihinde ilgili Bakanlıkça onanmıştır. Bu belirleme 28.11.1997 günlü İçtihadı Birleştirme Kararı’nda kabul edilen ilkeye göre ilgililerine tebliğ edilerek kesinleştirilmediğinden Adli Yargı yerini bağlamaz. Ancak orta yerde idarenin bir saptaması ve bu konuda kurulan komisyonun çalışmaları ve ortaya çıkardıkları bilimsel değerleri vardır. Bu değerleri yok saymakta olmaz. Bu nedenle Mahkemece, aralarında bu konuda uzman ziraat, harita mühendisi ve jeolog veya Jeomorfologların bulunduğu yeni bir bilirkişi heyeti oluşturmak suretiyle, bölgeye ait memleket ve askeri harita, hava fotoğrafları, Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nce kıyı-kenar çizgisi saptaması ile ilgili tüm evrak, belge ve haritalar uygulatılmalı, gerekir ise çeşitli katmanlardan alınacak toprak numunelerinde nitelik araştırması yapılmalı ve tüm bu çalışmalar sonucu tespit edilen kıyı-kenar çizgisi, idarenin belirlediği kıyıkenar çizgisi ile farklılık oluşur ise bunun nedenleri bilimsel değerlere dayalı gerekçeleri ile bilirkişilere açıklattırılmalı, mevcut ve belirlenen kıyıkenar çizgisi fen krokisinde gösterilmek ve el atmanın önlenmesi istenen muhdesatında açık bir şekilde niteliği ve kapsadığı alan miktarın gösteren keşfi izlemeye uygun fen krokisi almak suretiyle, toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar vermek gerekir iken eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulması doğru görülmemiş hükmün bozulması gerekmiştir.
Bundan ayrı, davada elatılan yerden davalının el çektirilmesi de istenilmiş olup, bu istem hakkında olumlu yada olumsuz bir karar verilmemesi de doğru görülmemiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı idare temsilcisinin temyiz itirazlarını kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 31.1.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.