Paylı mülkiyette bir paydaş payını karı ve kocaya, çocuklarına veya akrabaya temlik ederse, görünüşte satış sözleşmesi yapılsa dahi miras hukuku ile ilgili amaçların ya da bağışlama gibi düşüncelerin hakim olduğu hallerde onalım hakkının kullanılamayacağı, akrabalar arasında yapılan her temlikte uyuşmazlığın niteliğine göre temlikin hibe veya miras hukukuyla ilgili saiklerle yapılıp yapılmadığının yöntemince kanıtlanmasının aranması ve ispatı durumunda temlikle onalım hakkının kullanılması olanaklı olamayacağından davanın reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmelidir.
Dava, önalım hakkı nedeniyle tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin paydaşı olduğu 10259 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki … belediyesine ait olan 25/69 payın önce… sonra davalı …’e satıldığı ve bildirim yapılmadığından dava konusu parseldeki payın önalım hakkına dayalı olarak iptali ve adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili ise; davaya konu payın satıcı ile davalı arasındaki yakın akrabalık ilişkisi nedeniyle gerçekte satış değil bağış yapıldığını, öte yandan parselin fiili taksime uygun şekilde kullanıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü davalı vekilinin temyiz etmesi üzerine; Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2013/52 Esas, 2013/12135 Karar sayılı ilamı ile davalının fiili taksim iddiasının araştırılması gerektiği sebepleri ile mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda dava konusu parseldeki payını devreden… Davalı …’in kardeşi olduğu yakın akrabalar arası işlemin satış değil bağış olduğu gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Yasal Önalım Hakkı-Önalım Hakkı Sahibi” başlıklı 732. Maddesinde “Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler” hükmü düzenlenmiştir.
Anılan düzenlemede, önalım hakkının açık bir tarifi yapılmamakla birlikte temel prensibin mülkiyet serbestisi ve tasarruf yetkisi olduğu gözetilerek paydaşın temlik hakkı sınırlandırılırken bu sınırlandırma sınırlı tutularak sadece satım akitleri için önalım hakkı öngörülmüştür.
Gerçek bir satışın konusu olmayan, satım niteliğinde olmayan pay temliklerinde yasal önalım hakkı doğmayacaktır. Önalım hakkının payın satışındaki şartlar dahilinde kullanılması gerektiğinden, payı paradan başka bir karşılıkla iktisap edenlerden, aynı şartlar yerine getirilmek suretiyle temellük etmeye imkan bulunmamaktadır.
Payı satın alan tarafından, temlik işleminin satış olarak gösterilmekle birlikte gerçekte hibe olduğu savunmasında bulunulması halinde, diğer bir anlatımla hibe ile temlikin amaçlandığının iddia edildiği hallerde, payı temlik alan davalı muvazaalı resmi işlemin tarafı olduğundan ve hiç kimse kendi muvazaasına dayanamayacağından muvazaa iddiasının dinlenmeyeceği açıktır.
Bunun yanında, paydaş payını karı ve kocaya, çocuklarına yahut akrabaya temlik ederse görünüşte satış sözleşmesi yapılsa bile miras hukuku ile ilgili amaçların yada bağışlama gibi düşüncelerin hakim olduğu durumlarda önalım hakkının kullanılmayacağı 27.03.1957 günlü ve 1956/12 Esas, 1957/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararında belirtilmiştir.
Anılan kararın açıklayıcı olan gerekçe kısmında; “Miras hukukuna müteallik kaidelere tevkifan veya sair mülahazalarla kendi evladına veya akrabasına satış yapması halinde de şufa cereyan edip etmeyeceği noktasının mülahaza olunmak icap eder. Bu gibi akrabaya satışta ortada satış akdinin bir unsuru olan bedel zikredilmiş olsa bile bunu mücerret bir satış olarak kabul etmeye imkan yoktur. Çünkü burada mümellikin maksadı malının bedelini almak değil, belki akrabalık münasebeti dolayısıyla onu tesahüp etmek ve yerine geçmektir” açıklamasına yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere kararın hem bağlayıcı olan sonuç kısmında ve hem de açıklayıcı olan gerekçe kısmında özel bir hukuki statüyü ifade eden “mirasçı” teriminin tek başına kullanılmasından özenle kaçınılmış ve daha geniş olan “akraba” kavramına da yer verilmiştir. Bu halde, kararın sadece satış tarihi itibariyle doğrudan mirasçı olan kişileri kapsamına aldığının kabulü mümkün değildir.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında 20.03.1957 tarih 1956/12 Esas, 1957/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının, sözleşmede taraf olan kişinin işlemde muvazaa savunmasında bulunamayacağı ve bunu her türlü delille ispat edemeyeceği kuralının istisnası olduğu görülmektedir. Anılan kararın uygulanabilmesi için öncelikle satışın, satış tarihi itibariyle doğrudan mirasçılar arasında yapılması gerekmeyip, temlikin taraflarının akraba olması yeterlidir.
Temlikin akrabalar arasında satış şeklinde yapılmış olması halinde ise bu kez İçtihadı Birleştirme Kararının aradığı “hibe veya miras hukukuyla ilgili amacı’nın” bulunup bulunmadığı hususunun, diğer bir ifade ile akrabalar arasında yapılan her temlikte somut uyuşmazlığın niteliğine göre temlikin hibe veya miras hukukuyla ilgili amaçlarla yapılmış olup olmadığının yöntemince ispatı aranmalı ve ispatı halinde temlikle önalım hakkının kullanılmasının mümkün olamayacağı gözetilmelidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08/02/2012 gün ve 2011/6-762 Esas, 2012/56 sayılı ilamı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27/04/2011 gün ve 2011/6-38 Esas sayılı 2011/225 Karar sayılı ilamı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/6-164 Esas ve 2011/245 sayılı ilamlarında da satışın satış tarihi itibariyle doğrudan mirasçılar arasında yapılması gerekmeyip, temlikin taraflarının akraba olmasının yeterli olduğuna karar verilmiştir.
Somut olayda; Mahkemece; ilk bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda yapılan keşifte ve diğer toplanan delillerin değerlendirilmesinde dava konusu taşınmazda fiili taksimin olmadığı anlaşılmıştır.
Ancak mahkemece; dava konusu payı satan. … ile payı satın alan davalı …’in kardeş olduklarından bahisle yakın akrabalık ilişkisi nedeni ile davanın reddine karar verilmiş ise de; resmi satış aktinin kontrol edilmesi sonucunda payı devreden … ile Payı devralan …’in anne ve baba isimlerinin farklı olduğu, kardeş olmadıkları anlaşılmaktadır.
Mahkemece, 27.03.1957 tarih 1956/12 Esas, 1957/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda payını satan … ile payı satın alan davalı …’in yakın akraba olup olmadığı hususunun araştırılmasından sonra yukarıda belirtilen Hukuk Genel Kurulu Kararları da gözetilerek yakın akraba olduklarının anlaşılması halinde şimdi olduğu gibi davanın reddine; yakın akraba sayılmadıklarının anlaşılması halinde ise; satış akdindeki bedel ve masrafların toplamının depo edilmesinden sonra davanın kabulüne karar verilmesi gerekir,
Açıklanan nedenlerle; yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 26.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.