1. Anasayfa
  2. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E: 2015/392 K: 2016/2248 T: 26.02.2016


3083 sayılı Kanunun 13. maddesi kapsamındaki uygulama alanlarında kalan ve işlemleri henüz tamamlanamayan arazilerin miras yoluyla intikali ve ortaklığının satış suretiyle giderilmesine ilişkin olarak herhangi bir yasaklama bulunmamaktadır. Bu kapsamda kalan taşınmazlarda borçlu ortağın alacaklısı icra hakimliğinden İİK’nın 121. maddesine göre alacağı yetki belgesine dayanarak borçlunun ortağı olduğu taşınmaz için ortaklığın giderilmesi davası açabilir. 

Dava, İİK’nın 121. maddesi uyarınca alınan yetki belgesine dayalı olarak açılan ortaklığın giderilmesi isteğine ilişkindir. Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, toplulaştırma işlemi gören taşınmazlarda mahkemelerce ortaklığın satış sureti ile giderilmesi kararı verilemeyeceği gerekçesi ile 828, 4362 ve 2530 parsel sayılı taşınmazlar hakkında davanın reddine, dava konusu 8456, 6901 parsel sayılı taşınmazlarda ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Borçlunun elbirliği halinde ortak olduğu taşınmazlarda borçlu ortağın alacaklısı icra hakimliğinden İİK’nın 121. maddesine göre alacağı yetki belgesine dayanarak borçlunun ortağı olduğu taşınmaz için ortaklığın giderilmesi davası açabilir. Bunun için icra hakiminden yetki belgesi alınması zorunludur. İcra hakiminden yetki belgesi almadan doğrudan doğruya veya yetkisi olmayan icra müdürünün verdiği yetki belgesine dayanılarak dava açılması halinde dava hemen reddedilmeyip davacı tarafa icra hakiminden yetki belgesi almak üzere süre verilmelidir.

İcra mahkemesinden alınan yetkiye dayalı olarak açılan davalarda kural olarak borçlu ortağın mülkiyet hakkının elbirliği mülkiyetine konu olması gerekir.

Paylı mülkiyete konu taşınmazlarda borçlunun payı alacaklı tarafından doğrudan haczedilebileceğinden davacı tarafın bu davanın açılmasında hukuki yararı yoktur.

Ayrıca, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununun 13/1. maddesi ”Uygulama alanlarında Bakanlar Kurulu Kararının Resmi Gazetede yayımı tarihinden itibaren, kamulaştırma, toplulaştırma, arazi değiştirilmesi ve dağıtım işlemlerinin tamamlanması veya tapuya tescil sonuçlandırılıncaya kadar, gerçek kişilerle özel hukuk tüzel kişilerine ait arazinin mülkiyet ve zilyetliği devir ve temlik edilemez. Bu araziler ipotek edilemez ve satış vaadine konu olamaz. Ancak, bu kısıtlama süresi beş yılı aşamaz. Sulama şebekesi tamamlanıp sulamaya geçinceye kadar da aynı işlemler yapılmaz. Bu kısıtlamada ise süre beş yılı aşamaz. Ancak, sulama alanlarında toplulaştırma çalışmaları kısıtlama süresi içerisinde sonuçlandırılamadığı takdirde, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün teklifi ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığının onayı ile toplulaştırma çalışmalarının sonuçlandırılması amacıyla kısıtlama süresi en fazla beş yıla kadar daha uzatılabilir…” ve son fıkrasının son cümlesi “Ayrıca mahkemeler satış suretiyle miras ortaklığının giderilmesine karar veremezler” şeklinde iken 15.05.2014 tarihli ve 29001 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6537 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 9. maddesi ile 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununun 13. maddesinin son cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Bu Kanunun 13. maddesi kapsamındaki uygulama alanlarında kalan ve işlemleri henüz tamamlanamayan arazilerin miras yoluyla intikali ve ortaklığının satış suretiyle giderilmesine ilişkin olarak herhangi bir yasaklama bulunmamaktadır.

Davacı vekilinin 828 ve 4362 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin temyiz itirazları incelendiğinde; 3083 sayılı Kanun gereğince konulan mevcut şerhe ilişkin kanun hükmü karardan sonra iptal edildiğinden sözü edilen taşınmazlar hakkındaki davanın bu şerhin varlığı nedeniyle davanın reddi doğru olmamıştır. Ancak, 828 ve 4362 parsel sayılı taşınmazlar paylı mülkiyete konu olup borçlunun payı alacaklı tarafından doğrudan haczedilebileceğinden davacı tarafın bu taşınmazlar için ortaklığın giderilmesini talep etmekte hukuki yararı yoktur. Bu itibarla mahkemece, 828 ve 4362 parsel sayılı taşınmazlar hakkındaki davanın, davacı alacaklının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından reddi gerekirken davaya konu olayda uygulama yeri bulunmayan yazılı gerekçe ile reddi doğru görülmemiş ise de davanın reddi sonucu bakımından yerinde olduğundan HUMK’nın 438/son maddesi gereğince 828 ve 4362 parsel sayılı taşınmazlar yönünden hükmün gerekçesinin değiştirilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.

Davacı vekilinin 2530 sayılı taşınmaza ilişkin temyiz itirazlarına gelince; Dosya içerisindeki tapu kayıtları ve veraset ilamlarına göre 2530 parsel sayılı taşınmazda borçlu davalı …’ün murisi babası … paydaş olmakla taşınmazda borçlu davalının da elbirliği halinde ortak olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda belirtildiği şekilde, 3083 sayılı Kanuna dayalı olarak konulan şerh nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bu sebeple 2530 parsel sayılı taşınmaza ilişkin hükmün bozulması gerekmiştir.

Kabule göre de 8456 ve 6901 parsel sayılı taşınmazlar paylı mülkiyete konu olup borçlu davalı …’ün payı alacaklı tarafından doğrudan haczedilebileceğinden davacı tarafın bu taşınmazlar için ortaklığın giderilmesini talep etmekte hukuki yararı bulunmadığının gözetilmemesi de doğru görülmemiştir.