1. Anasayfa
  2. Yargıtay 14. Hukuk Dairesi

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E: 2016/12388 K: 2017/9296 T: 12.12.2017


Satış tarihinden itibaren geçen uzunca bir süre sonra taşınmazın değerinde meydana gelen objektif olayların yarattığı kıymet değişikliklerinin, önalım davalarında davayı açan paydaşın ödeme borcuna yansıtılması gerekir. Özellikle, satış tarihinden uzunca bir süre geçtikten sonra açılan önalım davalarında, davacı paydaşın ekonomik ve objektif sebeplerle değişmiş yeni bedeli ödemeksizin, tapuda gösterilen bedelle payın tescilini istemesi Medeni Kanunun 2. maddesinde belirtilen objektif iyi niyet kuralı ile bağdaşmaz.

DAVA: Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 07.05.2013 gününde verilen dilekçeyle önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 04.02.2016 tarihli hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı … vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 12.12.2017 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekilleri Av. … ve Av. … ile karşı taraftan davalı vekili Av. … geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR: Davacı vekili 07.05.2013 tarihli dilekçesi ile; 486 ada 142 Sayılı parsel sayılı taşınmazda davacının birden fazla payın maliki olduğunu, 22/09/2011 tarihli işlem ile 213.000 TL bedelle toplam 972/29160 payın davalı tarafca satın alındığını; ayrıca, 28/03/2012 tarihli işlemin ise satış vaadi sözleşmesine dayanılarak açılan tescil davası sonunda oluşan … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 26.01.2005 tarih, 2003/179 Esas, 2005/9 Karar sayılı ilamına dayandığını ileri sürerek önalım hakkına dayalı tapu iptali, tescil isteminde bulunmuştur.

Davalı …, vekili 486 ada 142 parselde 972/ 29160 payı müvekkilinin satın aldığı 22.09.2011 tarihinde aynı parselde 2699/29160 payı da olduğunu, satış tarihinde pay sahibi bulunan müvekkiline karşı önalım davası açılamayacağını, 486 ada 142 parselde davaya konu 417/29160 payı ise 2003/179-2005/9 E.K sayılı ve 26.01.2005 tarihli ve 14.H.D.den 30.01.2006 tarihinde kesinleşen hükmen tescil kararı ile edindiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece 29/05/2015 tarihinde yapılan keşif sonucu düzenlenen 09.06.2015 tarihli rapor ve 15.09.2015 tarihli ek rapor gereğince aradan geçen uzun zaman yönünden rayiç değerin hükme esas alınması gerektiği, bilirkişilerce belirlenen 417/29160 pay yönünden 296.947,50 TL, 972/29160 pay yönünden 691.482,82 TL önalım bedelinin depoedilmesi gerektiği için verilen kesin süreye rağmen depo kararının yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.

TMK’nın 733. maddesi gereğince yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesi zorunludur.

Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirdiği tarihin üzerinden üç ay ve herhalde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer.

Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.

TMK’nın 733/3 maddesi gereğince üç aylık hak düşürücü sürenin başlaması için öğrenme yeterli olmayıp yapılan satışın, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesi gerekir. Noter aracılılığıyla bildirimde bulunulmamışsa iki yıllık hak düşürücü süre içerisinde önalım hakkına dayanılarak tapu iptali ve tescil istenebilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.09.2005 tarihli, 2005/6-358 E, 470 K: sayılı kararı da bu doğrultudadır.

Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.

Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir.

Dava konusu payın satışına dair hukuki işlemin tarafı olan davalı üçüncü kişi durumundaki davacıya karşı bedelde muvazaa iddiasında bulunamaz ise de davacı önalımhakkına engel olmak amacıyla satış bedelinin resmi satış senedinde yüksek gösterildiğini iddia edebilir ve bu iddiasını tanık dahil her türlü delille kanıtlayabilir.

Somut olaya gelince;

1-)Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre özellikle TMK 705 maddesi gereğince mülkiyet tescille geçmiş olup tapuda 28.03.2012 tarihinde 2046 yevmiye numaralı işlemle mahkeme hükmü infaz edilmekle önalım süresi başlayacağından dava süresinde açılmıştır. Satış tarihinden itibaren geçen uzunca bir süre sonra taşınmazın değerinde meydana gelen objektif olayların yarattığı kıymet değişikliklerinin, önalım davalarında davayı açan paydaşın ödeme borcuna yansıtılması gerekir. Özellikle, satış tarihinden uzunca bir süre geçtikten sonra açılan önalım davalarında, davacı paydaşın ekonomik ve objektif sebeplerle değişmiş yeni bedeli ödemeksizin, tapuda gösterilen bedelle payın tescilini istemesi Medeni Kanunun 2. maddesinde belirtilen objektif iyi niyet kuralı ile bağdaşmaz. Bu itibarla önalım hakkının kullanılması sebebiyle önalım hakkı sahibi alıcının, bedele dair yükümlülüğü, önalım hakkının kullanıldığı dava tarihindeki değeri olmalıdır. Bu sebeple mahkemenin, davalı adına 28.03.2012 tarihinde tescil edilen 417/29160 payın, keşif raporunda belirlenen dava tarihindeki değeri olan 296.947,50 TL’nin tapu harç ve giderleri ile birlikte depo edilmesine yönelik kararı doğru olup, buna dair temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-)Ancak; davaya konu 972/29160 pay yönünden temyiz itirazlarına gelince, kural olarak kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından davalının taşınmazı resmi senedin üzerindeki bir bedel ile satın aldığı iddiası dinlenemeyeceğinden davaya konu taşınmazdaki payın davalı tarafından satın alınmasına dair resmi senette belirlenen 213.000 TL satış bedeli ile alıcı payına düşen tapu harç ve masraflarının birlikte depo ettirilerek davalıya ödenmesine karar verilmesi gerekir. Yazılı şekilde taşınmazın keşif sonucu belirlenen bedelinin depo ettirilmesi doğru değildir.

Yukarıda değinilen biçimde belirlenen önalım bedelleri depo ettirilmek üzere davacıya mehil verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan sebeple davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca davacı vekilinin temyiz itirazının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, 1480 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, peşin yatırılan harcın istenmesi halinde yatıranlara iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.12.2017 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Eldeki dava bakımından öncelikle irdelenmesi gereken husus; cebri tescil davası sonucu iktisap edilen pay hakkında kullanılan önalım hakkı bakımından, TMK’nin 733/son maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin başlangıç tarihinin, tescil ilamının kesinleşme tarihi mi, yoksa anılan ilamın tapuya tescil tarihi mi olduğu, farklı bir ifadeyle davanın süresinde açılıp açılmadığı hususudur.

Hemen belirtilmelidir ki; 4721 Sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan 743 Sayılı Türk Medeni Kanununda önalım (şuf’a) hakkı, 658 ve 659. maddelerinde düzenlenmiş ve 658. maddenin son fıkrasında “şefiin satıma ıtttılaı gününden itibaren bir ay ve herhalde sicile şerh verildiği tarihten itibaren on sene geçmekle şuf’a hakkı sâkıt olur” hükmüyle 1 ay ve 10 yıllık hak düşürücü süreler öngörülmüş, 26.12.1951 tarihli ve 1/6 Sayılı “Medeni Kanun’un 658. maddesinin son fıkrasındaki bir aylık süre gibi, on yıllık sürenin de yasal önalıma uygulanması gerekir. On yıllık süre, önalımlının (meşfuun) satış gününden başlar. Bu sürenin başlangıcı, payın satış tarihidir” biçimindeki İçtihadı Birleştirme Kararı ile anılan hak düşürücü sürelerin yasal önalım hakkının kullanılmasında da uygulanacağı ve azami hak düşürücü sürenin başlangıcının payın satış tarihi olduğu kabul edilmiş ve bu şekilde uygulama yapılırken 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda da, yasal önalım hakkıyla ilgili hükümlere 732, 733 ve 734. maddelerinde yer verilerek, 733. maddenin son fıkrasında “önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her hâlde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer” hükmüyle hak düşürücü süreler ile başlangıçları belirlenmiştir.

Öte yandan; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 705/1 maddesinde taşınmaz mülkiyetinin tescille kazanılacağı vurgulandıktan sonra anılan maddenin 2. fıkrasında tescilsiz iktisap halleri ve malikin tasarruf hakkı ile ilgili “miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır” şeklinde düzenleme getirilmiştir.

Anılan yasal düzenlemeler doğrultusunda Yargıtayın istikrar kazanan emsal içtihatları da; “önalım hakkının, payın üçüncü kişiye satılması halinde kullanılabileceği, mülga 743 Sayılı Kanun ile 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda öngörülen azami (mülga 743 Sayılı Yasada 10 yıl, halen yürürlükte olan 4721 Sayılı Yasada 2 yıl) hak düşürücü sürenin satış tarihinden başlayacağı; satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak açılan tescil davası sonucu pay iktisabının da bir nevi satış olup, mahkeme ilamının satış akdi yerini aldığı; tescil ilamının kesinleşmesi ile mülkiyet hakkı iktisap edildiğinden şuf’a hakkının bu tarihte doğduğu ve azami hak düşürücü sürenin başlangıcının tescil ilamının kesinleşme tarihi olduğu” yönündedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun; “Satışa ıttıla satış vaadi değil, tescile dair ilamın kesinleşmesi tarihidir.(06.05.1979-672/477)”, “Yasada sürenin ay olarak belirtilmesi halinde bunun hesabında başlangıç ve bitimine dair düzenleme usulün 161/2. maddesi hükmüdür. Şuf’adaki sürelerde buna göre hesaplanmalıdır.(05.12.1990-544/612)”; Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin; “Tapu sicil muhafızlığının cevabı yazısında satış aktinin 26.05.1959 tarihinde yapıldığı ve resmi satış senedinin ilgililerden biribinin ikametgahında tanzim edildiği kütüğe tescil ise 27.07.1959 tarihinde edildiği yazılıdır. Şuf’a hakkı, tapu sicil muhafızı huzurunda resmi satış aktinin yapıldığı tarihte doğar.(20.02.1962-57/1476)”, “Mahkeme ilamı ile tesciline karar verilen gayrımenkul hissesi hakkında tapuda tesciline lüzum olmadan şuf’a cereyan eder. Tescil kararının kesinleşmesinden itibaren bir ay içinde dava açılmadığı anlaşıldığından reddi gerekir.(10.07.1962- 3628/4814)”, “Tapulama Mahkemesi kararı kesinleştikten sonra 1 ay içinde şuf’a davasının açılması lazımdır.(15.05.1965-1610/2202)”, “Medeni Kanunun 633. maddesine göre ayni hak mahkeme ilamıyla intikal etmiş olduğu cihetle şuf’a hakkı tescil istemi ile doğar. Bu itibarla tapuya yapılan tescil hak düşürücü sürenin başlangıcı değildir. (30.05.1972-1484/2110)”, “Satış vaadi sözleşmesi sonucu açılan tescil davası ile pay iktisabı da bir nevi satıştır. Mahkeme ilamı satış akdi yerini almaktadır. Tescile dair kararın kesinleşme tarihine göre dava süresi dikkate alınır.(15.01.1986-11822/32)”, “Davalı şuf’alı payı kesinleşen cebri tescil davası sonucu iktisap etmiştir. Mülkiyet hakkı cebri tescil ilamının kesinleşmesi tarihinde davalıya geçtiğinden şuf’a hakkı bu tarihten itibaren doğmuştur.(17.12.1986-12701/14545)”, “Davalı payı mahkeme ilamı ile iktisap ettiğinden, hükme göre tapuda tescil yapılmasından evvel malik olmuştur. Bu tarihten itibaren intikalin öğrenildiği günü takiben bir ay ve her halde intikalden itibaren engeç on sene içerisinde şuf’a hakkını kullanılması gerekir.(21.04.1993-4653/4852)”, “Şuf’alı pay cebri tescil davası sonucu iktisap edilmiştir. Mülkiyet hakkının kazanılması için tapuya tescil zorunluluğu yoktur. Dava tescil ilamının kesinleşmesinden itibaren bir ay içinde açıldığına göre süresindedir.(07.07.1994-7426/7710)”, “Dava cebri tescil davasının kesinleşmesinden sonra ve bir aylık hak düşürücü sürenin geçirilmesinden sonra açıldığı anlaşıldığından reddi gerekir.(06.06.1995-5559/5754)”, “Müşterek pay satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak açılan dava sonucunda edinilmişse buna dair kararın kesinleştiğinin öğrenilmesi tarihi bir aylık hak düşürücü sürenin başladığı tarihtir.(15.03.1999-2282/2226)” şeklinde somut olaya emsal içtihatları mevcuttur.)(Kaynak:Müslim Tunaboylu/Önalım (Şuf’a) Davaları/ Genişletilmiş 5. Baskı/ 225 ilâ 284. sayfalar)

Yine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 13.03.2007 tarih ve 395-2647 Sayılı ilamında açıkça “…davalı tarafından açılan tapu iptali ve tescili davası sonucu … payların davalı adına tesciline karar verilmiş, 26.2.2004 tarihinde kesinleşen karar tapuda 13.4.2004 tarihinde infaz edilmiştir. Dava ise 7.4.2006 tarihinde açılmıştır. Dava konusu edilen pay mahkeme kararı ile kazanılmış ise mahkeme kararının kesinleşmesi ile önalım hakkının kullanılması için hak düşürücü süre işlemeye başlar. Zira Medeni Kanun’un 705/2.maddesi hükmü uyarınca mahkeme kararının kesinleşmesiyle tescile gerek olmaksızın mülkiyet kazanılmış sayılır. Davanın açıldığı tarihte hükmün kesinleştiği tarih itibariyle yukarda açıklandığı üzere iki yıllık hak düşürücü süre geçirilmiş olduğundan mahkemece süre yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken…” şeklinde hükmen tescil ile edinilen pay bakımından önalım hakkına dair hak düşürücü sürenin başlangıcının tescil ilamının kesinleştiği tarih olduğu vurgulanmıştır.

Diğer taraftan; ihtiyari ihaleyle yapılan satışlara dair olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.03.2013 tarih ve 2012/6-855 Esas, 2013/376 Karar sayılı ilamında da “…direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2286 Sayılı Kanun’un 45.maddesi gereğince satılan paya karşı önalım hakkının kullanılıp kullanılamayacağı; burada varılacak sonuca göre davacının talebinin kabul edilip edilmeyeceği noktalarında toplanmaktadır. İşin esasına geçilmeden önce, ihtiyari açık artırma ile davalıya satılan önalım hakkına konu payın henüz davalı adına tapuda intikal görmemiş olması karşısında önalım davasının açılıp açılamayacağı hususu önsorun olarak tartışılmıştır. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)nun 732. maddesinde, “Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması halinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler” aynı Kanun’un 734.maddesinde ise, “Önalım hakkı, alıcıya karşı dava açılarak kullanılır. Önalım hakkı sahibi, adına payın tesciline karar verilmeden önce, satış bedeli ile alıcıya düşen tapu giderlerini, hakim tarafından belirlenen süre içinde hakimin belirleyeceği yere nakden yatırmakla yükümlüdür” denilmiştir. Görüldüğü üzere “Önalım hakkı”nı düzenleyen ilgili maddelerde hep ‘satış’tan bahsedilmekte, önalım hakkının payın satışı ile doğacağı vurgulanmaktadır. Öteki deyişle, önalımhakkının kullanılabilmesi için satış sözleşmesinin geçerli olarak kurulması yeterli olup payın davalı adına tapuda tescilini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Nitekim YHGK’nun 06.02.1957 gün ve 1957/6-1-6 Sayılı kararında da aynı husus kabul edilmiştir. Ayrıca görülmekte olan dava sebebiyle konulan tedbir sebebiyle davaya konu pay davalı adına tescil edilememiştir. Açıklanan gerekçelerden dolayı önsorun bulunmadığı çoğunluk tarafından kabul edilmiştir…” şeklinde, önalım hakkının geçerli bir satış sözleşmesinin kurulduğu andan itibaren kullanılabileceği kabul edilmiştir.

İhtiyari ihaleyle ilgili Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin içtihatları ise, “Şufalı pay 2490 Sayılı Kanun hükümlerine göre davalıya ihale olunmuştur. Bu durumda hak düşürücü sürenin başlangıcı davacı tarafın ihalenin kesinleştiğini öğrendiği tarihtir.(03.05.1968-4635/2285)”, “Şuf’alı payın dair olduğu taşınmaz 13.10.1993 tarihinde 2886 Sayılı Kanunun 45. maddesi uyarınca açık teklif usulü ile ihaleye çıkarıldığı ve yapılan ihale sonunda payın davalıya ihale edildiği anlaşılmaktadır. BK’nın 225. maddesi uyarınca satış akdi satıcının ihalesi ile vücut bulunmuştur. Şuf’a hakkının kullanılması için satışın öğrenilmesi yeterlidir.(11.04.1994-3927/420)”, “İhtiyari ihale ile satış akti tamamlanmış olur.(03.04.1996-3210/3778)” şeklinde ve daha sonraları “İhale ile yapılan satışlarda, hak düşürücü süre ihalenin kesinleştiği tarih değil, tapuya tescilinin yapıldığı tarihten başlar.(01.12.2008-10291/3429)” biçimindedir. (Kaynak:Müslim Tunaboylu/Önalım (Şuf’a) Davaları/ Genişletilmiş 5. Baskı/ 162 ilâ 280. sayfalar)

Burada hemen belirtilmesi gereken husus; ihtiyari ihale ile mülkiyetin kazanılamayacağı, ayni hakkın ancak tescille doğacağı kuşkusuz olup; Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin yukarda belirtilen 01.12.2008-10291/3429 Sayılı içtihadı, mülkiyetin tescilden önce kazanıldığı durumlar (TMK’nin 705/2. maddesi) bakımından emsal teşkil etmez.

O halde; yukarda değinilen yasal düzenlemeler ve emsal Yargıtay içtihatları birlikte değerlendirildiğinde; yasal önalım hakkıyla ilgili olarak TMK’nin 732, 733 ve 734. maddelerinde satıştan söz edilmekte olup, önalım hakkının kullanılabilmesi için geçerli bir satış işleminin yapılması gerekli ve yeterlidir. Aynı Kanun’un 705/1. maddesi uyarınca taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olacaktır. Yine bu hükme paralel olarak aynı Kanun’un 1022. maddesinde ayni hakların kütüğe tescil ile doğacağı açıklanmıştır. Ne varki, anılan hükümlerin istisnası tescilsiz iktisap halleri olup; bu haller TMK’nin 705/2. maddesinde sayılarak mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı vurgulanmış ve devam eden hükümde de açıkça malikin tasarruf işlemlerini yapabilmesi için tescilin zorunlu olduğu dile getirilmiştir. Kuşkusuz bu zorunluluk, malikin mülkiyet hakkını kazanması için değil, tasarruf işlemlerini yapabilmesi için öngörülmüştür. Başka bir ifadeyle, anılan hükmün malikle ilgili olduğu ve mülkiyet hakkı sahibi dışındaki kişiler bakımından mülkiyet hakkıyla ilgili bir tasarruf işleminden söz edilemeyeceği açıktır. Diğer yandan; İcra ve İflas Kanunun 28. maddesi “taşınmaz davalarında davacının lehine hüküm verildiği takdirde mahkeme davacının talebine hacet kalmaksızın hükmün tefhimi ile beraber hulasasını tapu sicili dairesine bildirir. İlgili daire bu ciheti hükmolunan taşınmazın kaydına şerh verir. Bu şerh, Türk Medeni Kanununun 1010. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne tâbidir. Taşınmaz davası üzerine verilen karar ileride davacının aleyhine kesinleşirse mahkeme, derhal bu hükmün hulasasını da tapu sicili dairesine bildirir” hükmünü içermekte olup; tescil ilamının varlığı, kesinleşme tarihinden önce tapu siciline şerh verilmekle, TMK’nin 1010/son maddesinde “tasarruf yetkisi kısıtlamaları, şerh verilmekle taşınmaz üzerinde sonradan kazanılan hakların sahiplerine karşı ileri sürülebilir” hükmü uyarınca aleniyet sağlayarak, aynı Kanun’un 1022, 1023 ve 1024. maddelerinde düzenlenen tescilin sonuçlarına paralel doğrultuda netice meydana getireceği açıktır.

Öyleyse; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 733/son maddesinde, önalım hakkının satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşeceğinin açıkça öngörülmesi, başka bir ifadeyle kanun metninde iki yıllık hak düşürücü sürenin başlangıcı olarak satışın esas alınması ve tescil zorunluluğu getirilmemesi karşısında, gayrımenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil davası sonucu verilen pay tesciline dair mahkeme ilamının satış akdi yerini aldığı ve tescil ilamının kesinleştiği tarih itibariyle de lehine tescil kararı verilenin mülkiyet hakkını tescilden önce kazandığı (TMK’nin 705/2. maddesi) dikkate alındığında, böylesi hükmen tescil ilamı ile paydaş hale gelme durumunda önalımhakkının, ilamının kesinleştiği yani mülkiyetin iktisap edildiği tarihten itibaren iki yıl geçmekle düşeceği sonucuna varılmaktadır.

Somut olayda da, önalım davasına konu paylardan 28.03.2012 tarihinde davalı adına hükmen tescil edilen 417/29160 payın dayanağı, gayrımenkul satış vaadi sözleşmesine dayalı olarak açılan dava sonucu verilen pay tesciline dair … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 26.01.2005 tarih ve 2003/179 esas, 2005/9 karar sayılı ilamı olup, bu kararın derecattan geçmek suretiyle 30.01.2006 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 07.05.2013 tarihinde açıldığı, hükmen tescil ilamının kesinleşme tarihi ile dava tarihi arasında iki yıldan fazla sürenin geçtiği ve Türk Medeni Kanununun 733/son maddesi uyarınca önalım hakkının hak düşürücü süre sebebiyle düştüğü ve davalı anılan tescil ilamının kesinleşmesi ile paydaş hale geldiğinden daha sonradan edindiği diğer davaya konu paylar (davalının dava dışı paydaşlardan 22.09.2011 tarihinde satış suretiyle edindiği toplam 972/29160 pay) yönünden ise, paydaşın iktisabı (farklı bir ifadeyle paydaşa yapılan temlik) sözkonusu olacağından, diğer paydaş konumundaki davacının önalımhakkının bulunmadığı açıktır.

Hal böyle olunca; davaya konu 417/29160 pay bakımından davanın hak düşürücü süre sebebiyle reddine, diğer çekişmeli 972/29160 pay bakımından da paydaşın paydaşa temlikinde önalım hakkının sözkonusu olmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, mahkemece anılan çekişmeye konu payların dava tarihi itibariyle belirlenen gerçek değerlerinin verilen kesin süre içerisinde mahkeme veznesine depo edilmediğinden bahisle davanın reddine hükmedilmesinin doğru olmadığı ve hükmün bu sebeplerle bozulması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına sonuç olarak katılmakla beraber, bozma kararının gerekçesi itibariyle iştirak edemiyorum.