Mülhak vakıflar belirli koşulların varlığı halinde zilyetlikle mal iktisap edebilen tüzel kişilerdir. Vakıflar Yasası madde 1’e göre mülhak vakıflardan olan cemaatlerce yönetilen vakıflar da vakıfnamenin buna izin vermesi, iktisaba konu olan malın vakfın kuruluş amacına uygun olması halinde zilyetlikle mal iktisap edebilir.
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü:
KARAR: Kadastro sırasında; 124 ada, 1 parsel sayılı, 8810 metrekare; 2 parsel sayılı, 2645 ve 3 parsel sayılı, 8190 metrekare yüzölçümündeki taşınmazların malikhaneleri açık bırakılmak suretiyle tesbiti yapılmıştır. Davacı taşınmazların açık bırakılan malikhanelerinin Hazine olarak doldurulması talebiyle dava açmıştır. Mahkemece; davanın reddine, taşınmazların davalı vakıf adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Çekişmeli parsellerin öncesinin tapusuz olduğu, bu taşınmazlar için üçüncü kişiler adına temessük kaydı bulunduğu ve temessük kayıtlarının dava konusu taşınmazları kapsadığı mahkemece toplanan ve doğru olarak değerlendirilen delillerle saptanmıştır. Davaya konu olan parseller tapuda kayıtlı olmadığı için olayda 10 Haziran 1930 tarihli Ankara Anlaşması uyarınca kurulan Muhtelif Mübadele Komisyonunun 7.6.1934 gün ve 107 sayılı Kararına göre uyuşmazlığı çözümü mümkün bulunmamaktadır. Uyuşmazlığın özü, cemaat vakıflarının zilyetlikle mal iktisabının mümkün olup olmadığına ilişkindir. Davalı tarafın dayanağını oluşturan temessük kayıtları mülkiyet belgesi olmayıp, zilyetlikle birleştiğinde hukuki sonuç doğuran bir belgedir. Bu nedenle münhasıran temessük kaydına dayanarak sonucuna varılması mümkün değildir. Vakıflar tüzel kişiliği haiz kuruluşlardır. Hukukumuzda tüzel kişilerin zilyetlikle mal iktisabı sınırlı olarak kabul edilmiştir. Köy ve belediyelerin zilyetlikle mal iktisab edebileceği kabul edildiği halde, bunlar dışındaki tüzel kişilerin zilyetlikle mal iktisab edebilmesi için bazı şartların varlığı gerekmektedir. Dava konusu olayda davalının cemaat vakfı olduğu anlaşılmaktadır. 2762 sayılı Vakıflar Kanununun 1. maddesini değiştiren 3513 sayılı Kanunun l. maddesine göre, cemaatlerce idare olunan vakıflar mülhak vakıflar arasına alınmış bulunmaktadır. Mülhak vakıflar da, belirli şartların varlığı halinde zilyetlikli mal iktisab edebilen tüzel kişilerdendir. Bu tür tüzel kişilerin zilyetlikle mal iktisab edebilmesi için mülhak vakıf haline gelerek tüzel kişilik kazanması, vakıfnamenin zilyetlikle mal iktisabına imkan vermesi ve iktisaba konu olan malın vakfın kuruluş amacına uygun olarak kullanılması gerekir. Mahkemece bu yönde yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan hüküm kurulmuştur. Hal böyle olunca; davalı vakfın kuruluş tarihi, cemaat vakfı haline dönüşerek tüzel kişiliği kazanma tarihi araştırılmalı, vakıfnamede vakfın kazandırıcı zamanaşımı ile mal iktisap edip edemeyeceğine dair hüküm bulunup bulunmadığı soruşturulmalı, taşınmazın öncesinin kime ait bulunduğu, vakfa ne şekilde intikal ettiği, taşınmazın bağışlamaya konu olup olmadığı ve vakfın vakıfnamesinde bağış kabul etmeye yetkili kılınıp kılınmadığı belirlenmeli, çekişmeli parsellerin vakfa bağışlandığı sabit olmadığı takdirde hayır kurumu niteliğinde olan bir vakfın başkasına ait bir malı malik sıfatıyla kullanamayacağı düşünülmeli, vakfın tüzel kişi haline geldiği tarihte hukuki muamele ehliyetini kazanacağı gözönünde tutularak o tarihden önceki kullanma iktisab sağlamayacağından tüzel kişiliğin oluştuğu tarih ile tesbit tarihi arasında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesinde öngörülen 20 yıllık sürenin geçip geçmediği tesbit olunmalı, tüm deliller toplanarak ve birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
SONUÇ: Eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğundan, davacı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 29.3.1990 gününde oybirliğiyle karar verildi.