Taşınmazın öncesinin mera olup olmadığı konusunda dinlenen bilirkişi ve tanık sözleri arasındaki aykırılık da yöntemine uygun biçimde giderilmemiş, idari kanaldan bildirilen daha yaşlı bilirkişiler dinlenilmemiş, davalıların zilyetliğinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi ile ilgili konularda da yeterli bir araştırma yapılmamıştır; 3402 sayılı kadastro yasası’nın 30/2. Maddesi uyarınca çözümlenmesi gerekir.
Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda: Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı Köy Tüzel Kişiliği tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Hükmüne uyulan Yargıtay bozma kararında özetle: Tespitten önce çekişmeli taşınmaz hakkında genel mahkemede açılan dava bulunduğundan kadastro ekibinin çekişmeli parselin malikhanesini doldurması yasal bir sonuç doğurmaz. Yapılan keşiflerden taşınmazın mera olduğu bilirkişi ve tanıklarca ifade edildiğine göre malikhanesi açık olan taşınmaz hakkında 3402 sayılı Kadastro Yasasının 30/2. maddesi uyarınca usulen mera araştırması yapılması gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra Yazı Köyü Tüzel Kişiliğinin davasının reddine, dava konusu 119 sayılı parselin 48.300 metrekare olarak payları oranında davalı Vahittin mirasçıları adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Köy Tüzel Kişiliği tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra yapılan araştırma, inceleme ve uygulama dahi hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Dava dilekçesindeki ileri sürülüşe, savunmaya ve aşamalardaki sözlü ve yazılı açıklamalar göre uyuşmazlık, taşınmazın mera olup olmadığı, değilse davalı taraf yararına taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yönlerinde toplanmaktadır.
Davalı taraf tapu ve vergi kaydı ile zilyetliğe dayanmıştır. Dayanılan tapu kaydının taşınmaza uymadığı saptanmış, bu yön hükmüne uyulan 22.1.1995 günlü bozma ilamında da benimsenmiştir. Dayanak 352 tahrir nolu vergi kaydının sınırları doğuşu orman, batışı yol, kuzeyi Mehmet ve Salih, güneyi Ahmet okumaktadır. Ayrı ayrı tarihlerde yapılan keşiflerde taşınmazın doğusunda orman ve batısında yol bulunduğunu bildiren bilirkişilerden bir kısmı Mehmet ve Salih ve Ahmet yerlerinin neresi olduğunu bilmediklerini, bazıları da adı geçen kişi yerlerinin orman içerisinde kaldığını söyleyerek kesin ve inandırıcı bir beyanda bulunmamışlardır. Orman ve yol her yerde rastlanabilen doğal sınırlardan olmakla kaydın taşınmaza uygunluğunun kabulü için Mehmet ve Salih ile Ahmet yerlerinin arazi üzerinde kesin olarak belirlenmesi zorunludur. Son keşifte dinlenen yerel bilirkişinin doğum tarihi itibariyle kaydı uygulanması, zilyetliğin başlangıç tarihi ve süresi ile ilgili konularda yeterli bilgi ve deneyime sahip olduğu söylenemez. Taşınmazın öncesinin mera olup olmadığı konusunda dinlenen bilirkişi ve tanık sözleri arasındaki aykırılık da yöntemine uygun biçimde giderilmemiş, idari kanaldan bildirilen daha yaşlı bilirkişiler dinlenilmemiş, davalıların zilyetliğinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi ile ilgili konularda da yeterli bir araştırma yapılmamıştır.
O halde, hayatta bulunmaları halinde önceki keşiflerde dinlenen tüm yerel bilirkişi ve tanıklarla tespit bilirkişileri. Kaymakamlıktan gönderilen listede adları geçen bilirkişiler eşliğinde yerinde yeniden keşif yapılarak taşınmazı ve yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla davalı tarafın dayandığı 1936 tarih 352 tahrir nolu vergi kaydının uygulanması yapılarak taşınmaza ait olup olmadığı ve kapsamı kesin olarak saptanmalı, yukarıda da açıklandığı üzere orman ve yol doğal sınırlardan olmakla ve “yol” da özel bir isimle anılmadığına göre kaydın kuzey sınırında okunan Mehmet ve Salih ile güney sınırında okunan Ahmet yerlerinin nereleri olduğu arazi üzerinde bilirkişilere gösterilip krokisine işlettirilmeli, bilirkişilerce bilinmeyen sınırlar olduğunda tanıkların bu konudaki bilgilerine başvurulmalı, adları geçen kişi yerlerinin Mücerret orman içerisinde kaldığı yolundaki beyanların kaydın aidiyetine yeterli olmayacağı düşünülmeli, bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin kadim ve geleneksel şekilde kullanılan mera olup olmadığı, değilse kimden kaldığı, davalıların zilyet olması halinde başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi olaylara dayalı olarak ayrı ayrı sorulmalı, davalı Vahittin’in taşınmazı 1963 yılından önce kullanmadıkları yolundaki beyanının kendisini bağlayıp bağlamayacağının ve bu arada 1964’ten itibaren açılan davalar nedeni ile zilyetliğin çekişmesiz sayılıp sayılmayacağının karar yerinde tartışılıp değerlendirilmesi yapılmalı, bu arada Asliye ve Sulh Hukuk Mahkemeleri ile Sulh Ceza Mahkemesince yapılan keşiflerin ve verilen kararların keza karar yerinde tartışılması yapılarak davayı etkisi üzerinde durulmalı, uyuşmazlığın 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 30/2. maddesi uyarınca çözümlenmesi gerekir bir nitelik arzettiği dikkate alınarak lüzumlu görülecek deliller re’sen (kendiliğinden) toplanarak gerçek hak sahibi adına da tescil kararı verilebileceği düşünülmeli, bilirkişi ve tanık sözleri arasında aykırılık doğduğunda yöntemine uygun ve yüzleştirilmek suretiyle giderilmeli, ziraat mühendisi bilirkişiden taşınmazın toprak yapışı, bitki örtüşü, işleniş tarzı ve karakteri, öncesinin mera olup olmadığı, batıdaki yoldan sonra gelen mera ile mukayesesini içeren geniş kapsamlı gerekçeli rapor alınmalı, fen bilirkişisine yapılan keşif ve uygulamayı ve kayıtlarda geçen sınır yerlerini izlemeye olanak verecek biçimde geniş kapsamlı raporlu kroki düzenlettirilmeli, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Davacı-davalı Yazı Köyü Tüzel Kişiliği’nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA 13.4.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.