Deniz sınırının saptanabilmesi için, kıyı kenar kıyı çizgisinin belirlenmiş olması ve ilan edilmiş olması gerekir.
Taraflar arasındaki kadastro tespitine itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda; davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda kurulan 16.09.1992 günlü hükmün Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi Hazine, Orman Yönetimi, A. A. ile T. ve F. E: vekilleri tarafından istenilmekle, tayin olunan 14.09.1993 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Hazine vekili Av. Ş. ve A. vekili Av. S. ile karşı taraftan mümeyyiz T. geldi, başka gelen olmadı; açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi.
İş karara bırakıldı. Bilahare dosya içerisindeki tüm belgeler incelenerek, gereği düşünüldü: Davacılar tarafından M. Sulh Hukuk Mahkemesine verilen dilekçe ile kazandırıcı zaman aşımı yoluyla tapuya tescili istenilen taşınmazın K: Köyü, Ç. Mahallesi, F. Mevkiinde, 16.311.62 metrekare yüzölçümü ve zeytinlik cinsi ile malik hanesi davalı bırakılmak suretiyle, tespiti sebebiyle; dosyanın Kadastro Mahkemesine devri üzerine, taşınmazın tümüyle kesinleşmiş orman sınırı dışarısında olup, 6214.67 metrekare kesimi bakımından zilyetlik yoluyla edinme koşullarının gerçekleştiği; diğer kesimde, imar ve ihya işleminin tamamlanmadığı açıklanmak suretiyle, davanın kısmen kabul ve kısmen reddi yolunda kurulan hüküm; davacılar, katılan A. ile davalılar Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan delillere ve dosya kapsamına göre, çekişmeli taşınmazın 4785 sayılı Yasa uygulanmak suretiyle, 1965 yılında yapılarak, kesinleşen orman tahdit sınırı dışarısında bulunduğu; orman tahdit tutanak ve haritasının yerinde uygulanmasıyla anlaşılmıştır. Tescil istemi reddedilen, krokisinde (A) ve (B1) harfleriyle işaretli 10.096.85 metrekarelik bölüm ise, orman tahdit sınırı dışarısında bulunmakla birlikte, tarım ve jeolog bilir kişilerin raporlarında belirtildiği gibi, üzerinde çam ağaçları da bulunan kayalık, tarıma elverişsiz yerlerden olup, bu kesimler bakımından kazandırıcı zaman aşımı yoluyla edinme koşullarının gerçekleştiği iddiası ispatsız kalmıştır. Davacılar ile davalı Orman Yönetiminin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmemiştir.
3402 sayılı Yasanın 26/D maddesi uyarınca, Kadastro Mahkemelerine dava açıldıktan sonra; ancak, tespitten önceki haklara dayanılarak, asli müdahalede bulunulabilir ve Kadastro Mahkemesince, bu tür haklara dayanılarak, davaya katılanların iddialarına dair uyuşmazlıklar incelenebilir. Kadastro Mahkemeleri, tespitten sonra doğan haklara ilişkin uyuşmazlıkları çözmekle görevli kılınmamıştır. Katılan, taşınmazı tespitten çok sonra aldığına ve tespitten önceki bir hakka dayanmadığına göre; mahkemece, katılanın istemi bakımından lehinde bir hüküm kurulmamış olmasında anılan Yasa hükmüne aykırı bir yön yoktur ve bu sebeple, katılanın temyiz itirazı da yerinde değildir.
Hazinenin temyiz itirazlarına gelince; krokisinde (A) harfi ile işaretli 6214.67 metrekarelik bölümün tarım arazisi olup, dava tarihi itibariyle, 20 yılı aşan süredir davacı tarafından kullanılmakta bulunduğu hususundaki delillerin takdirinde bir hata yok ise de, taşınmaz denizle sınırdaş bulunmasına ve Valilikçe taşınmazın turizm alanı içerisine alındığı bildirilmesine rağmen; deniz sınırı, 3621 sayılı Yasaya uygun biçimde saptanmamış ve taşınmazın 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası bakımından durumu araştırılmamıştır.
Deniz sınırının saptanabilmesi için; öncelikle, 3621 sayılı Kıyı Yasası ve bu Yasanın 4 ve 5. maddelerini değiştiren 3830 sayılı Yasanın düzenleme ve tanımlarına uygun ve adı geçen Yasanın 9. maddesinde öngörüldüğü biçimde oluşacak komisyon tarafından kıyı kenar çizgisinin belirlenmiş ve ilan edilmiş olması gerekir. Böyle bir belirtme yapılmadığı takdirde; kıyı kenar çizgisi, 13.03.1972 gün ve 1970/7 Esas-1972/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca mahkemece saptanır. Bu sebeple, kıyı kenar çizgisinin idarece saptanıp saptanmadığı sorulup; saptanmışsa, haritası getirtilmek suretiyle, yeniden yapılacak keşifte, evvelce dinlenmemiş kişiler arasından seçilecek jeolog veya jeomorfolog bilirkişi aracılığı ile uygulanmalı; aksi halde, yukarıda değinilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda adı geçen uzman bilir kişi tarafından yapılacak inceleme ile kıyı kenar çizgisi saptanmalıdır. Dalgaların en taşkın bulunduğu zamanda ulaştığı yer, yani denizin bu halindeki etki alanı, deniz kavramına dahil bulunduğundan, incelemede bu husus dikkate alınmalı ve 3621 sayılı Yasanın 3830 sayılı Yasa ile değişik 4. maddesindeki tanımlar doğrultusunda kıyı çizgisi, kıyı kenar çizgisi, kıyı ve sahil şeridi belirlenmeli; bu belirleme yapılırken, dalgaların en taşkın olduğu zamanda ulaştığı noktadan sonra, bunu takip eden sazlık ve kumsal alanın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalacağı düşünülmeli, taşınmazın bu alanlara tecavüzü olup olmadığı saptanarak, krokisinde işaret edilmeli; bu kapsam içerisinde bulunan yerlerin tescile tabi olmadığı dikkate alınmalıdır. Bunun yanında, M. Valiliğinin 22.04.1992 gün ve 2371 sayılı yazısında, çekişmeli yerin imar planı kapsamında, turizm tesis alanı içinde kaldığı bildirildiğine göre, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasasının 8. maddesi kapsamına girip girmediği araştırılmalı; bununla ilgili belgeler de getirilip, yerinde uygulanmalı; böyle taşınmazın anılan Yasalar karşısındaki durumu belirlenmeli; bundan sonra, tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle bir sonuca varılmalıdır. Hazinenin temyiz itirazı belirtilen nedenlerle yerindedir.
Kabule göre de, çekişmeli taşınmazın davalı olması sebebiyle, malik hanesinin açık bırakılmış bulunmasına; bu durumda, 3402 sayılı Kadastro Yasasının 30. maddesi uyarınca, malik hanesinin Mahkemece doldurulması gerekmesine rağmen, çekişmeli parselin (A) ve (B1) harfleriyle işaretli 10.096.85 metrekarelik kesimi hakkındaki davanın reddiyle yetinilip, ne şekilde tescili gerektiğinin karar yerinde gösterilmemiş bulunması da anılan Yasa hükmüne aykırıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacılar ile katılan A… A… ve davalı Orman Yönetiminin tüm temyiz itirazları ile davalı Hazinenin diğer itirazlarının REDDİNE; Hazinenin yukarıda işaret edilen hususlara yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün değinilen nedenlerle ve Hazine yararına BOZULMASINA; dava tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince, duruşmada hazır bulunan Hazine vekili için takdir olunan 24.800 lira vekillik ücretinin davacılardan alınarak, Hazineye ödenmesine; temyiz istekleri reddedilenler tarafından yatırılan temyiz harçlarının iadesi gerekmediğine, 10/05/1994 gününde oybirliği ile karar verildi.