1. Anasayfa
  2. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi E: 2010/5544 K: 2010/8295 T: 14.06.2010


Eylemli orman olduğu anlaşılan dava konusu taşınmazı ve çevresini görmeden ve bitişik ormanın devamı olduğunu bilmeden satın alma, hayatın doğal akışına ve yaşam kurallarına aykırıdır. Tapu kaydı üzerine satış tarihinden önce orman olduğuna dair şerh bulunduğundan satın alan kişi iyiniyetli olarak kabul edilemez.

Davacı Orman Yönetimi, davalı adına tapuda kayıtlı dava konusu K… Köyü 500 parsel sayılı 17000 m2 yüzölçümündeki taşınmazın kısmen kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kaldığından bu bölümün tapusunun iptali ve orman niteliğiyle Hazine adına tescili iddiasıyla dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne ve dava konusu parselin fen bilirkişi krokisinde (B) ile gösterilen 6956.35 m2 bölümün ifrazı ile orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa ile 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesine eklenen hüküm gereğince kararın bozulması istemiyle temyiz edilmiştir.

Dava, kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1995 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması vardır. Çekişmeli parsel 4753 sayılı Yasa hükümlerine göre oluşturulan Mart 1953 tarih 297 nolu tapu kaydı revizyon gösterilerek 766 sayılı Yasa uyarınca 1972 yılında yapılan ve 1973 yılında kesinleşen kadastro sonucu Resim adına tapuya tescil edilmiştir. Orman kadastrosunun kesinleşmesinden sonra orman işletmesinin talebi üzerine 12.06.2006 tarihinde tapu kaydı üzerine satılamaz şerhi konulmuş, davalı bu şerhi bilerek 22.10.1999 tarihinde taşınmazı satın almıştır.

İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve 6831 sayılı Orman Yasası’nın 7. maddesi “Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit (bu kavrama daha önce arazi kadastrosu yapılan ve yapılmayan tüm taşınmazlar dahildir) taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırının tayini ve tespiti orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” hükmü gereğince yapılıp davalı yönünden 1995 yılında kesinleşen orman kadastrosuna ait harita ve tutanaklar ile arazi kadastrosu paftasının uzman orman ve fen bilirkişisi tarafından uygulanması sonucu, dava konusu taşınmazın 1995 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosunda kısmen orman sınırları içinde kaldığı, davacı Orman Yönetimi, genel arazi kadastrosundan önceki hukuki sebeplere değil, genel arazi kadastrosundan sonraki hukuki nedene dayanarak iptal ve tescil istediğinden, somut olayda 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığı, orman kadastrosunun kesinleşmesiyle taşınmaz kamu malı niteliğini kazandığı ve mülkiyet hakkının Hazine’ye geçtiği, bu nedenle temyize konu mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten itibaren davalının mülkiyet hakkının sona erdiğini belirleyen ve mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari) bir hüküm olduğu, bu tür kayıtlarda TMY.nın 1023 (EMY İsviçre MY 974) maddesindeki “iyiniyetle edinme” kuralının da uygulanamayacağı, dava konusu taşınmazın bitişik A… Devlet Ormanı’nın devamı ve ayrılmaz bir parçası olması, tarım arazisi olarak kullanılmaması nedeniyle 6831 sayılı Yasa’nın 1/F maddesinin somut olayda uygulama olanağının bulunmadığı, Orman Kadastrosuna ilişkin 13.11.2009 tarihinde çekişmeli taşınmaz başında yapılan keşifte dinlenen üç kişilik orman mühendislerinin verdiği 20.11.2009 tarihli raporda “taşınmazın %40 eğimli olup tarım alanı olarak kullanılmadığı, halen tabii olarak yetişmiş 40 ila 80 yaşlarında aktif kızılcam ağaçları ile kaplı olduğu, orman ve toprak muhafaza karakteri taşıdığı, 1953 yılı hava fotoğraflarında ve bu fotoğraflardan revize edilmiş memleket haritasında orman olarak görüldüğü ve 4753 sayılı Yasa hükümlerine göre verilen tapu kaydının iktisabının haksız nedene dayandığı, bu haliyle taşınmazın 1937 yılında yürürlüğe giren 3116 sayılı ve 1956 yılında yürürlüğe giren 6831 sayılı Yasa karşısında “orman sayılan” yerlerden olduğunun) bildirildiği, yine aynı bilirkişilerin raporlarına ekledikleri taşınmazın güncel durumunu gösteren renkli fotoğraflarda yüksek eğimli, 1953 yılı hava fotoğraflarında olduğu gibi halen ve fiilen tam kapalılıkta orman ağaçları ile kaplı tarımda kullanılmayan yerler olarak göründüğü, 4753 sayılı Yasa’da ormanların tevzi yoluyla dağıtılacağına ilişkin hiçbir hüküm bulunmadığı, aksine Yasa’nın 8. maddesinde ormanların dağıtılamayacağına dair hüküm olduğu halde 1952 tarihinde dahi eylemli orman olduğu anlaşılan taşınmazın tevzi komisyonunca hata ile tapu kaydı oluşturulup davalının satıcısına verildiği, bu nedenle sözü edilen tapu kaydının Medeni Yasa’nın 1025 (EMY 933) yolsuz tescil niteliğinde olduğu ve 3402 sayılı Yasa’nın 45/3. maddesindeki “orman sınırı içinde kalan tapulu yerlerle, toprak tevzi yoluyla verilen yerler başka bir şart aranmadan hak sahipleri adına tespit ve tescil edilir” hükmünün Anayasa Mahkemesi’nin 01.06.1988 gün 1987/31-13 ve 13.06.1989 gün 1989/7-25 sayılı kararları ile iptal edildiği, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarından önce davalı yararına tamamlanmış bir hak oluşmadığı; başka bir anlatımla, taşınmazı içine alan orman kadastrosunun Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarından sonra kesinleşmesi nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarından önce davalı yararına oluşan kazanılmış haktan söz edilemeyeceği; 1999 yılında dahi tarım alanı olarak kullanılmayan ve eylemli orman olduğu anlaşılan dava konusu taşınmazı ve çevresini görmeden ve bitişik ormanın devamı olduğunu bilmeden satın almış olmasının hayatın doğal akışına ve yaşam kurallarına uygun olmayacağı gibi tapu kaydı üzerine satış tarihinden önce orman olduğuna dair şerh bulunduğundan davacı bu şerhi görerek ve bilerek satın alması nedeniyle, davalının iyiniyetli olarak da kabul edilemeyeceğinden, tapu kaydına güven ilkesine dayanarak ve iyiniyetle satın aldığının da düşünülemeyeceği, davalının bu yeri satın alırken ödediği satış bedelini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre taşınmazı kendisine satan kişiden geri alabileceği, bu konudaki AİHM.nin kararlarının Devlet Ormanı niteliğinde olan taşınmazın tapu kaydının kamu yararı gereğince iptali edilemeyeceğine ilişkin olmayıp, kamu yararı amacıyla iptal edilebileceğine ilişkin olduğu da gözönünde bulundurulduğunda, davalı adına olan tapu kaydının orman kadastrosu ve kesin hüküm nedeniyle iptaline karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.