Vasiyetnamenin yerine getirilme davası, vasiyet alacaklısı tarafından vasiyet borçlularına, yasal veya atanmış mirasçılara ve varsa vasiyeti yerine getirme görevlisine karşı açılır. Buradaki zorunluluk mirasçılarının iştirak halindeki mülkiyettinden kaynaklanan bir zorunluluk değil, kanundan doğan bir zorunluluktur. Nasıl ki yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre vasiyetnamenin iptali davaları sadece dava açan yönünden hukuki sonuç doğurur, dava açmayanlar yönünden vasiyetname geçerliliğini korur ve dava açmayanları bağlamaz ise vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasında da mirasçının vasiyete konu maldaki hakkı miras hissesi oranı kadardır. Bu hissesi oranında yasal, hukuki vs. haklarından yararlanabilir.
Taraflar arasında görülen vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesinde; tarafların ortak murisleri tarafından …Noterliğince 06.11.1992 yılında vasiyetname düzenlendiğini, muris bu vasiyetnamesiyle sahibi olduğu 1139 parselin 3/4 ve 662 nolu parselin 1/3 hissesini müvekkiline vasiyet ettiğini, vasiyetnamenin …Sulh Hukuk Mahkemesinin 07.02.1995 tarih ve 1994/6 E.- 1995/1 K:sayılı ilamı ile açılarak okunup kesinleştiğini, henüz intikal işleminin gerçekleşmediğini ileri sürürerek vasiyetnamenin tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; davalılardan İ… vekili tarafından süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunulduğunu, diğer davalılar tarafından zamanaşımı def’inde bulunulmadığını ancak, davalı İbrahim ile diğer davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğunu, zorunlu dava arkadaşlarından birisinin yaptığı zamanaşımı itirazının diğer davalı arkadaşların da yararlanabileceğini, vasiyetnamenin yerine getirilmesine ilişkin 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
743 sayılı Medeni Kanunun 541.maddesi ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun’un 600.maddesine göre vasiyetnamenin yerine getirilme davası, vasiyet alacaklısı tarafından vasiyet borçlularına, yasal veya atanmış mirasçılara ve varsa vasiyeti yerine getirme görevlisine karşı açılır. Buradaki zorunluluk mirasçılarının iştirak halindeki mülkiyettinden kaynaklanan bir zorunluluk değil, kanundan doğan bir zorunluluktur. Nasıl ki yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre vasiyetnamenin iptali davaları sadece dava açan yönünden hukuki sonuç doğurur, dava açmayanlar yönünden vasiyetname geçerliliğini korur ve dava açmayanları bağlamaz ise vasiyetnamenin yerine getirilmesi davasında da mirasçının vasiyete konu maldaki hakkı miras hissesi oranı kadardır. Bu hissesi oranında yasal, hukuki vs. haklarından yararlanabilir.
Somut olayda; davalılar murisin mirasçıları olup veraset ilamına göre, her bir davalının miras hissesi ayrı ayrı belirlenmiştir. Zamanaşımı def’inde bulunan İ…’in miras hissesi ise 1/20’dir. Diğer kalan 19/20 hisse diğer davalılara aittir. Davalı İ…’in zamanaşımı def’i sadece kendi hissesi için hukuki sonuç doğurur. Bu nedenle davalı İ… hissesi yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, zamanaşımı def’inde bulunmayan diğer davalı mirasçıların hisseleri yönünden ise davanın esasına girilerek, sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
Diğer yandan davalılardan mirasçılar S… ve N… 26.10.2011 tarihli duruşmada; açılan davayı kabul ettiklerini beyan etmişlerdir. Açık beyanlar karşısında bu davalılar yönünden de yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK:nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.