El yazısı, yazanı diğer kişilerden ayıran bir özellik olduğu için, el yazılı vasiyetnamenin tamamının vasiyetçi tarafından yazılması gerekmektedir. Bu konuda bir çekişme varsa el yazılı vasiyetnamenin başından sonuna kadar mirasbırakının el yazısıyla yazılmış olup olmadığı konusunda uzman bilirkişiden görüş alınmalıdır. Bilirkişi incelemesi yapılabilmesi için de miras bırakanın daha önceki günlere ilişkin yazı örneklerinin temin edilmesi gerekir.
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacılar ortak verdikleri dava dilekçelerinde; davalının, 08.12.1998 tarihli el yazılı vasiyetnamaye dayanarak, muris adına kayıtlı evin adına tescilini talep ettiğini, murisin davaya konu evi 27.06.2001 tarihinde satın aldığını, el yazılı vasiyetnamenin 08.12.1998 tarihli olduğunu, bunun, vasiyetnamenin üzerinde yazılı olan tarihten sonra düzenlendiğinin bir göstergesi olduğunu, diğer taraftan vasiyetnamede yalnızca; ” Ben N. İ. , Mersin, ………… Mahallesinde …….. Sokak ve …….. numaralı kat: …..nolu adresteki evimi S.. E..’e bırakıyorum, bana bir şey olması halinde ev tapusunun S.. E..’e geçirilmesi için gereğinin yapılmasını istiyorum” dediğini, oysa murisin gerekçesiz bağışta bulunabilecek bir kişi olmadığını, en azından belgeye ölünceye kadar bakma ibaresini koyacağını, davalının dayandığı belgenin sonradan düzenlenmiş düzmece bir belge olduğunu, el yazılı vasiyetnamedeki imza ve yazının, murisin el yazısı olmadığını belirterek; vasiyetnamenin iptaline karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı cevap dilekçesinde; davacıların murisi ile 18 yıl beraber yaşadığını, müşterek bir kızlarının bulunduğunu, çocuğunun babası olan murisin 30.05.2010 tarihinde trafik kazası sonucu öldüğünü, davaya konu el yazılı vasiyetnameyi murisin yazdığını, bu vasiyetnameyle kendisine muayyen mal bıraktığını, vasiyetnameye konu edilen dairenin tapuda muris adına kayıtlı olan …… ada ….. parsel üzerindeki zemin katta bulunan …….nolu bağımsız bölüm olduğunu, muayyen mal vasiyetlerinde miras bırakılacak malın vasiyetnamenin yazılma anında murisinin mal varlığı içinde olmasının zorunlu olmadığını savunarak, davanın reddi ile vasiyetname gereği kendisine bırakılan gayrimenkulün adına tesciline karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece; davacıların, vasiyetnamenin iptali şartlarının mevcut olduğunu kanıtlayamadıklarından bahisle davanın reddine karar verilmiş, hüküm; davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, el yazılı vasiyetnamenin iptali istemine ilişkindir. Ölüme bağlı bir tasarruf kanunda öngörülen şekillere uymadan yapılmışsa iptali istenilebilir.
Somut olayda; el yazılı vasiyetname 1998 yılında düzenlenmiş, miras bırakan 2010 yılında ölmüştür. Öncelikli sorun, olaya 743 sayılı TKM hükümlerinin mi, yoksa 4721 sayılı TMK hükümlerinin mi uygulanacağı noktasında toplanmaktadır.
Mirasbırakan, 4721 sayılı TMK’nın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra ölmüşse, ölüme bağlı tassarruf, 01.01.2002 tarihinden önce yapılmış olsa bile şekli anlamda geçerlilik, miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir.
Bu bağlamda, miras bırakan 4721 sayılı TMK’nın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra öldüğü için olaya, 4721 sayılı TMK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerekir.
4721 sayılı TMK’nın 538. maddesinde, el yazılı vasiyetnamenin yapıldığı yıl, ay ve gün gösterilerek başından sonuna kadar mirasbırakanın el yazısıyla yazılmış ve imzalanmış olmasının zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır.
El yazısı, yazanı diğer kişilerden ayıran bir özellik olduğu için, el yazılı vasiyetnamenin tamamının vasiyetçi tarafından yazılması gerekmektedir.
Bu konuda bir çekişme varsa el yazılı vasiyetnamenin başından sonuna kadar mirasbırakının el yazısıyla yazılmış olup olmadığı konusunda uzman bilirkişiden görüş alınmalıdır. Bilirkişi incelemesi yapılabilmesi için de miras bırakanın daha önceki günlere ilişkin yazı örneklerinin temin edilmesi gerekir.
Somut olayda davacılar, iptalini talep ettikleri vasiyetnamedeki yazı ve imzanın murislerine ait olmadığını iddia etmiş olup, mahkemece, 08.12.1998 tanzim tarihli el yazılı vasiyetnamedeki imzanın davacıların murisi N. İ. ‘ın el ürünü olup olmadığı hususunda Adli Tıp ve Grafoloji uzmanından rapor alınmıştır. Hükme esas alınan 02.10.2013 tarihli raporda; inceleme konusu belgede bulunan imza ve yazıyla, N. İ. ‘a ait medarı tatbik olarak gönderilen yazı ve imzaların birbiriyle mukayeseli tetkiklerinde; tersim tarzı, işleklik, doğrultu, hız, alışkanlıklar, istif, eğim, baskı derecesi, başlangıç ve bitiş özellikleri bakımından uygunluk ve benzerlikler tespit edildiği, inceleme konusu yazı ve imzanın N. İ. ‘ın el ürünü olduğu kanaatine ulaşıldığı bildirilmiştir.
Bir belgedeki imza ve yazının, atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin, konunun uzmanınca ve yeterli teknik donanıma sahip bir laboratuvar ortamında, optik araç gereç yardımıyla binoküler mikroskopla büyütülerek kıyaslama, ultraviyole lambası ve ınfraded ışınları altında tahrifat, belgelerin arka yüzündeki yatık ışık verilerek fülaj izi görüntüsü, alttan aydınlatmalı lambalarla imza kopyacılığı, grafolojik, grafometrik esaslar içerisinde milimetrik mukayeseli ölçümler ve belgelerin niteliğine göre gerekli değişiklik fenni metotlarla yapılması, bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza veya yazının tersim, seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının, dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması; gerektiğinde karşılaştırılan imza veya yazının hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarını fotoğraf yada diğer uygun görüntü teknikleriyle de desteklenmesi şarttır.(HGK 06.06.2001 tarih ve 2001/12-466 E.; 2001/483 K)
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda; hangi ortamda, ne tür teknik cihazlar kullanılarak inceleme yapılıp sonuca varıldığı açıklanmamış, ulaşılan sonucun maddi dayanakları denetime elverişli şekilde ortaya konulmamıştır. Bu nitelikteki bir bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulamaz.
Hal böyle olunca mahkemece; iptali istenen el yazılı vasiyetname ile yöntemince toplanmış karşılaştırmaya esas olabilecek nitelikteki diğer belgeler üzerinde, yukarıda açıklanan yöntem ve ilkelere uygun olarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması ve hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
Bozma nedenine göre davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK:nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26/02/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.