1. Anasayfa
  2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E: 2016/20008 K: 2018/8967


Hukuk Genel Kurulunun 13.03.1996 günlü ve 1996/2-6 Esas 1996/154 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, vasiyetnamenin iptali davasında ayna taalluk eden bir ihtilaf mevcut değildir. Bu nedenle de belirlenmesi gereken yön, dayanılan kişisel hakkın bulunup bulunmadığı ve vasiyetnamenin geçerli olup olmadığının tespitinden ibarettir. Buna bağlı olarak da, yalnızca vasiyetnamenin geçerliliğinin tespiti istemine yönelik olarak açılan davada, verilecek kararın eda isteğini içermediği gözetilerek maktu harca tabi olduğunun kabulü icap eder.

Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali, olmadığı takdirde tenkis davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; vasiyetnamenin iptaline yönelik olarak verilen hüküm, davalı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 25.09.2018 tarihinde davalı vekili geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Davacılar; mirasbırakan……..noterce düzenlenen 04.04.2001 tarihli vasiyetnamesi ile 508 ve 511 parsel sayılı taşınmazları davalıya bıraktığını, ancak mirasbırakanın vasiyetnamenin tanzim edildiği tarihte fiil ehliyetinin bulunmadığını, ayrıca mirasbırakanın okuma yazma bilmediğini, buna rağmen vasiyetnamede tanıklarının mirasbırakanın vasiyetnameyi okuduğu yönünde beyanda bulunduklarını, diğer taraftan vasiyetname ile saklı paylarına tecavüz edildiğini ileri sürerek; vasiyetnamenin ehliyetsizlik ve şekil eksikliği nedenleriyle iptalini, olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesini talep etmişlerdir.

Davalı; vasiyetnamenin şekil şartlarına uygun olduğunu, mirasbırakanın fiil ehliyetinin bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece; davanın reddine dair verilen hüküm, taraflarca temyiz edilmiş ve Dairemizin 16.12.2014 günlü ve 2014/12974 E. 2014/16581 K. sayılı ilamıyla;

(.Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine; Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden ise; (…)Somut olayda; davacı şekil eksikliğini ileri sürerek bu nedenle de vasiyetnamenin iptalini talep etmiş ise de, kararın gerekçesinde buna ilişkin değerlendirme yapılmadığı, bu nedenle yasanın aradığı anlamda gerekçeli bir hüküm mevcut olmadığından, Yargıtay denetimini ortadan kaldıran (şekil yönünden iptal istemine ilişkin) gerekçesiz hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir…) Gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozma ilamına uyan mahkemece; vasiyetçinin okuma yazma bilmemesi nedeniyle Türk Kanunu Medenisi’nin 482. maddesinde öngörülen şekilde tanzim edilmesi gereken vasiyetnamenin, aynı kanunun 480 ve 481. maddelerinde öngörülen şekilde tanzim edildiği, sonuç itibariyle iptali istenilen vasiyetnamenin geçerlilik şartı olan şekil şartına aykırı şekilde düzenlenmiş olduğu, her ne kadar vasiyetnameyi tanzim eden noter ile vasiyetnamede isimleri geçen tanıklar tarafından işlemin Türk Kanunu Medenisi’nin 482. maddesine uygun şekilde gerçekleştiğini bildirilmiş ise de, düzenleme şeklindeki vasiyetnameye karşı tanıkların beyanlarına itibar edilerek işlemin geçerli olduğunun, eş söyleyişle geçerlilik şartı olan şekil şartının yerine getirildiğinin kabulünün mümkün olmadığı gerekçe gösterilerek, davanın kabulü ile 04.04.2001 tarihli vasiyetnamenin iptaline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle ilk hükmün Dairemizce şekil eksikliğine dayalı iptal talebinin değerlendirilmediği gerekçesiyle bozulmuş olmasına göre, davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Dava, vasiyetnamenin ehliyetsizlik ve şekil eksikliği nedenleriyle iptali, olmadığı takdirde tenkisi istemine ilişkindir.

4722 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 17. maddesi uyarınca; mirasçılık ve mirasın geçişi, mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir.

Mirasbırakanın 29.07.2006 tarihinde öldüğü nazara alındığında, davada Türk Medeni Kanunu hükümlerinin uygulanması gerekir.

Türk Medeni Kanunu’nun 535. maddesi; “Mirasbırakan vasiyetnameyi bizzat okuyamaz veya imzalayamazsa, memur vasiyetnameyi iki tanığın önünde ona okur ve bunun üzerine mirasbırakan vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan eder.

Bu durumda tanıklar, hem mirasbırakanın beyanının kendi önlerinde yapıldığını ve onu tasarrufa ehil gördüklerini; hem vasiyetnamenin kendi önlerinde memur tarafından mirasbırakana okunduğunu ve onun vasiyetnamenin son arzularını içerdiğini beyan ettiğini vasiyetnameye yazarak veya yazdırarak altını imzalarlar.” hükmünü içermektedir.

Dosyada yer alan vasiyetname incelendiiğinde; mirasbırakanın arzularını bildirdiği noterin vasiyetnameyi yazdıktan sonra tanıklar önünde mirasbırakana okuduğu, mirasbırakanın vasiyetnamenin tanıklar huzurunda tarafına okunduğunu ve son arzularını içerdiğini bildirdiği, tanıkların da mirasbırakanın beyanının önlerinde yapıldığını, tasarrufa ehil gördükleri mirasbırakanın vasiyetnamenin son istek ve arzularını içerdiğini beyan ettiğini bildirdikleri anlaşılmıştır. Her ne kadar, tanık beyanlarında “Vasiyetname noter ….tarafından yazıldıktan sonra vasiyetçi….önümüzde okuduğunu…” ifadesi yazılmış ise de, vasiyetnamenin yukarıda açıklanan içeriği gözetildiğinde; “vasiyetçi……’a” ifadesi yerine daktilo hatası gibi bir hata nedeniyle “vasiyetçi ….” ifadesinin yazıldığı açık bir şekilde ortadadır. O halde, vasiyetnamenin Türk Medeni Kanunu’nun 535. maddesinde öngörülen şekil kurallarına uyularak düzenlendiğinin kabulü gerekir. Bu kabul şekli aynı zamanda ölüme bağlı tasarrufların, onları geçersiz kılacak şekilde değil, geçerliliğini sağlayacak biçimde yorumlanması gerektiğinin bir sonucudur.

Hal böyle olunca, mahkemece; vasiyetnamenin ehliyetsizlik ve şekil eksikliği nedenleriyle iptali isteminin yerinde olmaması nedeniyle terditli olarak ileri sürülen tenkis talebinin incelenmesi ve ulaşılacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, uygulanacak kanun hükümleri ile vasiyetnamenin yanılgılı değerlendirilmesi sonucunda yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Kabul şekline göre de; davacılardan …’ın, vekilini azletmesi ve 19.09.2007 tarihli dilekçesi ile davayı takip etmediğini bildirmesi nedeniyle, mahkemece bu davacı yönünden 20.09.2007 tarihi itibariyle dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Bu halde, davacı … tarafından açılan davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

Bundan ayrı, Hukuk Genel Kurulunun 13.03.1996 günlü ve 1996/2-6 Esas 1996/154 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, vasiyetnamenin iptali davasında ayna taalluk eden bir ihtilaf mevcut değildir. Bu nedenle de belirlenmesi gereken yön, dayanılan kişisel hakkın bulunup bulunmadığı ve vasiyetnamenin geçerli olup olmadığının tesbitinden ibarettir. Buna bağlı olarak da, yalnızca vasiyetnamenin geçerliliğinin tesbiti istemine yönelik olarak açılan davada, verilecek kararın eda isteğini içermediği gözetilerek maktu harca tabi olduğunun kabulü icabeder. Ayrıca; vasiyetnamenin iptali davasının yukarıda açıklanan özelliğinin bir diğer sonucu da, dava lehine sonuçlanan taraf yararına maktu vekalet ücreti takdir edilmesidir. Bu durumda mahkemece; davanın kabulü nedeniyle maktu karar ve ilam harcının davalı tarafdan tahsiline ve davacı taraf yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile vasiyetnameye konu olan taşınmazların dava tarihindeki değeri üzerinden hesaplanan nisbi karar ve ilam harcının davalı taraftan tahsiline ve yine aynı değer üzerinden davacı taraf lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmiş olması da doğru değildir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, 1.630 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacılardan alınıp davalıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.09.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.