1. Anasayfa
  2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E: 2008/10912 K: 2008/13199 T: 25.11.2008


Onalım hakkı sahibine, alıcı veya satıcı tarafından noter aracılığıyla yasanın emredici hükmü gereği bildirim yapılmamışsa, hak sahibinin satışı öğrendiği ileri sürülerek hak düşürücü sürenin başladığının kabulü olanaklı değildir.

Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan tapu iptali-tescil-önalım davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü.

Uyuşmazlık, onalım hakkı nedeniyle davalıya satılan payın iptali ile davacı adına tescili istemine ilişkindir. Mahkemece istemin süre yönünden reddine karar verilmesi üzerine, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Onalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde, diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak, paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.

Onalım hakkı, alıcıya karşı ancak dava açmak suretiyle kullanılır. TMK’nın 733/3. maddesi hükmüyle yapılan satışın, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

Onalım hakkı, satışın hak sahibine bildirildiği tarihin üzerinden üç ay ve her halde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer. Bu süre hak düşürücü süre olup, mahkemece kendiliğinden gözönünde bulundurulması gerekir.

Olayımıza gelince; onalım hakkının ilişkin bulunduğu 358 ada 88 parsel nolu taşınmazın paydaşlarından Servet ve Ali’nin paylarını 16.12.2003 tarihinde 1.000 YTL’ye satmaları üzerine davacı, yapılan pay satışını yeni öğrendiğini ileri sürerek onalım hakkına dayalı davayı 08.12.2005 tarihinde açmıştır. Yukarıda açıklandığı gibi, Türk Medeni Kanunu’nun 733. maddesi hükmü gereğince paylı mülkiyette yapılan pay satışının alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığı ile bildirilmesi gerekir. Yapılan bu yasal düzenlemede onalım hakkının kullanılması için gerekli sürenin başlaması konusunda geçerli olan kural öğrenme olgusu değil, satışın noter aracılığıyla bildirimidir. Anılan madde metninde “bildirilir” şeklinde kullanılan ifade kesinlik taşıdığı gibi, sürenin “bildirimden” başlayacağı da devamı fıkrada açık ve kesin olarak ifade edilmiştir. Yasanın emredici nitelikteki bu hükmü karşısında süre mutlaka satışın onalım hakkı sahibine alıcı veya satıcı tarafından noter aracılığı ile bildirim yapılmamışsa hak sahibinin satışı öğrendiği ileri sürülerek hak düşürücü sürenin başlatılması olanaklı değildir. Onalım hakkı sahibinin satışı kesin olarak başka bir şekilde öğrenmiş olması sürenin işlemesine yol açmaz. Açıklanan hukuki olgular karşısında davacıya yasal anlamda bir bildirimde bulunulmadığından davanın süresinde açıldığının kabulü ile işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, olayda uygulama yeri bulunmayan MK’nın 2. maddesinde ifade edilen dürüstlük kuralından hareketle sürenin dolmasına bir hafta kala dava açılmasının satışın daha önce öğrenildiğini gösterdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK’nın 428. maddesi uyarınca hükmün (BOZULMASINA), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 25.11.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.