1. Anasayfa
  2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E: 2003/1364 K: 2003/1713 T: 16.5.2003


Somut olayda dosyada taşınmazın terk edildiği hususunda hiçbir kayıt ve belge mevcut değildir. Davalının arazisinin verimsiz olması, yol imkanının olmaması ve ekonomik nedenlerle birkaç yıl taşınmazı ekip biçmemesi terk anlamını taşımaz.

Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Kadastro sırasında 101 ada 54 parsel sayılı 3218,07 m2 yüzölçümündeki taşınmaz hak kazandırıcı süreye ulaşan zilyetliği bulunduğundan söz edilerek davalı adına tespit edilmiştir. Davacı hazine taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki zilyetlik yolu ile edinilemeyecek orta malı yerlerden olduğunu öne sürerek dava açmıştır. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, taşınmazın davacı hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece dava konusu taşınmaz üzerinde davalı tarafın zilyet olduğu ancak zilyetliğini terk ettiği gerekçe gösterilmek suretiyle hüküm kurulmuştur. Ne var ki dava konusu taşınmazın civarı ham toprak niteliği ile hazine adına tespit edilmiştir. Resmi kayıtlar ham toprak olduğunu belirlenmiş olmakla komşu parsellerin mera olduğu yolunda ki bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemez. Diğer yönden ziraatçi bilirkişi komşu parselleri örnek almak suretiyle verdiği rapor bilimsel gerçekleri yansıtmamaktadır.

Kaldı ki, bilirkişi ziraat yüksek mühendisi Hasan Karadağ’ın sıfatı belli edilmemiştir. Çayır ve mera konusunda uzman olup olmadığı da belli değildir. Bu durumda anılan rapora değer verilemez. Az yukarıda belirtildiği üzere taşınmazın civarındaki parsellerin ham toprak olarak hazine adına kesinleşmiş olması maddi bir olgu olup, tapu kaydı oluşmuştur. Resmi kaydın aksine hiçbir bilimsel veri ortaya koymadan verilen rapora da itibar edilemez. Taşınmaz üzerinde davalı tarafın 40 yılı aşan zilyetliği bulunduğu tespit gününe kadar taşınmaz üzerinde davalı taraf yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği de mahkemece yapılan keşif, uygulama, teknik bilirkişinin haritalı raporu ve toplanıp değerlendirilen diğer delillerle saptanmıştır.

Davalı tarafın arazinin verimsiz olması yol imkanının bulunmaması ve Türkiye’deki son ekonomik koşullar nedeniyle 3-4 yıl taşınmazı sürüp ekmemesi terk anlamına gelmez. Kaldı ki, taşınmazın terk edildiği yolunda dosyada herhangi bir kayıt ve belge de bulunmamaktadır. Nitekim tespit bilirkişileri de zilyetliği, vurgulanmak suretiyle dava konusu taşınmaz tarım toprağı niteliğiyle davalı taraf adına tespit edildiği de bir olgudur.

Sonuç: Bu durumda dava konusu taşınmazın davalı taraf adına tapuya tesciline karar verilmesi gerekirken, yanlışa düşülerek yazılı biçimde karar verilmesi isabetsiz, hazinenin bu nedenlerle yerinde olan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 16.5.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.