1. Anasayfa
  2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E: 2004/2818 K: 2004/3070 T:11.3.2004


Kesin hüküm olumsuz dava koşullarından olup, kesin hükmün varlığı halinde başkaca delil aranmasına da gerek yoktur; ilamlar taraflarını ve haleflerini bağlar, kesin hükmün varlığı halinde davacının medeni yasanın eski 931 yeni 1023 maddelerinin koruyuculuğundan yararlanamaz.

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davası üzerine yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı tapu kaydına ve kadastro öncesi sebebe dayanarak davalı adına oluşan tapu kaydının kısmen iptal ve tescil isteği ile dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece daha önce Fikret M. tarafından davacı Casim’in satıcısı Nurettin K: aleyhine açılan geçit hakkı tesisine ilişkin dava sonunda davanın kabulü yolunda verilen kararın kesinleşme şerhini içermediği ve de tapu nezdinde infaz edilmediği ve böylece dava konusu yerin dayandığı 16.4.1987 tarih 49 sıra nolu tapu kaydı kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir.

Dava, kadastro teknisyeni Sefa Baymaz tarafından düzenlenen 5.5.2003 günlü krokide 5 nolu parselin (A) ile işaretli 43 m2’lik bölümü ile ilgili bulunmaktadır. Söz konusu yerin 16.4.1987 tarih 49 sıra nolu dayanak tapu kaydı kapsamında kaldığı ve geçit hakkı tesisi ile ilgili hükme konu olduğu, hem elatmanın önlenmesi ve hem de iş tapu iptali ve tescil davası nedeniyle yapılan keşifler sırasında saptandığı gibi bu yön taraflar arasında uyuşmazlık konusu da değildir. Fikret M. tarafında Asliye Hukuk Mahkemesinin 1984/235 esasında kayıtlı dosya ile açılan geçit hakkı tesisi davasının yapılan yargılaması sonunda davanın kabulü yolunda verilen 11.6.1985 tarih, 1984/235-1985/75 sayılı karar taraflarına usulüne uygun olarak tebliğ edildiği ve temyiz yoluna başvurulmaksızın kesinleştiği dosyanın incelenmesinden anlaşılmaktadır.

Kararın altına kesinleşme şerhi verilmesi şekle yönelik bir husustur. Tapu nezdinde kararın infaz edilmemiş olması da kararın kesin hükmün niteliğini ortadan kaldırmaz. Kesin hüküm kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece yargılamanın tüm aşamalarında re’sen (kendiliğinden) nazara alınması gerekir. Yine kesin hüküm olumsuz dava koşullarından olup, kesin hükmün varlığı halinde başkaca delil aranmasına da gerek bulunmamaktadır. İlamlar taraflarını ve haleflerini bağlar. Kesin hükmün varlığı halinde davacının Medeni Yasanın eski 931 yeni 1023 maddelerinin koruyuculuğundan yararlanamaz. Bunun sonucu olarak uyuşmazlığın kesin hüküm kuralı uyarınca çözümlenmesi zorunludur. Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgular karşısında mahkemece davanın reddine karar verilmek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.

Sonuç: Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, 11.3.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.