1. Anasayfa
  2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E: 2004/458 K: 2004/1318 T.6.4.2004


Komşu taşınmazlarla ilgili davalar ayrılmışsa da uyuşmazlığın niteliği ve davanın tarafları dikkate alındığında biri hakkında verilecek hükmün diğer davanın sonucunu etkileyeceğinden davalar arasında fiili ve hukuki irtibatın varlığının kabulü gerekmekle; dava dosyalarının birleştirilmesi zorunludur.

Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle, duruşma için tebliğ edilen 6.4.2004 günü belirlenen saatte temyiz eden Hazine vekili avukat Gülderen Ş. ve aleyhine temyiz istenen S. Belediye Başkanlığı vekili avukat Mehmet Ç. geldiler. Gelenlerin huzuru ile duruşmaya başlandı. Duruşmada hazır bulunan tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. Tetkik hakiminin raporu okundu. Dosyadaki belgeler incelendi, tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:

Kadastro sırasında 7845, 7846, 7847, 7848, 7849, 7767 parsel sayılı sırası ile 114800 m2, 160400 m2, 119600 m2, 86400 m2, 53800 m2 ve 20350 m2 yüzölçümündeki taşınmazlar vergi kaydına dayanılarak mera niteliği ile sınırlandırılmak suretiyle tespit edilmiştir.

Kadastro Komisyonu’nca S. Belediye Başkanlığı’nın itirazının kabulüne, taşınmazların tarla niteliği ile Belediye Tüzel Kişiliği adına tespitine karar verilmesi üzerine Hazine, ilk tespit nedenine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine, taşınmazların komisyon kararı gibi S. Kasabası Belediyesi adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davacı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece, dava konusu taşınmazların kamu malı niteliğinde mera olmadığı, tespite dayanak yapılan 1938 tarih 4470 tahrir sayılı vergi kaydının dava konusu taşınmazlara uymadığı, bir an için sözü edilen vergi kaydının dava konusu taşınmazları kapsadığı kabul edilse bile kayıtta cinsinin tarla olarak belirtildiği, tespit gününde adına tescile karar verilen davalı Belediye Tüzel Kişiliği yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükmünde öngörülen taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de yapılan araştırma, uygulama hüküm vermeye yeterli değildir.

Dava konusu taşınmazların kadastro tespitlerine 1938 tarih 4470 tahrir sayılı vergi kaydı esas alınmıştır. Dava konusu taşınmazlardan 7847 parsel sayılı taşınmazın güney sınırında bulunan 7850 parsel sayılı dava dışı taşınmazla ilgili ve dava dışı 7850 parsel sayılı taşınmazın kısmen güney sınırını oluşturan 8017, 8019, 8020, 8022, 8023, 8024, 8031, 8032, 8037, 8038, 8044, 8048, 8049, 8058, 8059 ve 8061 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili davaların dava dosyasından tefrik edildiği duruşma tutanaklarına yansıyan bilgilerle belirlenmiştir. Uyuşmazlığın niteliği ve davanın tarafları dikkate alındığında biri hakkında verilecek hükmün diğer davanın sonucunu etkileyeceği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca davalar arasında fiili ve hukuki irtibatın varlığının kabulü gerekir. Bu durumda usulün 45 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca dava dosyalarının birleştirilmesi zorunludur. Mahkemece bu olgunun gözardı edilmiş olması isabetsizdir.

Yanlar arasındaki uyuşmazlık dava konusu taşınmazların kamu malı niteliğinde mera olup olmadığı yönünde toplanmıştır. Kural olarak mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi için yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmiş olması yada dava konusu taşınmazların öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanıla geldiğinin belirlenmesine bağlıdır. Taşınmazların bulunduğu bölgede mera tahsisinin yapılıp yapılmadığı yöntemine aykırı şekilde Özel idare Memurluğu’ndan sorulmuştur. Kural olarak 4753 ve 5618 sayılı yasalar uyarınca dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisinin yapılıp yapılmadığı Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nden, 4342 sayılı yasa uyarınca mera tahsisinin yapılıp yapılmadığı ise mülki amirlikten sorulup saptanması gerekir. Ne var ki, mahkemece bu doğrultuda bir araştırma ve soruşturma yapılmamıştır. Öte yandan iddia ve savunmanın kıymetlendirilmesi yönünden taşınmazların bulunduğu mahalde iki kez keşif yapılmış, 29.7.997 günlü keşifte yerel bilirkişi dinlenmemiş, Ahmet Ş. ise tespit tutanağı bilirkişisi olarak dinlenmiş, yerel bilirkişi ve tanık dinlenmemesinin yasal nedenleri hüküm yerinde gösterilip tartışılmadığı gibi 1.9.2003 tarihinde taşınmazlar başında ikinci kez keşif yapılmış, usulün 276. maddesi hükmüne aykırı şekilde iki yerel bilirkişi ile birinci keşifte de dinlendiği belirlenen tespit tutanağı bilirkişisi Ahmet Ş. yeniden dinlenmiş, tanık dinlenmemiş, usule aykırı biçimde iki yerel bilirkişi dinlenmiş olması ve tanık dinlenmemiş olmasının nedenleri de hüküm yerinde gösterilmemiştir. Kaldı ki, itirazın kabulünü içeren 6.8.1992 günlü komisyon kararının dayanağı soruşturma evrakında dinlendiği saptanan tutanak bilirkişisi Ahmet Ş. ile tanık sıfatıyla dinlenen ve o günde Belediye Başkanı olduğu belirlenen Halil G.’nin ve yerel bilirkişi olarak dinlenen Dursun M.’nin beyanları ile tespit tutanağı bilirkişilerinin beyanları arasında aykırılık olduğu halde çelişki de giderilmemiştir.

Öte yandan Belediyenin davanın tarafı olduğu dikkate alındığında o tarihte Belediye Başkanı olduğu saptanan Halil G.’nin tanık olarak dinlenmesi nedenleri de anlaşılamamıştır. Kaldı ki, dava konusu taşınmazların Beyşehir Gölünün etki alanında kalması nedeni ile 1930 yıllarında kültür arazisi olarak kullanılmakta iken sular altında kaldığı dosya içeriği ile belirlendiğine göre 3621 sayılı yasa uyarınca herhangi bir araştırma ve soruşturma da yapılmamıştır. Öte yandan, tespite dayanak yapılan vergi kaydının uygulamasına ilişkin bilirkişi ve tanık sözleri, saik ve sebebi belli olmayan dayanaktan yoksun, gerekçesiz sözlerden ibaret olup, uzman bilirkişiler tarafından düzenlenen harita da keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan vermediğinden yetersizdir. Böylesine sağlıksız, yetersiz araştırma ve soruşturma ile hüküm kurulamaz.

O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle dava konusu taşınmazlardan 7847 parsel sayılı taşınmazın güney sınırını oluşturan az yukarda parsel sayıları belirtilen taşınmazlarla ilgili dava dosyaları getirtilip incelenmeli, hükme bağlanıp kesinleşenler var ise bu taşınmazlarla ilgili olarak verilen hüküm ve dayanağı dava dosyaları göz önünde tutulmalı, hükme bağlanmayan dava dosyaları ise usulün 45 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca yöntemine uygun şekilde dava dosyası ile birleştirilmeli, bundan sonra taşınmazların bulunduğu bölgede 4753 ve 5618 sayılı yasalar uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığı Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nden, 4342 sayılı yasa uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığı Mülki Amirlikten sorulup saptanmalı, yapılmış ise mera tahsis haritası ve eki belgeler getirtilmeli, dava konusu taşınmazların sınırlarındaki komşu taşınmazların tespit tutanakları ve dayanakları kayıtlar, davalı iseler dava dosyaları da getirtilmeli, taşınmazların bulunduğu bölgede 3621 sayılı yasa uyarınca kıyı-kenar şeridinin belirlenip belirlenmediği, Mülki Amirlikten sorulup saptanmalı, kıyı-kenar şeridi belirlenmiş ve kesinleşmiş ise kıyı-kenar şeridini belirleyen harita ve eki belgeler Mülki Amirlikten istenmeli, bundan sonra yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, dava konusu taşınmazın bulunduğu beldeye komşu dava sonucunda yararı olmayan köy yada belde halkından seçilecek üç kişilik yerel bilirkişi kurulu, tarafların aynı yöntemle gösterecekleri tanıklar, tespit tutanağı bilirkişilerinin tümü, 6.8.1992 günlü komisyon kararının dayanağı soruşturma evrakında az yukarda adları geçen bilirkişi ve tanıklar, uzman bilirkişi fen memuru, uzman, ziraatçi ve jeolog bilirkişi hazır olduğu halde taşınmazlar başında yeniden keşif yapılmalı, dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmış ise yerel bilirkişilerin yardımı, uzman bilirkişi, fen memuru aracılığıyla mera tahsis haritası ve eki belgeler, kıyı-kenar şeridini belirleyen harita uzman jeolog bilirkişi eliyle yerine uygulanmalı, uygulamada kadastro paftası mera tahsis haritası kıyı kenar şeridini belirleyen haritaların ölçekleri eşitlenmeli, haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal yada yapay sınır yerlerinden yararlanılmalı, dava konusu taşınmazların mera tahsis haritası ile kıyı kenar şeridini belirleyen haritanın kapsamında kalıp kalmadığı duraksamaya meydan vermeyecek şekilde belirlenmeli, mera tahsisi yapılmamış ise dava konusu taşınmazların öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanılıp kullanılmadığı yolunda yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, taşınmazların bulunduğu bölgede kıyı-kenar şeridini belirleyen yönetimsel işlemler yapılmamış ise aynı doğrultudaki araştırma 13.3.1972 tarih, 7/4 sayılı İBK: uyarınca yapılacağı düşünülmeli, hükme dayanak yapılan 29.7.1997 tarihli keşifte dinlenen tesbit tutanağı bilirkişisi Ahmet Ş., 1.9.2003 günlü keşifte dinlenen yerel bilirkişiler ile tutanak bilirkişisi Ahmet Ş.’nin ve dinlenmeyen tüm tutanak bilirkişileri ile 6.8.1992 günlü komisyon kararının dayanağı soruşturma evrakında adı geçen Halil G.sve Dursun M. ve Ahmet Ş.’nin beyanları ile tutanak bilirkişilerinin beyanları arasındaki aykırılık giderilmeli, yapılacak keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların beyanları kendi aralarında çelişkili olduğu takdirde bu aykırılıkta giderilmeli, uzman ziraatçi bilirkişi hazır olduğu halde dava konusu taşınmazlar mahkemece görülüp gözlenmeli, mahkemenin gözlemi keşif tutanağına ayrıntılı şekilde geçirilmeli, özellikle taşınmazların fiziksel yapısı, bitki örtüsü, meyil durumu, komşu taşınmazlarla mukayesesi yapılmalı, uzman bilirkişi fen memurundan keşfi izlemeye bilirkişi sözlerini denetlemeye, uzman ziraatçi bilirkişiden mahkeme gözlemini yansıtmaya elverişli, jeolog bilirkişiden ise dava konusu taşınmazların kıyı-kenar şeridinin kapsamında kalıp kalmadığını, gölün etki alanında bulunup bulunmadığını duraksamasız belirleyecek şekilde ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, çekişmeli taşınmazların mera tahsis haritasının kapsamında kalması yada öncesi bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kullanılan mera olduğunun belirlenmesi veya kıyı-kenar şeridinin kapsamında kaldığının belirlenmesi halinde taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetliğin süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımadığı, zilyetlikle kazanılamayacağı düşünülmeli, ayrıca Belediye hudutları içinde bulunan mera niteliğindeki kamu malı taşınmazların mülkiyetinin Belediyeye geçmeyeceği somut olayda 775 sayılı yasanın 1, 2, 3, 7, 12 ve 21. maddesi hükümleri göz önüne alınmalı, dava konusu taşınmazların mera tahsis haritasının kapsamı dışında kalması yada geleneksel biçimde mera olarak kullanılagelen yerlerden olmadığı kıyı-kenar şeridi kapsamı dışında ve gölün etki alanında bulunmadığının belirlenmesi halinde yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetliğin başlangıç günü, süresi, sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, 3402 Sayılı Kadastro Kanunu’nun 17/son maddesi hükmü de göz önünde tutulmalı, taşınmazların Belediye hudutları içinde kaldığı belirlendiğine göre onaylanmış imar planı kapsamında kalıp kalmadığı kamu hizmetine tahsis edilip edilmediği belirlenmeli, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir.

Sonuç: Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacı Hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 6.4.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.