Dava konusu taşınmazların kamu malı niteliğinde mera olup olmadığının belirlenmesi bakımından mera tahsisinin yapılıp yapılmadığı sorulup, saptanmalı, yapılmış ise tahsis haritası ve eki belgeler getirtilmeli, bundan sonra usule uygun belirlenecek yerel ve uzman bilirkişi, tanıklar hazır olduğu halde taşınmazlar başında yeniden keşif yapılmalı, mera tahsisi yapılmış ise tahsis haritası ve eki belgeler yerine uygulanmalı, bundan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonuca göre karar verilmelidir.
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında 412, 413, 414 parsel sayılı 13250, 17300 ve 10150 m2 yüzölçümündeki taşınmazlar davalı olduğundan söz edilerek malik haneleri açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiştir. Tespitten önce Sulh Hukuk Mahkemesi’nde davacı Seyfettin D. tarafından hazine ve köy tüzel kişiliği aleyhine açılan tescil davası görevsizlik kararı ile kadastro mahkemesine aktarılmıştır. Mahkemece taşınmazların mera olarak sınırlandırılmasına karar verilmiş, hüküm davacı tarafın temyizi üzerine bozulmuştur. Hükmüne uyulan bozma kararında özetle 3402 sayılı Yasa’nın 36. maddesi hükmü uyarınca verilen kararın yerinde olmadığına değinilerek hüküm bozulmuştur. Bozma kararından sonra yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, taşınmazların davacı Seyfettin D. adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan araştırma ve soruşturma sonucunda dava ve temyize konu taşınmazlar üzerinde görevsizlik kararı ile kadastro mahkemesine aktarılan davanın açıldığı günde adına tescile karar verilen zilyet davacı Seyfettin D. yararına 3402 sayılı kadastro kanunun 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma soruşturma hüküm vermeye yeterli değildir.
Dava konusu taşınmazlar 3402 sayılı kadastro kanunun 5. maddesi hükmü uyarınca davalı olduklarından söz edilerek malik haneleri açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiştir. Somut olayda kuşkusuz 3402 sayılı kadastro kanunun 30. maddesi hükmünün uygulama olanağı vardır. Gerçekten tespit gününden önce sulh mahkemesine hazine ve Köy Tüzel Kişiliği aleyhine açılan tescil davası görevsizlik kararı ile kadastro mahkemesine aktarılmıştır. Mehmet Gezginci ve arkadaşları ise davaya katılmışlardır. Katılan bir bölüm davacı dava konusu taşınmazların kamu malı niteliğinde mera olduğunu öne sürmüşlerdir.
Mahkemece mera yönünden yöntemine uygun bir araştırma ve soruşturma yapılmamıştır. Kaldı ki zilyetlik yönünden yapılan araştırma ve soruşturmada yetersizdir. O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için aktarılan davanın kapsamında kaldığı belirlenen dava konusu taşınmazların öncelikle kamu malı niteliğinde mera olup olmadığının belirlenmesi zorunludur.
Dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı yasa uyarınca mera tahsisi yapılıp, yapılmadığı Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nden, 4342 sayılı yasa uyarınca mera tahsisinin yapılıp yapılmadığı mülki amirlikten sorulup, saptanmalı, yapılmış ise tahsis haritası ve eki belgeler getirtilmeli, bundan sonra yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız dava konusu taşınmazların bulunduğu köye komşu köyler halkından seçilecek elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman bilirkişi, tarafların aynı yöntemle gösterecekleri tanıklar hazır olduğu halde taşınmazlar başında yeniden keşif yapılmalı, mera tahsisi yapılmış ise tahsis haritası ve eki belgeler yerine uygulanmalı, uygulamada kadastro paftasının ölçeği ile mera tahsis haritasının ölçeği eşitlenmeli, her iki harita arz üzerindeki doğal ve yapay sınır yerleri ile ayrıca haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalardan yararlanılarak çakıştırılmak suretiyle yerine uygulanacağı göz önünde tutulmalı, bu yolla dava konusu taşınmazların mera tahsis haritasının kapsamında kalıp, kalmadığı duraksamasız belirlenmeli, uzman bilirkişiden keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan verecek şekilde ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, mera tahsisi yapılmamış ise taşınmazların öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kullanılagelen kamu malı niteliğinde mera olup olmadığı yolunda bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, taşınmazların mera olmadığı sonucuna varıldığı takdirde zilyetliğin başlangıç günü, süresi, sürdürülüş biçimi hakkında bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözleri komşu parsellerin tutanak içeriği ve dayanakları kayıtlarla denetlenmeli, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi kabule göre de davanın dayanağını oluşturan 3402 sayılı kadastro kanunun 14/son maddesi hükmünde öngörülen kısıtlamalarla ilgili olarak yöntemine uygun şekilde bir araştırma ve soruşturma yapılmamış, olması ayrıca 3083 sayılı yasanın 2/G maddesi hükmü uyarınca taşınmazların sulu ya da kuru toprak niteliğinde olup olmadığının belirlenmemiş olması dahi isabetsiz olup;
Sonuç: Davalı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 12.4.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.