Yetkili idari mercilerce yapılan mera tahsisine ilişkin yönetimsel işleme karşı idari yargı yerinde dava açılarak ve yönetimsel işlemin iptal edildiği öne sürülerek bu hukuksal olgunun kanıtlanmadığı takdirde mera niteliği ile sınırlandırılmak suretiyle tespit edilen taşınmazlar üzerindeki sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımaz.
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davacı hazine ve davaya katılan L. tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında 536, 540, 541 ve 547 parsel sayılı, sırasıyla 5000 m² , 85000 m² , 3000 m² ve 5000 m² yüzölçümündeki taşınmazlar vergi kaydına, miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak davalı Ali ve paydaşları adına tespit edilmiştir. 537, 539 ve 542 parsel sayılı sırasıyla 35500 m², 34500 m² ve 10000 m² yüzölçümündeki taşınmazlar ise mera tahsis kararına dayanılarak mera niteliği ile sınırlandırılarak tespit edilmiştir. 547 parsel sayılı taşınmaza yönelik itirazı kadastro komisyonunca reddedilen davacı F. tüm taşınmazlar için tapu kaydına, miras yoluyla gelen hakka dayanarak taşınmazların Dilber mirasçıları adına tescili istemiyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 29. maddesi hükmü uyarınca itirazı kadastro komisyonunca reddedilen hazine ise 540 parsel sayılı taşınmaza revizyon gören vergi kaydının miktar fazlası için, H. ise 536 parsel sayılı taşınmaza yönelik olarak miras yoluyla gelen hakka, paylaşmaya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak ayrı ayrı dava açmışlardır. L. aynı nedenlere dayanarak davacı F. yanında davaya katılmıştır.
Mahkemece dava dosyaları birleştirilerek yapılan yargılama sonunda, davacı F.’nin 537, 539 ve 542 parsel sayılı taşınmazlara yönelttiği davaların görev yönünden diğer taşınmazlar için F., H., L. ve hazinenin davalarının esastan reddine, 536, 540, 541 ve 547 parsel sayılı taşınmazların tespit gibi, davalılar adına payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davacı hazine ve davaya katılan L. tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava ve temyize konu 537, 539 ve 542 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespitlerine karşı askı ilan süresi içerisinde F. mirasçılarının itiraz ve davalarının bulunmadığı sözü edilen taşınmazların tespitlerinin F. mirasçıları ile katılan davacı L. yönünden kesinleştiği adı geçenlerin başkaları tarafından açılan davaya usulün 53. ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca yöntemine uygun şekilde katılmadıkları, dikkate alındığında 537, 539 ve 542 parsel sayılı taşınmazlara yöneltilen davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesi hükmü uyarınca kesinleşen kadastroya karşı açılan dava niteliğinde olduğu kuşkusuzdur. Bu nitelikteki uyuşmazlıkların kadastro mahkemesinde çözümlenmesi olanaksız, genel mahkemede görülmesi zorunludur. Görev kamu düzenine ilişkin olup istek olmasa bile, mahkemece yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi zorunludur. Mahkemece bu olgular dikkate alınarak 537, 539 ve 542 parsel sayılı taşınmazlar hakkında yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığından katılan davacı L.’nin 537, 539 ve 542 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili hükme yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile aleyhindeki hükmün ONANMASINA,
2- Davacı hazine tarafından 540 parsel sayılı taşınmaz dışında kalan taşınmazlara yönelik olarak dava açılmadığı, başkaları tarafından açılan davalara usulün 53 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca yöntemine uygun biçimde katılmadığı dikkate alındığında davacı hazinenin temyizi 540 parsel sayılı taşınmazla ilgili hükme, katılan davacı L.’nin temyizi ise 536, 540, 541 ve 547 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili hükme yöneliktir.
540 parsel sayılı taşınmaz hakkında açılan davaya usulün 53 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca yöntemine uygun şekilde katıldığı belirlenen davacı L.’nin dayandığı Şubat 1325 tarih 234 sayılı tapu kaydının maliki, Halil oğlu Mehmet’in seferberlikten önce vefat ettiği sözü edilen tapu kaydının 20 yılı aşkın süre ile intikal görmediği katılan davacı L.’nin dava ve temyizine konu 540 parsel sayılı taşınmaz üzerinde zilyetliğinin bulunmadığı dava dışı, tapu kayıt maliki Halil oğlu Mehmet mirasçıları karşısında 3. kişi durumunda bulunan gerçek kişilerin taşınmazda zilyet olduğu, dikkate alındığında, sözü edilen tapu kaydının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B-c maddesi hükmü uyarınca hukuksal değerini yitirdiğinin kabulü gerekir. Hal böyle olunca, davada sözü edilen tapu kaydına değer verilmesinin olanaksız olduğu, bir başka deyişle sözü edilen tapu kaydının hukuksal bir değerinin bulunmadığının kabulü gerekir. Öte yandan, dava ve temyize konu taşınmazların bulunduğu bölgede, yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca mera tahsisi yapıldığı, bu yönetimsel işlemin 04.07.1975 tarihinde kesinleştiği, katılan davacı L.’nin temyizine konu 536, 540, 541 ve 547 parsel sayılı taşınmazlar ile davacı hazinenin de dava ve temyizine konu, 540 parsel sayılı taşınmazların yetkili idari merciler tarafından yapılan 04.07.1975 tarihinde kesinleşen mera tahsis haritasının kapsamı dışında kaldığı, mahkemece yapılan keşif, uygulama, toplanıp değerlendirilen delillerle belirlenmiştir.
Öğretide ve Yargıtay uygulamasında kararlılık kazanan baskın görüşlere göre, yetkili idari merciler tarafından yapılan mera tahsisi ile ilgili işlemin dayanağı mera tahsis haritası ve eki belgelerin kapsamı dışında kalan taşınmazların, öncesi kamu malı niteliğinde mera olsa bile mera tahsisine ilişkin yönetimsel işlemlerin kesinleştiği günden itibaren bu niteliklerini yitirirler. Ne var ki, tahsisin kesinleştiği 04.07.1975 tarihinden taşınmazların kadastro tespitlerinin yapıldığı 1983 yılına kadar 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükmünde tanımlamasını bulan ve iktisap sağlayan 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresi dolmamıştır. Kaldı ki, dava ve temyize konu taşınmazların sınırlarında eylemli biçimde 857 ve 867 parsel sayılı taşınmazların mera, niteliği ile sınırlandırılmak suretiyle tespit edildiği de dosya içeriğiyle saptanmıştır. Kural olarak bu nitelikteki taşınmazlar üzerindeki sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımaz. Mahkemece az yukarıda saptanan maddi ve hukuki olgular ile yetkili idari mercilerce yapılan mera tahsisine ilişkin yönetimsel işleme karşı idari yargı yerinde dava açılarak sözü edilen yönetimsel işlemin iptal edildiği öne sürülerek bu hukuksal olgunun kanıtlanmadığı dikkate alınarak hazinenin temyizine konu 540 parsel sayılı taşınmazın davacı hazine adına, katılan davacı L.’nin temyizine konu 536, 540, 541 ve 547 parsel sayılı taşınmazlara yönelen davalarının reddine, 536, 541 ve 547 parsel sayılı taşınmazların tespit gibi 540 parsel sayılı taşınmazın ise davacı hazine adına tesciline karar verilmesi zorunludur.
Sonuç: 1- Katılan davacı L.’nin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile 536, 541 ve 547 parsel sayılı taşınmazlarla ilgili hükmün ONANMASINA, harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 2- Katılan davacı L.’nin 540 parsel sayılı taşınmazla ilgili hükme yönelik yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine, davacı hazinenin 540 parsel sayılı taşınmazla ilgili hükme yönelen temyiz itirazının kabulüne, 540 parsel sayılı taşınmazla ilgili hükmün davacı hazine yararına BOZULMASINA, 19.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.