Uyuşmazlığın sağlıklı bir biçimde çözüme kavuşturulabilmesi için taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olup olmadığının yöntemine uygun şekilde belirlenmesi zorunludur.
Kadastro tespitine dayalı olarak oluşan tapu kaydının iptali istemiyle açılan davada mahkemece verilen kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı hazine tarafından istenilmekle temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu.
Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü: Dava konusu 158 ada 24 parsel sayılı 17.480 m2 yüzölçümündeki taşınmaz vergi kaydına, miras yolu ile gelen hakka, paylaşmaya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak davalı A. ve paydaşları adına tespit ve tapuya tescil edilmiştir. Davacı hazine tapu kaydına dayanarak davalı taraf adına kadastro sonucu oluşan tapu kaydının iptaline, taşınmazın hazine adına tescili istemi ile dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava niteliği ve içeriği itibariyle 3402 sayılı Kadastro Kanun’un 12. maddesi hükmüne dayalı kesinleşen kadastroya karşı açılan dava niteliğindedir.
İddia ve savunmaya, mahkemece toplanıp değerlendirilen deliller ile duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere göre davacı hazinenin tutunduğu 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca oluşan tapu kaydının dava konusu taşınmaza ait olduğu, yanlar arasında uyuşmazlık konusu olmadığı gibi esasen hazinenin tutunduğu tapu kaydının çekişmeli taşınmazı kapsadığı, mahkemece toplanıp değerlendirilen delillerle belirlenmiştir. Yanlar arasındaki uyuşmazlık dava konusu taşınmaz üzerinde davacı hazinenin dayandığı 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca oluşan tapu kaydının oluştuğu dönemden önce davalılar yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunun 14 ve 46/1. Medeni Kanunun 713. maddeleri hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesinden ibarettir. Mahkemece dava konusu taşınmaz üzerinde davacı hazinenin tutunduğu tapu kaydının oluştuğu dönemden önce davalı taraf yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunun 46/1 ve 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğiyle taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de, yerel mahkemece yapılan araştırma soruşturma hükme yeterli değildir. Davacı hazinenin dayandığı 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca oluşan ve taşınmazı kapsadığı yanlar arasında uyuşmazlık konusu olmayan tapu kaydının temelini oluşturan belirtmelik tutanağında dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olduğu zaman, davalı tarafından meradan sürülmek suretiyle davalıların taşınmazda zilyet oldukları açıklanmıştır.
O halde uyuşmazlığın sağlıklı bir biçimde çözüme kavuşturulabilmesi için taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olup olmadığının yöntemine uygun şekilde belirlenmesi zorunludur.
Kural olarak mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi için taşınmazın yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmesi ya da taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kamu malı niteliğinde mera olarak kullanıla gelmiş olmasına bağlıdır. O halde uyuşmazlığın saptanan bu niteliği dikkate alınarak dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından 4753-5618 sayılı Yasalar uyarınca mera tahsisi yapılmış ise Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nden, 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmamış ise aynı doğrultudaki araştırma 4342 sayılı Yasa uyarınca dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılıp yapılmadığının mülki amirlikten sorulup saptanması zorunludur.
Mahkemece bu doğrultuda bir araştırma ve soruşturma yapılmamıştır. Kuşkusuz 4753 ve 5618 sayılı Yasalar ile 4342 sayılı Yasalar uyarınca taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmamış ise aynı doğrultudaki araştırma dava sonucunda yararı olmayan çekişmeli taşınmazın bulunduğu köye komşu köyler halkından seçilecek elverdiğince yaşlı, yansız, yerel bilirkişi ve tanıkların anlatımları ile uyuşmazlık çözümlenecektir. O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığı Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünden, 4342 sayılı Yasa uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığı mülki amirlikten sorulup saptanmalı, yapılmış ve bu yönetimsel işlemler kesinleşmiş ise mera tahsis haritası ve eki belgeler getirtilmeli, bundan sonra yöreyi iyi bilen dava konusu taşınmazın bulunduğu köy ya da belde halkından elverdiğince yaşlı, yansız, seçilecek yerel bilirkişi ve tarafların aynı yöntemle gösterecekleri tanıklar ve hazine tapusunun temelini oluşturan belirtmelik tutanağındaki bilirkişiler ile uzman bilirkişi, tapu fen memuru, uzman ziraatçı bilirkişi ve tutanak bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, mera tahsisi yapılmış ise mera tahsis haritasının ölçeği ile kadastro paftasının ölçeği eşitlendikten sonra yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi fen memuru eliyle yerine her iki harita çakıştırılmak suretiyle uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal yada yapay sınır yerlerinden yararlanılmalı, bu yolla dava konusu taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalıp kalmadığı duraksamaya meydan vermeyecek şekilde belirlenmeli, taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından mera tahsisi yapılmamış ise yerel bilirkişi ve tanıklardan dava konusu taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanılıp kullanılmadığı yolunda yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, tespitte saptanan hukuksal olgu dikkate alınarak daha açık bir anlatımla, taşınmazın mera olup olmadığı yolunda tutanak bilirkişilerinden de ayrıntılı, gerekçeli, olaylara dayalı bilgiler alınmalı, yerel bilirkişi ve tanık sözleri ile tutanak bilirkişilerinin beyanları çeliştiği takdirde tutanak bilirkişileri taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek yerel bilirkişi ve tanıkların anlatımları ile tespit tutanağı bilirkişileri ve belirtmelik tutanağı bilirkişilerinin beyanları arasındaki çelişki giderilmeli, öte yandan uzman ziraatçı bilirkişi aracılığıyla taşınmaz bizzat mahkemece görülüp gözlenmeli, taşınmazın fiziksel yapısı, meyil durumu, taş ve toprak unsurundan hangisinin galip olduğu ayrıntılı şekilde keşif tutanağına geçirilmeli, komşu taşınmazların toprak yapısı ile dava konusu taşınmazın toprak yapısı da mukayese edilmeli, bu fiziksel olgular da keşif tutanağına geçirilmeli, dava konusu taşınmaza komşu taşınmazların davalı olup olmadıkları tespitlerinin kesinleşip kesinleşmediği incelenip, irdelenmeli, dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olmadığı sonucuna varıldığı takdirde kadastro tespitine dayanak yapılan davalı tarafın dayandığı vergi kaydı yerel bilirkişi yardımı uzman bilirkişi eliyle yerine uygulanmalı, vergi kaydında tarif edilen sınır yerlerinden yerel bilirkişice bilinemeyen sınır yerleri bulunduğu takdirde taraflara bu konuda tanık dinletme olanağı sağlanmalı, vergi kaydının mülkiyet belgesi olmadığı kural olarak zilyetlikle birleşmeyen vergi kaydına değer verilemeyeceği dikkate alınarak yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, zilyetliğin başlangıç günü, süresi, sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği varsa dayanağı kayıtlarla yerel bilirkişi ve tanık sözleri denetlenmeli, uzman bilirkişi fen memurundan keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye, uzman ziraatçı bilirkişiden ise mahkemenin keşif tutanağına geçen gözlemini yansıtmaya elverişli ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.
Sonuç: Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 18.3.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.