1. Anasayfa
  2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E: 2005/90 K: 2005/701 T: 14.3.2005


Yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmamış ise aynı doğrultudaki araştırma 4342 sayılı Yasa uyarınca taşınmazların bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılıp yapılmadığının mülki amirlikten sorulup saptanması zorunludur.

Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davacılar tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu, tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:

İddia ve savunmaya, mahkemece toplanıp değerlendirilen deliller ile duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere göre dava konusu 1 parsel sayılı taşınmaz davalı belediye tüzel kişiliği adına, 7 parsel sayılı taşınmaz ise Mustafa, 19,20 ve 24 parsel sayılı taşınmazlar da Hazine adına tutanaklarında belirtilen hukuksal olgulara dayanılarak ayrı ayrı tespit edildiği, 17 parsel sayılı taşınmazın ise 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/B maddesi hükmü uyarınca mera niteliğiyle sınırlandırılmak suretiyle tespit edildiği, dava dışı 2 ve 6 parsel sayılı taşınmazlar ise davacı M.S. adına tespit edildiği dosya içeriğiyle saptanmıştır. Davacı M.S. mirasçıları tapu kaydına, vergi kaydına ve mahkeme ilamına dayanarak dava açmışlardır. Hal böyle olunca 2 ve 6 parsel sayılı taşınmazların davaya konu olmadığı, bir başka deyişle dava dışı olduğu kuşkusuzdur.

Mahkemece dava hükme bağlandıktan sonra, oluşturulan 1990/37, 2004/72 E: -K: sayılı 8.9.2004 günlü hükmün oluşmasından sonra yerel mahkemece tarafların tavzih istemi olmadığı halde 13.10.2004 gün, 1990/37, 2004/72 E: -K: sayılı ek kararla önceki günlü hüküm yerel mahkemenin gerekçesine göre tavzih edilerek Mustafa adına tespit ve tescil edilen 7 parsel sayılı taşınmaz belediye tüzel kişiliği adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Taraflarca tavzihe ilişkin herhangi bir istemde bulunulmamıştır. Kural olarak tavzihin ne biçimde ve hangi koşullarda yapılacağı usulün 455 ve onu izleyen maddeleri hükmünde açıklanmıştır. Bu olgular dikkate alındığında davanın taraflarının tavzih isteminde bulunacağı, davanın tarafı olmadığı, uyuşmazlığı çözümlemekle yükümlü olduğu tartışmasız olan mahkeme hakiminin hükmü kendiliğinden tavzih edemeyeceği kuşkusuzdur. Mahkemece bu olguların göz ardı edilmesi isabetsiz olduğu gibi saptanan uyuşmazlığın niteliğine göre yapılan araştırma ve soruşturma da hükme yeterli bulunmamaktadır.

Dava konusu taşınmazlardan 17 parsel sayılı taşınmaz mera olarak sınırlandırılmak suretiyle tespit edildiği halde mahkemece bu konuda yapılan araştırma ve soruşturma yöntemine uygun olmadığı gibi davacı tarafın tutunduğu tapu ve vergi kaydı ile kesinleşen mahkeme hükmünün uygulaması da yetersizdir.

Kural olarak mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi için taşınmazın yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmesi ya da taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde kamu malı niteliğinde mera olarak kullanıla gelmiş olmasına bağlıdır. Kural olarak dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığının Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü’nden sorulup saptanması gerekir.

Yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmamış ise aynı doğrultudaki araştırma 4342 sayılı Yasa uyarınca taşınmazların bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılıp yapılmadığının mülki amirlikten sorulup saptanması zorunludur. Mahkemece bu doğrultuda bir araştırma ve soruşturma yapılmamıştır.

Kuşkusuz 4753 ve 5618 sayılı Yasalar ile 4342 sayılı Yasa uyarınca taşınmazların bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmamış ise aynı doğrultudaki araştırma dava sonucunda yararı olmayan taşınmazın bulunduğu köye komşu köyler halkından seçilecek elverdiğince yaşlı, yansız, yerel bilirkişi ve tanıkların anlatımları ile dava konusu taşınmazlardan 17 parsel sayılı taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olup olmadığı yolundaki uyuşmazlık çözümlenecektir.

Öte yandan iddia ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere göre dava konusu 17 parsel sayılı taşınmaz dışında kalan diğer taşınmazlara yönelen davaların niteliği dikkate alındığında mahkemece yapılan araştırma, soruşturma dahi hüküm vermeye yeterli değildir. Gerçekten davacı tarafın dayandığı tapu kaydı ile vergi kaydının ve mahkeme ilamının uygulamasına ilişkin yerel bilirkişi sözleri, komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği ve dayanakları kayıtlarla denetlenmediğinden soyut nitelikte gerekçesiz sözlerden ibaret olduğu gibi uzman bilirkişi tarafından düzenlenen rapor ve eki harita da kayıtlarda tarif edilen sınır yerleri yöntemine uygun biçimde gösterilmediğinden keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan vermeyen harita da yetersizdir.

O halde saptanan davaların niteliği dikkate alındığında sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından 4753,5618 ve 4342 sayılı Yasalar uyarınca mera tahsisi yapılmış ise 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca yapılan mera tahsis haritası ve dayanağı belgelerin Köy Hizmetleri 11 Müdürlüğü’nden, 4342 sayılı Yasa uyarınca mera tahsisi yapılmış ise dayanağı harita ve eki belgeler mülki amirlikten getirtilmeli, bundan sonra davacı tarafın tutunduğu tapu kaydı ilk oluştuğu günden itibaren tüm tedavülleri ile birlikte Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ve Tapu Sicil Müdürlüğü’nden getirtilmeli, daha sonra tapu kaydına dayanan davacı tarafın kayıt maliki ya da malikleri ile akdi, irsi ilişkisi sorulup saptanmalı, bu nedenle kayıt maliki ya da maliklerinin tüm mirasçılarını gösterecek şekilde onaylı nüfus aile kayıt örnekleri, ilgili Nüfus Müdürlüğü’nden getirtilmeli ya da bu konuda istihsal edilmiş veraset belgesi varsa ibraz ettirilmeli, bu yolla irsi ilişki sağlıklı biçimde duraksamasız belirlenmeli, akdi ilişkiye dayanıldığı takdirde ilgiliden bu konudaki delilleri sorulup saptanmalı, göstereceği deliller toplanmalı ya da bu konuya ilişkin yazılı kayıt ve belgeleri ibraz ettirilmeli, kayda dayanan tarafın tapu kayıt maliki ya da malikleri ile akdi ya da irsi ilişkisi saptandığı takdirde dayanılan kaydın dava dışı başka taşınmaz ya da taşınmazlara revizyon görüp görmediği, Tapu Sicil Müdürlüğü ve Kadastro Müdürlüğü’nden sorulup saptanmalı, revizyon görmüş ise dava konusu taşınmaz ya da taşınmazlarla birlikte revizyon gördüğü dava dışı taşınmazları ve bu taşınmazlara dıştan komşu taşınmazları da bir arada gösterecek şekilde geniş kapsamlı birleşik harita Kadastro Müdürlüğü’nden getirtilmeli, bundan sonra dıştan komşu taşınmazların tespit tutanakları ve dayanakları kayıtlar davalı iseler dava dosyalan getirtilmeli, dayanılan kaydın dava dışı başka taşınmazlara revizyon gördüğü ve davalı olduğu saptandığı takdirde usulün 45 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca dava dosyalarının birleştirilip birleştirilmeyeceği yönü üzerinde durulmalıdır.

Vurgulanan bu olgunun dava ekonomisi ve kaydın kapsamının sağlıklı biçimde belirlenebilmesi için zorunlu olduğu özellikle dikkate alınmalı, daha sonra yöreyi iyi bilen dava konusu 17 parsel sayılı taşınmaz yönünden bu taşınmazın bulunduğu köye komşu köyler halkından davaya konu diğer taşınmazlar yönünden ise aynı köy halkından seçilecek elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman bilirkişi, tutanak bilirkişilerinin tümü, tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde taşınmazlar başında yeniden keşif yapılmalı, öncelikle mera tahsisi yapılmış ise kadastro paftasının ölçeği ile mera tahsisi haritasının ölçekleri eşitlenerek her iki harita çakıştırılmak suretiyle 17 parsel sayılı taşınmaza uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal ya da yapay sınır yerlerinden yararlanılmalı, bu yolla dava konusu taşınmazlardan 17 parsel sayılı taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalıp kalmadığı belirlenmelidir.

Daha sonra davacı tarafın tutunduğu tapu ve vergi kaydı ile mahkeme ilamı 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesi hükmü uyarınca yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi eliyle yerine uygulanmalı, uygulamada tapu ve vergi kaydının revizyon gördüğü dava dışı taşınmazlar özellikle göz önünde tutulmalı, kayıtlarda tarif edilen sınır yerlerinden yerel bilirkişice bilinemeyen sınır yerleri bulunduğu takdirde bu konuda taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, uzman bilirkişiye kayıtlarda tarif edilen sınır yerleri düzenleyeceği haritada ayrı ayrı işaret ettirilmeli, uygulamaya ilişkin yerel bilirkişi ve tanık sözleri, dıştan komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği ve dayanakları kayıtlarla denetlenmeli, bu yolla dava konusu taşınmazların dayanılan tapu ve vergi kaydı ile kesinleşen mahkeme hükmünün kapsamında kalıp kalmadığı, duraksamasız belirlenmeli, mahkeme hükmünde kim ya da kimlerin taraf olduğu irdelenip incelenmeli, bu davanın tarafları ile kesinleşen mahkeme hükmündeki tarafların aynı tüzel ya da gerçek kişiler olup olmadığı aralarında akdi ya da irsi ilişki bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.

Bu olgular eşliğinde koşulları usulün 237. maddesi hükmünde öngörülen biçimde yanlar arasında kesin hüküm bulunup bulunmadığı incelenmeli, sözü edilen hukuksal olgular hüküm yerinde tartışılmalı, kesin hükmün kamu düzenine ilişkin istek olmasa bile yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gerekli olumsuz dava koşulu olduğu, aynı taşınmaz ya da taşınmazlara ilişkin sonraki günlü uyuşmazlıkların önceki günlü kesin hükme göre çözümleneceği düşünülmeli, sözü edilen kesinleşen mahkeme hükmünün kesin hüküm olmasa bile güçlü delil oluşturacağı güçlü delilin aksinin daha güçlü delille kanıtlanabileceği özellikle göz önünde tutulmalı, dava konusu taşınmazların tümü ya da bir bölümü dayanılan tapu kaydının kapsamı dışında kaldığı saptandığı takdirde vergi kaydının mülkiyet belgesi niteliğinde olmadığı, zilyetlikle birleşmeyen vergi kaydına değer verilemeyeceği göz önünde tutularak tapu kaydının kapsamı dışında kalan taşınmaz ya da taşınmaz bölümleri yönünden yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, dava konusu taşınmazlardan 17 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmamış ise yerel bilirkişi ve tanıklardan 17 parsel sayılı taşınmazın öncesinin geleneksel biçimde kullanıla gelen kamu malı niteliğinde mera olup olmadığı yönünde olaylara dayalı bilgi alınmalı, diğer taşınmazlar yönünden ise zilyetliğin başlangıç günü, süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, tespit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile hükme dayanak yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında aykırılık bulunduğu takdirde tespit tutanağı bilirkişileri de taşınmazlar başında ayrı ayrı dinlenerek, çelişki giderilmeli, uzman bilirkişiden keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan verecek şekilde ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir.

Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi dava hükme bağlanıp, işten el çekildikten ve taraflarca bir istek olmadığı halde oluşturulan önceki günlü 7 parsel sayılı taşınmazla ilgili hükmün mahkemece resen tavzih edilerek hükmün özünü ve sözünü değiştirecek biçimde sonraki günlü ek hükmün oluşturulması 2 ve 6 parsel sayılı taşınmazlar davaya konu olmadığı halde dava dışına çıkılarak bu taşınmazlar hakkında da taraflar hakkında kesin hüküm oluşacak ve usulün 74. maddesi hükmüne aykırı biçimde hüküm oluşturulması dahi isabetsiz;

Davacı M.S. mirasçıları, Ayşe, Hüseyin, F.N. ve N.İ.’nin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 14.3.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.