Mahkemece dava konusu taşınmazın öncesinin kamu malı niteliğinde mera olduğu yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı yasalar uyarınca tapu kaydı oluşturulduğu ve bu yolla taşınmazın türü yetkili idari merciiler tarafından değiştirildiği dikkate alınarak ve hazine tapusuna değer verilerek, katılan davacının davasının reddine, dava konusu taşınmazın tespit gibi davalı hazine adına tesciline karar verilmesi gerekir.
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davalı hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında 129 parsel sayılı 22200 m2 yüzölçümündeki taşınmaz 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca davalı hazine adına oluşturulan tapu kaydının kapsamında kaldığından söz edilerek hazine adına tespit edilmiştir.
İtirazları kadastro komisyonunca reddedilen davacı Emir, Muhacir, Ali ve Ensar ile Narin vergi kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmışlardır. Yargılama sırasında Halit miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak davaya katılmıştır. Mahkemece davacıların davasının reddine, katılanın davasının kabulüne, dava konusu taşınmazın katılan davacı Halit adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
İddia ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere göre kadastro tespitine dayanak yapılan 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca davalı hazine adına oluşan tapu kaydının dava konusu taşınmaza ait olduğu, yanlar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Esasen bu hukuksal olgu dosya içeriğiyle de belirlenmiştir. Yanlar arasındaki uyuşmazlık, hazine tapusunun oluştuğu dönemden önce, katılan davacı yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 46/1. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğiyle taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesinden ibarettir.
Mahkemece az yukarıda sözü edilen koşulların adına tescile karar verilen katılan davacı Halit yararına gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de yerel mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Hazine tapusunun temelini oluşturan belirtmelik tutanağında dava ve temyize konu 129 parsel sayılı taşınmazın kaçak ve yitik kişilerden kanunları uyarınca hazineye kaldığı belirtilmiş ve belirtmelik tutanağında da ayrıca hazine adına oluşan tapu ve vergi kaydından da söz edilmiştir. Her ne kadar belirtmelik tutanağında sözü edilen tapu ve vergi kaydının uygulamasına ilişkin yerel bilirkişi sözleri saik ve sebebi belli olmayan soyut nitelikte gerekçesiz sözlerden ibaret bu nedenlerle de sözü edilen tapu ve vergi kaydının uygulaması yetersiz ise de dava ve temyize konu taşınmazın çevresini oluşturan komşu 110 ve 40 parsel sayılı taşınmazların 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/B maddesi hükmü uyarınca mera niteliğiyle sınırlandırılmak suretiyle tespit edildiği, tespitlerinin kesinleştiği, dosya içeriği ile belirlenmiştir.
Her ne kadar dava konusu taşınmazın batı sınırında yol tarif edilmiş ise de kamu malı niteliğindeki meralar içinde, yol, tepe, hendek, çukur gibi doğal sınır yerlerinin bulunması mümkündür. Hal böyle olunca dava konusu taşınmazın sınırlarındaki komşu 40 ve 110 parsel sayılı mera niteliğiyle sınırlandırılmak suretiyle tespit edilen ve tespitleri kesinleşen taşınmazlardan kazanıldığının kabulü gerekir. Kural olarak bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetlik, süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımaz.
Sonuç: Mahkemece dava konusu taşınmazın öncesinin kamu malı niteliğinde mera olduğu yetkili idari merciler tarafından 4753 ve 5618 sayılı Yasalar uyarınca tapu kaydı oluşturulduğu ve bu yolla taşınmazın türü yetkili idari merciiler tarafından değiştirildiği, dikkate alınarak ve hazine tapusuna değer verilerek, katılan davacı Halit’in davasının reddine, dava konusu taşınmazın tespit gibi davalı hazine adına tesciline karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davalı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 24.3.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.