1. Anasayfa
  2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E: 1992/3845 E: 1992/16595 T: 17.12.1992


Herhangi bir kişi tarafından kadastro tespitine itiraz, tespiti askıda bırakır. Taşınmazda hak sahibi, ancak tespitin kesinleştiği tarihte belirlenir.

(M.B.) ile (M.H.) aralarındaki tapu iptali, tescil ve ihtiyati tedbir davasının reddine dair, (Anamur Sulh Hukuk Hakimliği)nden verilen 23.12.1991 gün ve 124/423 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K: Davacı, zilyetlik ve satın alma hukuki sebebine dayanarak davalı adına kayıtlı olan 396 parsel numaralı taşınmazın kısmen iptalini talep etmiştir. Mahkemece, taşınmaza ait tesbit tutanağının 1978 yılında kesinleştiği ve davanın bu tarih itibariyle 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından bahisle reddine karar verilmiştir. Dosyada mevcut Tapu Sicil Müdürlüğünün 23.12.1991 tarihli cevabına göre, dava konusu 296 parsel hakkında davacı dışındaki üçüncü şahıslar tarafından tapulama komisyonuna itiraz edilmiş, itirazın reddine dair karar muterizlere muhtelif tarihlerde tebliğ edilmiş, en son tebliğ tarihi olan 7.4.1981 tarih itibariyle tutanak 8.5.1981 tarihinde kesinleşmiştir. Dava 5.4.1991 tarihinde açılmıştır. 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin son fıkrasına göre, “tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tesbitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanılarak itiraz olunamıyacağı ve dava açılamıyacağı belirtilmiştir”. Burada asıl olan tutanağın kesinleşme tarihinin belirlenmesidir. Davacı tapulama komisyonuna itiraz etmemiştir. Davacı dışında üçüncü şahıslar tarafından vaki itirazlar reddedilmiş ve yukarıda açıklandığı üzere son tebliğ tarihi itibariyle tutanak 8.1.1981 tarihinde kesinleşmiştir. Tapulama tesbiti sonunda düzenlenen tutanak bir bütün olduğundan asıl olan vaki itiraz üzerine kesinleşme tarihidir. Nizalı taşınmazda tesbit ile belirlenen hakka karşı davacı dışında başka şahısların kadastro komisyonuna itiraz etmiş olması, başka anlatımla davacının itiraz etmemiş olması 10 yıllık hak düşürücü sürenin başlangıç tarihinin tesbitinde sonuca etkili olmaz. Zira, herhangi bir kişi tarafından tesbite itiraz nedeniyle tesbit askıda kalmıştır. Dava konusu taşınmazda hak sahibi, ancak tesbitin kesinleştiği tarihte belirlenecektir. Olayımızda çekişmeli parselin tesbitine karşı dava dışı üçüncü kişiler tarafından kadastro komisyonunca vaki itirazlarının reddine dair kararın kesinleştiği 8.5.1981 tarihi esas alındığında dava tarihi itibariyle 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği anlaşılmaktadır. Çünkü, davacı yönünden de mülkiyet iddiasında bulunduğu taşınmazdaki hak sahibi olan gerçek hasım, ancak komisyona vaki itiraz üzerine komisyon kararının kesinleştiği tarihte belli hale gelmiştir. Hukuk Genel Kurulu’nun tutanağa karşı üçüncü kişilerin süresinde açtığı davanın varlığına karşın, ayrı bir dava açmıyan kişiler yönünden hak düşürücü sürenin geçtiği ve hukuki sonuç doğurduğunun kabul edilemiyeceğine dair 13.11.1991 tarih 1991/1-420-577 sayılı kararına kıyasla, kadastro komisyonuna başka şahıslar tarafından süresinde yapılmış itiraza rağmen ayrıca itiraz etmeyen kişi (davacımız gibi) yönünden hak düşürücü sürenin geçtiği ve hukuki sonuç doğurduğu, onların (davacının) hakkının tasfiyeye uğradığı kabul edilemez.

Bu durumda, davanın süresinde açıldığının kabulü ile toplanan taraf delillerine göre karar verilmesi gerekirken yanılgıya düşülerek 3402 sayılı Kanunun 12. maddesindeki koşulların oluştuğu ve hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ: Temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA) ve 12000 lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 17.12.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.