Kadastro Kanunu uyarınca, yol, meydan, köprü gibi orta malları sadece haritada gösterilir. Bunlar için tespit yapılmaz, tutanak düzenlenmez. Tutanak düzenlense dahi, bu tutanağın tarihi, 3402 s. Kanun’un 12/3. maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin başlangıcına esas alınamayacağı gibi, zilyetliğin kesilmesine de neden olmaz.
H… ve R… ile Hazine ve Belediye Başkanlığı aralarındaki tescil davasının reddine dair, (Uzunköprü Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 23.10.1992 gün ve 757/616 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K: Davacılar, miras bırakanları, babaları adına tapuda kayıtlı taşınmazın bir bölümünden yol geçmesi nedeniyle 1960 yılında yola terkedilerek tapu kaydından terkin edildiğini, sonradan imar planında yapılan değişiklikle yol olmaktan çıkarılıp meskün saha içinde bırakıldığını kadastroda 163 ada, 89 parsel numarası ile tesbit edilen bu yerde zilyetliğin kesintisiz devam ettiğini ileri sürerek tapuya tesciline karar verilmesini istemişler, davalılardan Hazine, bu yerin yola terkedilmekle kamu malı niteliğini aldığını, kadastrodan sonra 10 yıl geçtiğinden davanın dinlenme olanağı bulunmadığını, diğer davalı Belediye ise imar planında yapılan değişiklikle bu yerin yol olmaktan çıkarıldığını ve belediye encümenince de bu gibi yerlerin sahiplerine iadesine karar verildiğini savunmuşlar, mahkemece taşınmaz miras bırakanları tarafından 1961 yılında yola terkedilerek tapu kaydından terkin edildiğini, 1989 yılında yapılan imar planındaki değişikliğe kadar bu yerin yol olarak görüldüğünü ve kamu malı niteliğinde olduğunu, ancak 1989 yılında imar planından yol olmaktan çıkarıldıktan sonra davacıların bu yerde işlemeye başlayan zilyetlikleri dava tarihine kadar kazanmaya yeterli süreye ulaşmadığından davanın reddine karar verilmiş, hükmü davacılar temyiz etmiştir.
Dava konusu taşınmazın davacıların miras bırakanı H… adına 21.4.1961 tarih, 723 numara ile tapuda kayıtlı iken o tarihte yola terkedilerek bu yerin tapu kaydından terkin edildiği, davacıların tapu kayıt malikinin mirasçıları olduğu, 1955 yılında yapılan şehir imar planında bu yerin yol olarak ayrıldığı, 1989 yılında yapılan imar planı değişikliğinde ise yol olmaktan çıkarılarak meskün saha içine alındığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
1973 yılında yapılan 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Yasası uygulaması sırasında dava konusu taşınmaz 163 ada, 89 parsel numarası ile 6469 metrekare yüzölçümünde, fiilen yol olarak vaziyet edilmediği belirtilmek suretiyle, tutanak düzenlenmiş ve yol olması nedeniyle tescil harici bırakılmıştır. Bu yer hakkında kadastroda yüzölçümünü belirtir tutanak düzenlenmiş ise de bu, Kadastro Kanunundan anlaşılan manada bir tesbit sayılmaz. Anılan Kanunun 16. maddesinin B bendinin son cümlesine göre yol, meydan ve köprü gibi orta malların tesbitleri yapılıp tutanakları düzenlenmez, ancak; haritada gösterilmekle yetinilir.
Bu itibarla kadastroca düzenlenen tutanağın tarihi 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde belirtilen, dava açılması için gerekli sürenin başlangıcına esas alınamıyacağı gibi zilyetliğin kesilmesine de neden olmaz. Dava konusu taşınmaz hiç bir zaman eylemli olarak yola dönüşmediği ve kamu malı niteliğini almadığı için zilyetlikle kazanılabilecek özel mülkiyete konu yerlerden olup bu dava tapulamada tesbit dışı bırakılan yerin MK: nun 639/1. maddesinde dayanağını bulan tescil davasıdır. Davacıların miras bırakanları adına tapuda kayıtlı olduğu sürede olduğu gibi yola terkin edildiği 1961 yılından itibaren de miras bırakanları ve davacıların bu yerde malik sıfatıyle zilyetliklerini devam ettirdikleri ve bu yerin hiç bir zaman eylemli yol durumunu almadığı yerel bilirkişi, tanıklar ve tarafların beyanları ile dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
SONUÇ: MK: nun 639/1,3,4. ile 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesindeki koşullar araştırılıp yerine getirildikten sonra varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm verilmesi isabetsiz davacıların temyiz itirazları bu itibarla yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz eden vekilleri Yargıtay duruşmasında hazır bulunmadıkları için vekalet ücreti takdirine yer olmadığına ve 12.000lira peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 12.10.1993 tarihinde oybirliği ile karar verildi.