“Temlik Kanunları” denilen mübadil Rumlarla ilgili kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, maliki Hazine olduğu için, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamazlar. Ancak zilyet bu nitelikteki bir taşınmazı, mübadeleden ve mülkiyetin Hazine’ye geçmesinden önce, Rum malikinden aldığını “muvazaadan ari” bir belge ile ispat ettiği takdirde, kazandırıcı zamanaşımı hükümlerine dayanarak taşınmazın mülkiyetini kazanabilir.
M… N… ve müşterekleri ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair, (Gülşehir Asliye Hukuk Hakimliği)nden verilen 17.11.1992 gün ve 191-257 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi Hazine tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR: Davacılar vekili, dava konusu 100 ada, 1231 parselde kayıtlı taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına kaydedildiğini, taşınmazın Hazine ile ilişkisinin bulunmadığını, bir
kısmının miras bırakanları H…, bir kısmının da davacı M… adına tapuda kayıtlı olduğunu beyanla Hazine tapusunun iptali ile dilekçede belirttikleri oranda adlarına tesciline karar verilmesini istemişler, davalı malmüdürü ise davanın reddini savunmuştur. Davanın kabulüne dair hüküm, Dairemizin 3.11.1987 tarihli kararı ile “bilirkişi ve tanık ifadelerinde geçen Rumların kim olduğunun açıklattırılması, mübadil Rumlardan olduğunun belirlenmesi halinde var olduğu ifade edilen satışın muvazaadan ari bir belge ile isbatı gerekeceği yönünün düşünülmesi” gerekeceğinden bahisle bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan araştırma ve yargılama sonunda; davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm Hazine’yi temsilen malmüdürü tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın mübadil Rumlardan kaldığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Keşifte dinlenen bilirkişi ve tanık beyanlarına göre dava konusu taşınmazın öncesi Rumlardan kalma yerlerden olup Hazine’ye intikal etmeden davacıların murisi ve babası tarafından Rumlardan satın alınmıştır. Davacılar vekili keşifteki imzalı beyanında, “tapuda ismi geçen şahıslar Rumların zamanını
belirttiğinden o yaşta bilirkişi bulmak mümkün değildir. Bu itibarla biz zilyetliğe dayanıyoruz” demek suretiyle dava sebebini değiştirerek zilyetlik yolu ile kazandırıcı zamanaşımına dayandıklarını ifade etmiştir.
İstiklal Savaşı’ndan sonra Lozan Anlaşması ile Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine karar verilmişti. Bu maksatla Lozan’da 30.1.1923 tarihinde Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine Dair mukavelename ve bu mukavelenin mallar bakımından konusunu açık olarak sınırlamak için yine Lozan’da kaleme alınmış bulunan 24.7.1923 tarihli ve 9 sayılı (Yunanistan’da Bulunan Emlaki-İslamiye’ye Müteallik Beyanname) imzalanmış ve bu mukavelename ve beyanname Lozan Sulh Anlaşması’nın tamamlayıcı anlaşmalarından olduğu, bu Sulh Anlaşmasının sonunda yazılmış bulunan 18 sayılı nihai senette belirtilmiştir. 24.7.1923 tarihli Lozan Sulh Anlaşması ve bu anlaşmayı tamamlayıcı anlaşmalar 340 sayılı Kanunla kabul olunmuştur. Ahali Mübadelesi konusunda sonradan Yunan Hükümeti ile Türkiye arasında ayrıca Lozan-Atina ve Ankara Anlaşmaları imzalanmıştır. Bu anlaşmalar gereğincE: 1-Mübadeleye tabi olduğundan Yunan tabiiyetine girmiş bulunanlar, 2-9 sayılı Beyannameden yararlanan 1725 sayılı Kanunla tasdik edilmiş bulunan Ankara Anlaşması’nın 28/2. maddesine göre Yunan tabiiyetine geçmiş bulunan ve aynı Anlaşmanın 6. maddesi ile malları Türk Hükümeti’ne geçmiş olanlar, 3-Avdet hakkından mahrum olan kimselerin Türkiye’de gayrimenkul üzerindeki mülkiyet haklarının son bulup yerine Hazine’nin mülkiyet hakkının doğduğunun gözönünde tutulması gerekir. 1 ve 2 sıra numaraları altında belirtilen Yunanlılar’ın bütün Türkiye’deki gayrimenkulleri üzerindeki mülkiyet hakkı kat’i olarak son bulmuş ve bu gayrimenkullerin mülkiyeti Hazine’ye geçmiştir (Dr. Suat Bertan-Ayni Haklar, 1976, C: l, sh.220 vd).
Mübadil Rumlardan kalan bir taşınmazın mübadeleden ve mülkiyetinin Hazineye intikalinden önce Rum maliki tarafından herhangi bir kimseye satılmış olması halinde satışın Dairemiz bozma kararında da belirtildiği gibi tarafların gerçek iradesini yansıtan ve noter tarafından düzenlenmiş veya onanmış “muvazaadan ari” bir belge ile ispatı gerekir. Zira, kazanılmış hakka ancak bu şekilde değer verilebilir. Böyle bir belge yargılama safhasında mahkemeye sunulmadığı gibi varlığı da ileri sürülmemiştir. Oysa, bilirkişi ve tanıklar taşınmazın davacılar murisi tarafından mübadeleden önce Rumlardan satın alındığını beyan etmişlerdir. Anılan belgenin yokluğu karşısında satın alma iddiası yönünden tanık deliline başvurulamaz ve tanıkların satın alma ile ilgili beyanlarına değer verilemez. Satın alınanın açıklanan belge ile isbat edilememesi karşısında zilyetlik ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap iddiasına da değer verilemez. Zira, gerek mübadil Rumlardan gerek firari ve yitik kişilerden kalan bir taşınmaz mala uzun zaman zilyet bulunmak, zilyedine MK: nun 639. maddesine göre mülkiyet hakkı kazandırmaz. Çünkü, Kanun gereğince bu gibi taşınmaz malların henüz daha tapuya tescil olunmadan maliki Hazinedir. 3402 sayılı Kanunun 18. maddesinin 2. fıkrasına göre de “Kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilemez.” Kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle bu yasa hükmünün mahkemece kendiliğinden gözönünde tutulması gerekir. Yukarıda açıklandığı gibi dava konusu taşınmaz, “Temlik Kanunları” denilen Mübadil Rumlarla ilgili Kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallardan bulunması nedeniyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir. Bu husus Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 27.1.1954 gün ve 8/2 sayılı kararında tapuda kayıtlı taşınmazlar için “tapuda kayıtlı olup firari veya mübadil eşhastan hasbelkanun Hazineye intikal eden taşınmazlar, MK: nun 639. maddesinin 2. fıkrasında tarif edilen taşınmazlar mahiyetinde olmadığından ve sözü geçen fıkrada gösterilen vasıfları ve unsurları haiz bulunmadığından işbu taşınmazların, nizasız ve fasılasız, 20 sene ve daha fazla müddetle ve malik sıfatıyle yedinde bulunduran kimse tarafından iktisap edilemeyeceğine ve bu taşınmazlar hakkında MK: nun 639. maddesinin 2. fıkrası uyarınca iktisabi müruruzaman cereyan etmiyeceğine” karar verilmiştir.
İçtihadı Birleştirme Kararının konusu her ne kadar tapulu taşınmazlar ise de, 3402 sayılı Kanunun 18/2. maddesi “tapuda kayıtlı olsun, olmasın” ifadesi ile ayrım yapmadan kanunlar uyarınca Devlete kalan taşınmaz malların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabını yasaklamıştır. Bu tür taşınmazların iktisabı ancak açıklandığı gibi mübadeleden ve mülkiyetin Hazineye geçmesinden önce, Rum malikinden satın alındığının “Muvazaadan ari” bir belge ile ispat edilmesi halinde mümkündür. Dava konusu taşınmazın mübadeleden önce malikinden satın alındığı da “Muvazaadan ari” bir belge ile de ispat edilemediğine göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken, değişik düşüncelerle kabulüne karar verilmiş olması isabetsiz, Hazine temsilcisinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 3.11.1994 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.