1. Anasayfa
  2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E: 2003/2343 K: 2003/3443 T.13.5.2003


Bir yerin kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla tapuya tesciline karar verilebilmesi için diğer kazanma koşulları yanında taşınmazın niteliği itibariyle özel mülkiyet şeklinde tescile elverişli yerlerden olması gerekir; dava konusu taşınmaz kumluk olarak tespit dışı bırakılan bir yerdir; paftaya göre taşınmazın kuzeyinde karadeniz yer almaktadır; taşınmazın denizin devamı olan kumsal bir yer olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

Davacı-davalı Hazine ile davalı-davacı Recep aralarındaki tescil ve elatmanın önlenmesi davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Ç. 2. Asliye Hukuk Hakimliği?nden verilen 10.l0.2002 gün ve 664/297 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi Hazine vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 8.4.2003 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden Hazine vekili ve karşı taraftan Recep vekili geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı Hazine vekili, dava konusu taşınmaza davalının elatmasının önlenilmesine ve üzerine yapmış olduğu inşaatın yıktırılmasına,

Davalı-karşı davacı Recep, dava konusu taşınmazın adına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Mahkemece davacı-davalı Hazinenin elatmanın önlenilmesi ve yıkım isteğinin reddine, dava konusu taşınmazın davalı-davacı Recep adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı-davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu taşınmaz 1965 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında kumluk saha olarak tespit dışı bırakılan bir yerdir. Davalı-karşı davacı Recep vekili dava tarihinden geriye doğru kazanmayı sağlayan eklemeli 20 yıldan fazla zilyetlik nedeniyle tescil isteğinde bulunmuş, davacı-davalı Hazine vekili dava konusu edilen taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu açıklayarak tescil davasının reddine, davalının elatmasının önlenilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel bilirkişi ve tanıklar öncesi itibarıyla çalılık olan dava konusu yer ve çevresinin Nazif tarafından ihya edilerek kültür arazisi haline getirildiğini, mirasçıları tarafından yapılan özel parselasyon sonucu bir çok kimselere, dava konusu yerinde Muharrem?e , Muharremin de 1991 yılında davalıya satıp devrettiğini, ziraatçi uzman bilirkişi kısmen bahçe ve kısmen de çimenlik olarak tasarruf edilen kültür arazisi niteliğinde bir yer olduğunu açıklamışlardır. Mahkemece dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin dışında kalan, özel mülkiyete konu kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmeye elverişli yerlerden bulunduğu, kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davalı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

Davalı-karşı davacı Recep’in davası açıldığı tarihte yürürlükte bulunan MK: nun 639/l. maddesi uyarınca tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkindir. Anılan hükme göre bir yerin kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla tapuya tesciline karar verilebilmesi için diğer kazanma koşulları yanında taşınmazın niteliği itibariyle özel mülkiyet şeklinde tescile elverişli yerlerden olması gerekir. Az yukarıda belirtildiği üzere tescil konusu taşınmaz 1965 yılında kumluk olarak tespit dışı bırakılan bir yerdir. Paftaya göre taşınmazın kuzeyinde Karadeniz yer almaktadır. Paftadaki konumu gözönünde tutularak taşınmazın denizin devamı olan kumsal bir yer olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bu nedenle l3.3.l972 gün 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı ve 3621 sayılı Kıyı Kanunları uyarınca inceleme yapılması gerekmektedir.

Somut olayda anılan İçtihadı Birleştirme Kararı ve Kıyı Kanunları yönünden yapılan inceleme yetersizdir. Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünün 26.11.l999 günlü karşılık yazısında taşınmazın bulunduğu Ç Beldesi Kosdal mevkiinde kıyı kenar çizgisi tespit çalışmalarının yapıldığı onaylanmak üzere Bakanlığa sunulduğu henüz sonuçlanmadığı, 11.7.2001 günlü yazısında da kıyı kenar çizgisinin mevcut olduğu bildirildiği halde, mahkemece idarece Kıyı Kanunları uyarınca düzenlenen kıyı haritası getirtilip uyuşmazlığın çözümünde gözönünde tutulmamıştır.

Jeolog bilirkişi tarafından düzenlenen l.7.200l günlü rapor da taşınmazın morfolojik yapısı incelenmiş olmasına karşın Kıyı Kanunları yönünden herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Aynı yerde bulunan başka taşınmazlar hakkında açılan davalar nedeniyle alınan ve bir örnek olarak dosyaya sunulan l.7.200l günlü Yr. Doç. Dr. Ziya tarafından düzenlenen raporda da herhangi bir açıklama yer almamaktadır.

Karadenizin kıyı kenar yakasında yer alan dava konusu taşınmazın denizle ilgisinin belirlenmesi bakımından Kıyı Kanunları uyarınca düzenlenmiş bulunan kıyı haritası ve eklerinin getirtilip dosya arasına konulması, ondan sonra yerel, teknik ve jeolog uzmanlardan oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla taşınmaz başında keşif yapılmak suretiyle dava konusu taşınmazın 28.11.1987 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında benimsenen ilkeler doğrultusunda idarece hazırlanan kıyı haritasının yerine uygulanması, l3.3.l972 gün ve 7/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında benimsenen ilkeler gözönünde tutularak taşınmazın kıyı kenar çizgisinin dışında kalıp kalmadığının belirlenmesi, kıyı kenar çizgisi dışında kalan bir yer ise kadastro çalışmaları sırasında kumluk niteliğiyle tespit dışı bırakılan ve jeolog bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda da büyük oranda kumluk niteliğinde bulunan böyle bir yerin denizin devamı olan kumluk sayılıp sayılmayacağının, bu tür nitelikteki kumluğun özel mülkiyet şeklinde tapuya tescilinin mümkün olup olmayacağı hususunda gerekçeli rapor alınması, dava konusu taşınmazın idarece düzenlenmiş bulunan kıyı kenar çizgisi mevcut ise konumunun haritasında gösterilmesi tüm bu inceleme ve uygulamaların Yargıtay denetimi sırasında izlenebilmesi bakımından teknik bilirkişi tarafından düzenlenecek krokiye ayrı ayrı işaret edilmesi, davacı-davalı Hazine vekilinin emsal olarak temyiz dilekçesine ekli olarak sunduğu Ç. 2. Asliye Hukuk Mahkemesi?nin 3.5.2002 gün 244/l54 esas ve karar sayılı dosyasının ve aynı yerde bulunan başka taşınmazlar hakkında açılmış başka davalar mevcut ise dosyalarının getirtilerek uyuşmazlığın çözümünde gözönünde tutulması, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekmektedir. Eksik incelemeye dayanılarak hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.

Dava konusu taşınmazın davalı-davacı Recep adına tapuya tesciline karar verilmiş ise de, taşınmazın krokide yeri gösterilmemiştir. Böyle bir krokinin TMK: nun 713/son fıkrası hükmü uyarınca düzenlendiği kabul edilemez. Davanın kabulüne karar verildiğine göre düzenlenen krokinin infaza elverişli nitelikte bulunması gerekir. Teknik bilirkişinin raporu bu nitelikleri taşımamaktadır.

Sonuç: Davacı-davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK: nun 428. maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 275.000.000 lira Avukatlık Ücretinin KDV’.si ile birlikte davalı-davacı Recep’den alınarak, Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacı-davalı Hazineye verilmesine 13.5.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.