Bir yerin belirtmeliğinde meradan açıldığının yazılmış olması, o taşınmazın öncesi itibariyle mera olduğu anlamına gelmez; ne varki somut olayda dava konusu taşınmazla birlikte belirtmelik parsel numaraları açıklanan diğer yerlerin meradan açıldığı 40 nolu toprak komisyonunda görev alan belediye temsilcisi ve bilirkişiler tarafından bildirilmesi üzerine belirtme yapılmıştır; bu dava nedeniyle dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar mera olmadığını bildirmişler ise de, beyanları gerek taşınmazın niteliği ve gerekse kazanmayı sağlayan zilyedlik bakımından hüküm vermeye yeterli değildir.
Muzaffer ve Mehmet ile Hazine, Havva ve Fahrettin aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair C. Asliye Hukuk Hakimliği’nden verilen 4.10.2002 gün ve 674/1113 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi Hazine Temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacılar vekili, 365 ada 1 ve 5 parsellerin tapu kayıtlarının miras ve 60 seneyi aşkın kazanmayı sağlayan zilyedlik nedeniyle iptal edilerek vekil edenleri adlarına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, 365 ada 1 parsel hakkındaki davanın atiye terk edilmesi nedeniyle konusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 365 ada 5 parselin teknik bilirkişi tarafından düzenlenen 25.7.2002 günlü krokide B harfi ile gösterilen 100.000 m2. lik bölümüne ait tapu kaydının iptali ile davacılar adına tapuya tesciline, geriye kalan bölüm hakkındaki davanın reddine karar verilmesi üzerine hükmün kabule ilişkin bölümü davalı Hazine Temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
365 ada 5 parsele ait kadastro tutanağında, 208500 m2 yüzölçüme sahip dava konusu parselin 20.2.1975 gün ve 33 numaralı tapu kaydına dayanılarak 18.11.1998 tarihinde tarla niteliği ile Hazine adına tespit edilmiştir. Davacılar, miras, taksim ve kazanmayı sağlayan zilyedliğe dayanarak iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlar, yerel bilirkişi ve tanıklar taşınmazın mera olmadığını, 1950 li yıllardan itibaren davacıların miras bırakanı ve babası Musa tarafından kullanıldığını bildirmişlerdir.
Dayanak tapu kaydına ait 16 nolu belirtmelikdeki açıklamalara göre dava konusu yerin 5.7.1973 belirtme tarihinden geriye doğru 2 yıl önce Musa ve Hasan tarafından Belediye tüzel kişiliğine ait orta malı mera arazisinden açılmak suretiyle tarla haline getirildiği açıklanmıştır. Belirtmelik ve dayanak belgelere göre 9,10,11,12,17 ve 21 parsellerin zilyedliğe dayanılarak zilyedleri adına belirtilmiş, 13,14,15,16,18,19 ve 20 parsellerinde meradan açıldığı belirtilmiştir.
Bir yerin belirtmeliğinde meradan açıldığının yazılmış olması, o taşınmazın öncesi itibariyle mera olduğu anlamına gelmez. Ne varki somut olayda dava konusu taşınmazla birlikte belirtmelik parsel numaraları açıklanan diğer yerlerin meradan açıldığı 40 nolu toprak komisyonunda görev alan belediye temsilcisi ve bilirkişiler tarafından bildirilmesi üzerine belirtme yapılmıştır.
Bu dava nedeniyle dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar mera olmadığını bildirmişler ise de, beyanları gerek taşınmazın niteliği ve gerekse kazanmayı sağlayan zilyedlik bakımından hüküm vermeye yeterli değildir. Diğer yönden bu yöne ait mera kayıtları da yöntemine uygun bir biçimde uygulanmamıştır.
Taşınmazın bulunduğu yere ait 40 nolu toprak komisyonu ve kadastro komisyonunca düzenlenen birleşik paftaların getirtilerek dosya arasına konulması, sağlıklı bir sonuca ulaşılması bakımından davacıların ve Hazinede gösterdiği takdirde tanıklarının birlikte çağırılarak dava konusu taşınmaz başında dinlenilmeleri bu yerin öncesi itibariyle niteliği mera arazisi olup olmadığı, mera arazisi değil ise davacılar ve miras bırakanının zilyedliğinin başlangıcı, süreci ve niteliğinin kendilerinden sorulması, bu yere ait mera norm kararı ve dayanaklarının yöntemine uygun bir biçimde yerlerine uygulanması, paftada taşınmazın Çavuş yaylası ve Hasan yaylası olduğu açıklaması yer aldığına göre bu yerin yaylak yerlerden olup olmadığının inceleme sırasında nazara alınması, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekmektedir. Eksik incelemeye dayanılarak yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Sonuç: Davalı Hazine Temsilcisinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün kabule ilişkin bölümünün HUMK: nun 428. maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA, 7.7.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.