Kadastro tespiti sırasında nazara alınan 1937 tarih 1093 tahrir numaralı vergi kaydının tesis edildiği tarihten tespit tarihine kadar kazanma süresi ve koşullarının geçip geçmediğinin araştırılması, kazanma koşulları oluşmuş ise 3402 sayılı kadastro kanunu’nun 21.maddesi hükmü göz önünde tutularak davacıya seçimlik hakkının hatırlatılması, belirlediği taşınmaz bölümünün teknik bilirkişi tarafından krokisine işaret edilmesi, bu yer hakkındaki davanın kabulüne geriye kalan bölüm hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Musa ile Hazine ve Hamidiye Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tespitin iptali ve tescil davasının kabulüne dair K: 2. Asliye Hukuk Hakimliği’nden verilen 10.2.2005 gün ve 213/30 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalılardan Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, intikal, tapu kaydı, vergi kaydı ve zilyetliğe dayanarak K: Kadastro Mahkemesi’nin 3.10.1973 gün 14/285 esas ve karar sayılı hükmüyle ifrazen adına tescil edilen 86000 m2 dışında kalan 170 parselin tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, dava açma için öngörülen hak düşürücü sürenin geçmiş olduğunu, dava konusu taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlikle edinilemeyecek mera olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı Hamidiye köyü temsilcisi yargılama oturumlarına katılmamıştır.
Mahkemece, “davanın kabulüne K: Kadastro Mahkemesi’nin 3.10.1973 gün, 1973/14 esas, 1973/285 karar sayılı ilam dışında kalan bölümün tespitinin iptaline, davacı Mustafa oğlu Musa adına tapuya tesciline” karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
29 hektar 8500 m2 yüzölçüme sahip 170 parsele ait kadastro tutanağında Mayıs 1926 tarih ve 192 numaralı tapu kaydı ve 1093 tahrir, 86 hesap no’lu vergi kaydı ve zilyetliğe dayanılarak 21.11.1956 tarihinde Abdi oğlu Mustafa adına tarla niteliğiyle tespit edilmiş, Hazinenin itirazı üzerine K: Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi’ne açılan itiraz davası bu mahkemelerin kaldırılması üzerine K: Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi’ne devredilmiş, daha sonra davayı yürüten K: Tapulama Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonunda 29.9.1964 gün 4/374 sayılı kararla 170 parselin 41355 m2 kısmının Mustafa adına, geriye kalan 257145 m2’lik kısmın Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, davacı Mustafa ve Hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nce kadastro tespiti sırasında nazara alınan Mayıs 1926 tarih 192 numaralı tapu kaydı ile 1937 tarih 1093 tahrir numaralı vergi kaydının yöntemine uygun olarak yerine uygulanması, kapsamlarının belirlenmesi gereğine işaret edilmek suretiyle bozma sevk edilmiş, yargılamanın devamı sırasında davacı Mustafa dava konusu taşınmazın tümünü oğlu davalı Musa’ya devrettiğini, davaya katılan Musa’da taşınmazın kendisine geçtiğini, adına tesciline karar verilmesini istemiş, uyulan bozma ilâmı uyarınca yapılan inceleme sonunda 3.11.1971 gün 1965/1688 esas, 1971/1302 karar sayılı hükümle 170 parsele ait tespitin iptaline, teknik bilirkişiler tarafından düzenlenen haritada gösterilen 86000 m2’lik kısmın Musa adına, geriye kalan bölümün Hazine adına tesciline karar verilmesi üzerine davacı Mustafa ile davaya katılan Musa’nın temyizi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 6.4.1973 gün 1563-2421 esas ve karar sayılı ilamı ile adına tesciline karar verilen Musa’nın hakkının tespitten sonraki bir döneme rastlaması nedeniyle uyuşmazlık hakkında 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 47. maddesi hükmü uyarınca görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı gerekçesiyle bozulmuş, dosyanın mahkemesine geri çevrilmesi üzerine uyulan Yargıtay bozma ilamı uyarınca 3.10.1973 gün 14/285 esas ve karar sayılı hükümle 170 parselin 86000 m2’lik bölümünün Musa adına, geriye kalan bölüm hakkındaki davacı Musa’nın davası hakkında Tapulama Kanunu’nun 47.maddesi uyarınca görevsizliğine karar verilmiş, hüküm temyiz edilmeksizin 28.1.1974 tarihinde kesinleşmiştir.
Yukarıda tarih ve sayısı yazılı kesinleşen hüküm uyarınca 86000 m2 yüzölçüme sahip yer 2225 parsel numarasıyla davacı Musa adına tapuya tescil edilmiş, geriye kalan bölüm hakkında sicil oluşturulmamıştır. Her ne kadar dava tapu iptali ve tescil davası olarak açılmış ise de, bu yer tapuda kayıtlı bulunmamaktadır.
Davacı, görülmekte olan davada yukarıda tarih ve sayısı yazılı tapu ve vergi kayıtları ile babası Mustafa’nın intikali ve kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak adına hükmen tescil edilen 86000 m2 bölüm dışındaki 170 parselin tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, tespit tarihine kadar kazanma koşullarının oluştuğu görüşünden hareketle 170 parselin geriye kalan bölümü hakkındaki tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Yapılan bozmalardan sonra son defa 1973/14 esas, 1973/285 karar numarası alan dosya içeriğine, yapılan inceleme ve toplanan delillere göre, davacı Musa’nın miras bırakanları adına kayıtlı yukarıda tarih ve sayısı yazılı vergi kaydına kapsam belirlenmiş, bu belgelere dayanarak 86000 m2 yerin adına tesciline karar verilmiş ve 2225 parsel numarası ile adına tapuya tescil edilmiştir. Geriye kalan taşınmaz bölümü tapu ve vergi kaydının dışında kaldığına göre bu yer hakkındaki uyuşmazlığın kazanmayı sağlayan zilyetlik çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Tüm bunlardan önce, dava konusu taşınmazın tapuda kayıtlı bulunup bulunmadığının Tapu Sicil Müdürlüğü’nden sorulması, tapu kaydının getirtilip dosya arasına konulması, Hazine adına tapuya kayıtlı bir yer ise köy hakkındaki davanın husumet yokluğu sebebiyle reddine, ondan sonra uyuşmazlığın esasına girilerek 1617 sayılı Ön Tedbirler Kanunuyla değişik 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 33.maddesi hükmüne göre; vergi kaydı gibi bir belgeye dayanmaksızın zilyedin 100 dönümü geçmeyen bağımsız bir bölümü kazanması mümkündür.
Davacı ve devreden babası Mustafa’nın taşınmaza zilyet oldukları belirlendiklerine göre tapu ve vergi kaydının dışında kalan 100 dönümlük yeri kazanmaları mümkün olabilir. Ne var ki, böyle bir sonuca ulaşabilmek için tespit tarihine kadar kazanma koşullarının oluştuğunun belirlenmiş olması gerekir.
Kadastro tespiti sırasında nazara alınan 1937 tarih 1093 tahrir numaralı vergi kaydının tesis edildiği tarihten tespit tarihine kadar kazanma süresi ve koşullarının geçip geçmediğinin araştırılması, kazanma koşulları oluşmuş ise 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 21.maddesi hükmü göz önünde tutularak davacıya seçimlik hakkının hatırlatılması, belirlediği taşınmaz bölümünün teknik bilirkişi tarafından krokisine işaret edilmesi, bu yer hakkındaki davanın kabulüne geriye kalan bölüm hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu yönler göz önünde tutulmaksızın 170 parselin geriye kalan bölümünün tümünün davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Sonuç: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK: nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30.6.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.