Asıl ve birleştirilen dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davacıların alınan borcun sözleşmede belirtilen ödeme tarihinden itibaren, dava tarihine kadar ulaştığı faizli bakiyesiyle o tarih itibariyle temlik konusu taşınmazlarının değerinin belirlenerek, borcun taşınmazların değerlerinden mahsubu ile bakiyenin tahsilini talep hakkı bulunmakta ise de; talebin tapu iptali ve tesciline yönelik olması, davacıların terditli taleplerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Asıl ve birleştirilen dosya davacıları, 26/10/2010 tarihli belgeyi inançlı işlemin yazılı belgesi olarak dosyaya sunmuşlardır. Bu belgedeki imza, asıl ve birleştirilen dosya davalısı … tarafından da inkar edilmemiş olup, mahkemenin de kabulündedir.
Asıl ve birleştirilen dosya davacılarının malik olduğu 6 ve 10 parsel sayılı taşınmazların 160,000,00 TL bedelli çivi karşılığı teminat olarak devredildiği, çivi bedelinin 8 aylık bir süre içerisinde ödenmesi halinde tapuların devredileceği, 26/10/2010 tarihli belge ile saptanmıştır.
Davacılar 160.000,00 TL karşılığı olan çivilerin teslim edilmediğini, borcun doğmadığını ileri sürmüşlerdir. Asıl ve birleştirilen dosya davalısı …’in çivilerin teslim edildiğine ilişkin fatura ve irsaliye ibraz etmediği, ihbar olunan Kadir’in ortağı olduğu şirket kayıtları üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinden anlaşılmıştır. Bu durumda davalı …’in taşınmazı devrettiği …’un Türk Medeni Kanunu’nun ( TMK ) 1023. maddesi kapsamında iyiniyetli olup olmadığının saptanması gerekmektedir.
Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla TMK ‘nun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddenin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK’nin 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, “kötüniyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re’sen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarih, l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Hâl böyle olunca, davalı ….’un iyiniyetli olup olmadığının tespiti için delillerin toplanması iyiniyetli olmadığı saptanırsa tapu iptal ve tescile karar verilmesi iyiniyetli olduğunun saptanması halinde bu kez de, 17/6/2013 tarihinde davacı vekilince, tapu iptal ve tescile karar verilmemesi durumunda taşınmazın dava tarihindeki bedelinin tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi talebini içeren ve usulüne uygun olarak yapılan ıslah uyarınca, 4/6/2013 tarihinde davacı tarafından taşınmazın belirlenen değeri üzerinden yatırılan harç da dikkate alınarak, karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.