1. Anasayfa
  2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2019/3153 K: 2020/4296 T: 21.09.2020


Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, yolsuz tescil iddiasının ve kayıt malikinin kötüniyetli olarak temlik aldığının ispat edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K’nın 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1.fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür.

Ancak; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.

Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle “kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re’sen) nazara alınacağı ilkeleri 8.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.

Somut olaya gelince, davaya konu 81 parsel numaralı taşınmazın 12.08.1975 tarihli kadastro tutanaklarında, 2.200 m2 susuz bağın, bilirkişilerce lakabı … olarak bilinen, 1335 doğumlu kişinin, 20 sene zilyetlik sonucu malik olduğu kaydedilmiştir. Davacının Siverek Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/593 Esas, 2018/136 Karar sayılı ilamı ile tapu kaydındaki ismin … olarak düzeltildiği, Siverek Sulh Hukuk Mahkemesi 2007/593 Esas, 2018/136 Karar sayılı ilamı ile dava konusu taşınmaz hakkında bu kez…’ ın kaydın düzeltilmesi için dava açtığı, davanın kabulü ile dava konusu taşınmazın kaydının… olarak düzeltildiği, Hanım Gençdal’ ın 28/03/2008 tarihinde, 3000 TL bedelle taşıhmazı Perihan Gelener’ e devrettiği, Perihan Gelener’ in de 07.04.2014 tarihinde 22.200,00 TL bedelle …’ e sattığı anlaşılmaktadır.

Somut olayda, davanın niteliği itibari ile kamu düzenini ilgilendirmediği taraflarca getirilme ilkesine tabi bir dava olup iddianın tanık dahil her türlü delille ispatı gerektiği gözetildiğinde, mahalli bilirkişi beyanı ile iddianın kanıtlanması olanaksızdır. HMK’nin 25. maddesinde belirtildiği gibi re’sen araştırma ilkesinin geçerli olmadığı davalarda dava malzemelerinin toplanması ve mahkemeye sunulması taraflara aittir. Hakim kendiliğinden taraflarca ileri sürülmemiş vakıaları araştıramaz, hükmüne esas alamaz. Mahkeme, sadece tarafların getirdiği yada masrafını verip getirilmesini istediği delillere dayalı olarak hükmünü kurabilir.