1. Anasayfa
  2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2020/2655 K: 2021/534 T: 02.02.2021


Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece, kayıt maliki …’nın tapu kaydına güvenerek taşınmazı satın aldığı, iyiniyetli olduğu, aksinin kanıtlanamadığı, diğer davalı …’ın ise kayıt maliki olmadığı, onun yönünden iptal-tescil talep edilemeyeceği gerekçeleriyle davalı … yönünden esastan, davalı … yönünden ise usulden davanın reddine karar verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, bahse konu bilirkişi raporu uyarınca sahte vekaletname kullanılmak suretiyle davalı …’a yapılan devrin geçersiz ve İmdat adına oluşan tescilin yolsuz olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

Bu noktada çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, ikinci el konumundaki davalı …’in 4721 sayılı TMK’nin 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağıdır.

Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989., tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki; bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK’nin 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1. fıkrasına göre “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür.

Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.

Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle, “kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.

Kötüniyet iddiasının 14.02.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca da, davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerektiği benimsenmiştir.

Somut olaya gelince, davalı …’in iyiniyetli edinen olup olmadığı noktasında yeterli araştırma ve incelemenin yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur.

Şöyle ki, davacı taraf delil listesinde tanık deliline açıkça dayanmış, ancak mahkemece tanık listesini sunması için davacı tarafa usulüne uygun süre verilmemiş, bir başka ifade ile iddiasını tanıkları ile kanıtlaması için olanak tanınmamıştır. Kaldı ki, davacı tarafın ön inceleme duruşmasında …’ün tanık olarak dinlenmesi isteği de görmezden gelinmiştir. Yine, davalı … tarafından delil listesinde tanık deliline dayanılarak … ve …. isimli kişiler tanık olarak bildirilmiştir. Ancak davalı …’nın tanıkları nedensiz yere dinlenmemiş, dinlenmeme sebepleri de gerekçelendirilmeden neticeye gidilmiştir.

Öte yandan, çekişmeli temlik nedeniyle yapılan soruşturma neticesinde dava açılıp açılmadığı, açılmış ise yeni delillere ulaşılıp ulaşılmadığı da tam olarak tespit edilmemiştir.

Hal böyle olunca, davacı tarafa tanık isimlerini bildirmesi için usulüne uygun süre verilmesi, bildirmesi halinde tanıklarının dinlenmesi, yine davalının bildirdiği tanıkların dinlenmesi, özellikle davalı …’nın edinimine ve davalılar arasında bir bağın bulunup bulunmadığına ilişkin beyanlarının alınması, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı’nın eldeki davaya konu olay hakkında yaptığı 2020/1399 soruşturma numaralı ( öncesi 2014/2990 soruşturma no’lu ) dosyanın akıbetinin araştırılarak, dosyaya yansıyan deliller haricinde yeni bir bilgi veya belge olup olmadığının denetlenmesi, toplanan ve toplanacak deliller bir bütün halinde değerlendirilerek davalı …’nın hukuki durumunun saptanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.