1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 1978/1-967 K: 1980/1365 T: 27.2.1980


Sahipsiz ve kamuya ait mallar üzerinde özel mülkiyet kuralları yürümez; alınıp satılamazlar, zamanaşımı ile kazanılamazlar. Denizlerin kara suları, kıyılar, kumluk, çakıllık, taşlık, kayalık yerler denizlerin uzantısıdır. Bu bakımlardan bu gibi yerler için alınan tapu kayıtları hukuken değer taşımazlar.

Taraflar arasındaki tapu iptali davasından dolayı yapılan yargılama sorununda : (Erdemli Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kabulüne dair verilen 27.6.1977 gün ve 260-152 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi’nin 23.12.1977 gün ve 11612-12728 sayılı ilmiyle, (Dava konusu taşınmaz kadastroca “kumluk” olarak nitelendirmek suretiyle 1957 yılında hazineye yani devlet adına tespit ve tapuya tescil edilmiştir. Kumluk olarak nitelendirilen bu arz parçasının “yalı şeridi” içinde kalan bir yer mi yoksa tarıma elverişli kumluk bir saha mı olduğu hususu kesinlikle saptanmış değildir. Zira bilirkişilerin bu konudaki açıklamaları birbirine aykırıdır. Hazinenin bu tespite karşı, davanın açıldığı 1976 yılına kadar takındığı tavır karşısında, nizalı yerin gerçek niteliğini araştırmak, bilirkişi raporları arasındaki aykırılığı gidermek zorunluluğu dahi yoktur. Bir an için nizalı yerin yalı şeridi içinde kaldığı kamu malı sayılması gereken “kumluk” olduğu farz ve kabul edilsin bu taktirde bu nitelikteki bir yerin tapuya tescil edilmemesi özel mülkiyet rejimine tabi tutulmaması gereklidir. Nizalı yer tapu sicilinde üç yıl hazinen üstünde kalmış, hazine bu süre içinde susmuş, yanlış tespiti düzeltecek bir girişimde bulunmamış, kaydı terkin ettirmemiş, böylece taşınmazın özel mülkiyet konusu olmasına ve sayılmasına neden olmuştur.

Olayda davalı kooperatifin, Devleti yanılgıya düşüren hilesi değil, en küçük bir hatası mevcut olmadığına, tersine olarak, hazinenin hükümsüz saydığı tapıya zamanında iptal ettirmemiş ve sicildeki kaydı terkin ettirmemek ve hatta bu tapuda iktisaplardan bulunmak suretiyle davalıyı yanılgıya düşürdüğüne göre tapu kaydındaki bu işlemlere bakarak ve dayanarak iktisapta bulunan kişide, dava konusu yerin niteliğini yönünden en küçük bir kuşku uyanması ve onun kötü niyetli sayılması mümkün değildir. Hal böyle olunca davalının MK: nun 931. maddesinden yararlanması lazım geldiği sonucuna varılması zorunlu olmaktadır.

Yukarıda izah edilen neden ve düşüncelerle hazinenin açtığı iptal davasının reddi gerekirken kabul edilmesi doğru değildir) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Dava konusu taşınmaz kadastroca kumluk olarak nitelendirilerek 1957 yılında hazine adına tespit ve tescil edilmiş, 1960’da 7367 sayılı Kanunla belediyeye devredilmiş, bilahare davalı kooperatife satılmıştır.

Özel Daire Kararında “bu yerin yalı şeridi içinde kalan bir yer mi, yoksa tarıma elverişli kumluk saha mı olduğu hususunun kesinlikle saptanamadığı zira bilirkişilerin bu konudaki açıklamalarının birbirine aykırı olduğu” vurgulanmış ise de mahkeme yaptırdığı inceleme ve araştırmayı yeterli bularak hüküm tesis etmiştir.

Yargılama sırasında yapılan keşifte jeomorfolog tarafından düzenlenen rapordan başka bir rapor yoktur. Ancak davadan önce davalı kooperatif, hasım göstermeksizin sulh mahkemesine verdiği dilekçe ile delil tespiti yapılmasını istemiş, tespit bilirkişilerinin düzenledikleri rapor, hazine hasım olarak gösterilmediği için tabiatiyle hazineye tebliğde olunmamıştır.

Yargılama sırasındaki keşifte jeomorfolog’dan alınan raporda açık ve kesin olarak dava konusu yerin denizin devamı ve tarıma elverişli olmayan kumluk saha bulunduğu Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu saptanmıştır.

Davalının başvurması üzerine yaptırılan tespiti delail sırasında verilmiş rapor bu bulgulara tamamen zıt düşecek nitelikte bulunmadığından yeniden inceleme yapılması hakkındaki görüşün aksine çoğunluk, yapılan araştırma ve incelemeyi yeterli bulmuştur.

MK: nun 641. maddesi gereğince sahipsiz veya yararlanması kamuya ait mallar üzerinde özel mülkiyete mahsus hükümler yürümez. Bu çeşit mallar alınıp satılamaz zamanaşımı ile kazanılamaz ve tapu siciline kayıt edilemez.

Denizlerin kara suları da devletin hükümranlık sahasına girdiklerinden buralardan yararlanılması da kamuya aittir. Kıyılar, kumluk, çakıllık, taşlık, kayalık olsun denizlerin devamıdır. Ondan ayrılması mümkün değildir.

Bu itibarla bu kabil yerler için alınan tapu kayıtları hukuken değer taşımazlar. Bu yaklaşım toplumun mülkiyet ilişkisine müdahalesinden doğduğundan davada söz konusu olan ve kumu malı niteliğinden bulunduğu bilirkişi raporu ile saptanan taşınmazın mülkiyetinin korunması devletin yükümlülüğünde iken ve memurların aksine işlem yapması olanağı yok iken tapu tescil ve intikallerinin yapılmış olması bu genel kuraldan sapmayı haklı kılmaz. Esasen olayın başında yapılan işlem yokluk nedeniyle bir hak kazandırmaz; yapılan geçersiz işlemlerin devletin yüceliği esasından hareketle hukuki geçerliliği de söz konusu olamaz.

Tarafların iddia ve savunmalarına, dosyadaki kağıtlara, mahkeme kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan gerektirici nedenlere göre usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ: Temyiz itirazlarının reddiyle, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenle (ONANMASINA), ve temyiz harcı alındığından başka harç alınmasına yer olmadığından davacı maliye hazinesi lehine taktir edilen 1400 lira avukatlık vekalet ücretinin davalı kooperatiften alınarak hazineye verilmesine ilk görüşmede oy çokluğu sağlanamadığından 27.2.1980 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.