Hazine adına olan tapu kaydında gerçek sahibini belirtmediğinden, taşınmazdaki zilyetliği devralan kişi bu hakkına dayanarak tapu iptali ve tescil davası açabilir.
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (M. Asliye Hukuk Mahkemesi)’nce davanın kabulüne dair verilen 9.4.1980 gün ve 10979/844-1980/224 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 10.10.1980 gün ve 9275-9185 sayılı ilamıyla; (..Dava konusu taşınmaz, 24.3.1971 tarihinde kadastroca 2613 sayılı Yasanın 22. maddesine göre Hazine adına tescil edilmiştir. Davacı, taşınmazın Hazine adına tescilinden sonra ve 5.5.1971 tarihinde ilk zilyet H. tarafından kendisine devir edildiğini ileri sürerek kaydın iptali ile taşınmazın adına tesciline karar verilmesini istemiştir. MK’.nun 905. maddesine göre, tapuda malik görünen kimse taşınmazın hukuken zilyedi sayılır. Satış tarihinde dava konusu taşınmaz Hazine uhdesinde kayıtlı olduğuna göre, Hazine dışında bir kimsenin hukuki veya fiili zilyetliği söz konusu olamayacağından H.’nın Hazine üzerinde kayıtlı olduğuna göre, Hazine dışında bir kimsenin hukuki veya fiili zilyetliği söz konusu olamayacağından H.’nın Hazine üzerinde kayıtlı taşınmazı başkasına devir ve satışa yetkisi yoktur. Şu durumda davacının zilyetliğe dayanarak mülkiyet davası açması hukuken mümkün bulunmaktadır. Davanın bu bakımdan reddine karar verilmesi gerekir iken, bundan zuhul ve aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm verilmiş olması isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı: Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava konusu taşınmaz, davacının bayii H.’nin zilyetliğinde iken kadastroca 24.3.1971 tarihinde Hazine adına tescil edilmiştir. Davacı, bu taşınmazın Hazine adına tescilinden sonra da zilyetliğini sürdüren ilk zilyet H.’den 5.5.1971 tarihinde harici satış suretiyle zilyetliğini devraldığını bildirerek, MK:nun 639/1, 909 ve 933. maddeleri uyarınca, (iptal ve tescil) isteminde bulunmuştur. Davalı Hazine bu taşınmazın kendi adına tescilinden sonra yapılan harici satışın geçerli olmadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkeme, (toplanan delillere ve mahalli bilirkişi ile tanıkların beyanlarına göre, bu yerin davacının bayii H.’ye babasından intikal ettiği, 50 yılı aşkın bir zamandan beri H.’nin nizasız ve malik gibi zilyetliğinde iken, 5.5.1971 tarihli harici senetle davacı A.’ye satıp zilyetliğini devrettiği, taşınmazın halen davacı A.’nın zilyetliğinde bulunduğu..) gerekçesi ile istemin kabulüne karar vermiştir. Bu karar, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiş ve Özel Dairenin yukarıya metni aynen alınan ilamı ile bozulmuş; mahkeme eski kararında direnmiştir.
Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, (..satış tarihinde, dava konusu taşınmaz Hazine uhdesinde kayıtlı olduğuna göre, böyle bir satışın geçerli olup olamayacağı, bayiin tahdit tarihine değin doğmuş bulunan “iptal-tescil” dava hakkını, zilyetliğin devir ve teslim yoluyla, alıcısına intikal ettirilip ettiremeyeceği, başka bir söyleyişle, “bu konudaki dava hakkının devrinin” mümkün olup olamayacağı..) hususunda toplanmaktadır.
Görülüyor ki, nizalı taşınmaz üzerinde bayiin mülkiyet hakkı doğduktan sonra, Hazine adına tapu kaydı oluşturulmuştur. Oluşturulan bu tapu kaydı, oluşturulduğu tarihteki gerçek hak sahibini belirtmediği için, bu kayıt zilyetlikle iktisaba, harici devir ve teslimlerin doğuracağı hukuki sonuçlara engel olamaz. Satıcı, Hazine üzerinde bulunan tapu kaydının iptalini dava etme hakkına, MK:nun 933. maddesi uyarınca yetkili idi. Tapu kaydını oluşturmasından önce ve sonra fiilen bu taşınmaza sürekli bir şekilde zilyet bulunan satıcı H., taşınmazı haricen davacıya satıp parasını almış, zilyetliğini devretmiş, onunla ilgisini kesmiş olmakla buna bağlı olarak zilyetlikten kaynaklanan istemler de yeni zilyede geçmiş olur. Bayiin bu taşınmazla olan ilgisi sadece zilyetlikten ibaret idi. Onu da satıcıya devretmekle zilyetliği de sona ermiş durumdadır. Burada taşınmazdaki zilyetlik ve ondan kaynaklanan bir istem söz konusudur. Bu durumda yeni zilyet MK: nun 909, 639/1 ve 933. maddeleri uyarınca “iptal ve tescil” isteminde bulunabilir. Yeni zilyede, “gerçek hak sahibi bulunmayan kimseye karşı tapu iptali ve tescil” davası açma olanağının tanınmaması kargaşa yaratacak, sorunları çözümsüz bırakacak ve üstelik eski ve yeni zilyet yerine gerçek hak sahibi olmayan kimsenin korunması gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 13.7.1966 gün, 1/8 esas ve 223 karar sayılı ilamı ile de öngörülen çözüm böyledir.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler; “MK:nun 905. maddesi uyarınca, tapuda malik görünen kimsenin taşınmazın hukuken zilyedi sayıldığını, satış tarihinde de dava konusu taşınmaz Hazine uhdesinde kayıtlı olduğuna göre, Hazine dışındaki bir kimsenin hukuki ve fiili zilyetliği söz konusu olamayacağından, başkasının Hazine uhdesine kayıtlı bulunan taşınmazı satamayacağını; ayrıca, kanunlarımızda dava hakkının devir edileceğine dair bir hüküm bulunmadığını…” ileri sürerek, bozma kararının bu bakımdan doğru olduğunu belirtmişlerdir. Ancak, bu görüş çoğunluk tarafından benimsenmemiştir.
MK:nun 905. maddesi taşınmazlar için bir hak karinesi getirmiştir. Bunun aksi MK:nun 933. maddesi uyarınca her zaman kanıtlanabilir. MK:nun 639/2. maddesinde de taşınmaz tapulu olduğu halde, koşulları gerçekleştiğinde, tapu malikleri dışındaki kimselerin zilyetliklerinin devrine imkan tanınmıştır. Öte yandan, kanunlarımızda dava hakkının devrini öngören bir hüküm olmasa bile, bunu engelleyen bir hüküm de yoktur. Usul Kanunumuzda asli müdahillik ve tespit davaları açıkça yer almadığı halde, uygulamada her iki hususa da geniş bir şekilde yer verilmektedir. Kaldı ki, MK:nun 909. maddesi, önceki ve sonraki zilyetliklerin eklenebileceğini açıkça belirtmiştir.
Şimdiye kadar yapılan açıklamaların ışığı altında, Hazine adına oluşturulan tapu kaydı gerçek hak sahibini belirtmediği için, taşınmazdaki zilyetliği devralan kimsenin, taşınmazı yolsuz olarak adına tapuya geçiren Hazine’ ye karşı, zilyetliğe dayalı hakka tutunarak “tapu iptali ve tescil” davası açabileceğini kabul etmek gerekir.
O halde, yerel mahkemenin bu yönü amaç tutan direnme kararı doğrudur. Ancak, işin esasının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, dosyanın 8. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, 3.2.1984 gününde, oyçokluğuyla karar verildi.