Zilyetlik sürelerinin birbirine eklenebilmesi için, zilyetlik süresi eklenecek önceki zilyetlerin de kazandırıcı zamanaşımından yararlanma haklarının bulunması gerekir.
Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Ç. Asliye Hukuk Mahkemesi)’nce davanın kabulüne dair verilen 29.11.1982 gün ve 11-277 sayılı kararın incelenmesi Hazineyi temsilen Ç. malmüdürü tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 15.2.1983 gün ve 1476/1490 sayılı ilamıyla; (..Dava 1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Ön tedbirler Kanununun yürürlüğü sırasında açılmıştır. Tescil istem ve kararı 766 sayılı Tapulama Kanununun 33. maddesinin ilk fıkrasına dayanmaktadır. Anılan maddenin 1617 sayılı Kanunla değişik 4. fıkrası hükmüne göre tapulama bölgesinde aynı maddenin 1, 2 ve 3. fıkraları uyarınca bir kişinin zilyetlikle iktisap edebileceği taşınmazların toplam büyüklüğü 50 dönümü ve her bir parçanın yüzölçümü 20 dönümü geçemez. Bu itibarla bu yönler gözönünde tutulmak suretiyle keyfiyet gereği gibi araştırılıp tespit olunmak ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, bunlardan zuhul ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davalı Hazine temsilcisi Ç. malmüdürü.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı: Dava, MK: nun 639/1 ve 909. maddelerine dayanmaktadır. MK: nun 639/1. maddesi, tapusuz taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı ile mülk edinilmesi koşullarını düzenlemiş bulunmaktadır. Ancak, 766 sayılı Tapulama Kanununun 33. maddesi, kazandırıcı zamanaşımı ile de, tapulama bölgeleri dışındaki taşınmazlar hakkında genel hükümlere göre açılacak tescil davalarında bu Kanunun 33 ve 42. maddelerinin uygulanmasını öngörmüştür. O halde, tapulama bölgeleri dışında kalan taşınmazlar için açılan tescil davalarında, zilyetlikle iktisap koşullarının Tapulama Kanununda öngörüldüğü biçimde gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması zorunludur. Tapulama Kanununun, tapusuz taşınmazların zilyetlikle iktisap koşullarını saptayan 33. maddesi hükmü, daha sonra yürürlüğe giren 1617 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Ön Tedbirler Kanununun 20. maddesi ile değiştirilmiş ve yeni bazı sınırlamalar getirilmiştir. Bu yeni sınırlamalara göre, bir tapulama bölgesinde, bir kimsenin zilyetlikle iktisap edebileceği her bir taşınmaz miktarı 20 dönümü ve toplam yüzölçümleri de 50 dönümü geçemez. Temyize konu olan bu dava da, 1617 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği 19.7.1972 gününden sonra açılmış bulunduğundan sözü edilen Yasa hükümlerinin uygulanması gerekir.
Ayrıca, MK: nun 909. maddesi hükmü halefiyet (ardıllık) esasına dayanır. Bu maddeye göre zilyetlik sürelerinin birbirine eklenebilmesi için, zilyetlik süresi eklenecek önceki zilyetlerin de kazandırıcı zamanaşımından faydalanma hakkına sahip bulunmaları zorunludur. Bu yön, halefiyet kuralının gereğidir. Davacının, kendisinden önceki zilyetlerin sahip bulunmadıkları bir haktan halefiyet yolu ile yararlanması hukuken mümkün değildir. Aksi halde, bir tapulama bölgesinde yüzölçümleri toplamı 50 dönümü aşan taşınmazları, münhasıran zilyetliğe dayanarak elinde bulunduran kimsenin 50 dönümden fazlasını kendi adına tapuya tescil ettirmesi mümkün değilken bunların devri halinde devralan adına tapuya tescillerine imkan tanınmış olur ki, bu da yasa koyucunun amacına aykırı düşer.
Bundan başka, bir tapulama bölgesinde zilyetlikle mülk edinme yolları, sadece MK: nun 639/1. maddesince açılan tescil davalarından da ibaret değildir. Ortada bir dava bulunmadığı halde, yapılan tapulama tespiti veya kadastro tahdidi ile bir kimse adına tapusuz taşınmazın tescili mümkündür.
Eğer, dava yolu ile tescil isteniyorsa; 5519 sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca, tescil kararlarına tapu fen memuru olan yerlerde bu memurlara, olmayan yerlerde bu işi yapmaya yetkili fen memurlarına veya mühendislere yaptırılacak harita veya krokinin eklenmesi zorunluluğu vardır. Herhangi bir sebep ve düşünce ile Kanunun bu hükmü ihmal olunamaz.
Yukarıda yapılan açıklamaların ışığı altında temyize konu dava dosyası incelendiğinden mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli olamadığı görülmektedir.
1 – Tapu sicil muhafızlığının karşılık yazısına göre, dava adına zilyetlik yolu ile tapunun 3.3.1977 tarih ve 6 sıra numarasında gün ve 86/338 sayılı ilamı ile bir parça taşınmazın tescil edildiği anlaşılmaktadır. Bu cevap yetersizdir. Çünkü, az yukarıda açıklandığı üzere dava yolu dışında, tapulama tespiti veya kadastro tahdidi yolu ile zilyetlikle kazanılmış taşınmaz bulunup bulunmadığı hususu, tapunun bu cevabında açıklanmamıştır. O halde bu durum kadastro ve tapu müdürlüklerinden sorulmalıdır.
2 – Ayrıca yapılan keşifte, dava konusu taşınmazların babası M. tarafından davacıya ve kardeşi Ş. ‘ye satıldığı ve Ş.’nin de payını davacıya devrettiği; bayi M.’nin zilyetliğinin 20 seneyi geçtiği ve davacının zilyetliği ile birlikte 30 seneyi aştığı, böylece davacının tek başına zilyetliğinin 20 seneyi doldurmadığı anlaşılmaktadır. Bu duruma göre MK: nun 909. maddesindeki halefiyet esasının uygulanabilmesi için, baba M. yönünden de 1617 sayılı Yasa ile getirilen kısıtlamalarla ilgili araştırma yapılması zorunlu iken, bu araştırmanın da yapılmadığı saptanmıştır.
3 – Tescil kararına eklenen krokiler tapu sicil muhafızına çizdirilmiş ve böylece 5519 sayılı Yasanın 2. maddesi hükmü ihmal edilmiş bulunmaktadır. Fen memuru olmayan tapu sicil muhafızına çizdirilen krokilerin, tescil kararına dayanak yapılması mümkün değildir. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı Hazine temsilcisinin temyizi itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK: nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.4.1985 gününde oyçokluğuyla karar verildi.