Kadastro kanununa göre ölen kişinin adı belirtilerek, mirasçıları denilerek 30 günlük askı ilan süresi içinde aleyhine dava açılabilir.
Taraflar arasındaki “tespite itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (E: Kadastro Mahkemesi)nce davanın husumetten reddine dair verilen 17.5.1989 gün ve 1986/69-1989/17 sayılı Kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesi’nin 30.4.1990 gün ve 1989/9771-1990/5800 sayılı ilamıyla; (…Tapulama sırasında 813 parsel sayılı 75 m² yüzölçümündeki taşınmaz, davalılar ile E: ve S. adına tespit edilmiştir. İtirazı komisyonca reddedilen davacılar, davalıların paylarının murisleri E: tarafından satın alındığı iddiasına dayanarak ölü olan davalılar aleyhine dava açmıştır. Mahkemece, davanın husumet yönünden reddine ve taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, ölü aleyhine dava açılamayacağından söz edilerek davanın husumet yönünden reddine karar verilmişse de 3402 sayılı Yasanın 29/2. maddesine göre ölü aleyhine dava açılabileceği ve mirasçıları saptanarak onların huzuruyla davaya devam edileceği öngörülmüştür. Mahkemece bu yön dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık ölü kişi aleyhine dava açılıp açılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
4.5.1978 gün ve 4/5 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere, HUMK:nun 38. maddesi uyarınca dava şartlarından bulunan davaya ehliyet Medeni Kanuna göre tayin olunur. Medeni Kanunun 27. maddesinin l. fıkrası hükmünce de şahsiyet çocuğun sağ olarak doğduğu andan başlar ve ölümü ile nihayet bulur. Bu nedenle ölümle kişiliği son bulan kimsenin medeni hakları kullanmasından ve taraf ehliyetinden bahsedilemez. Ölmüş bir kimse hakkında açılmış bulunan bir davada, halefiyet yoluyla da olsa mirasçıların davalı olarak kabul edilmesi ve davanın bu yolla yürütülmesi benimsenemez. Keza ıslah yoluyla da bunun gerçekleştirilmesine olanak yoktur.
Genel kural bu olmakla birlikte 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren bir yerde tasfiye amacı da taşıyan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 29. maddesi ile toplumun sosyal yapısı ve ülke gerçekleri gözetilerek bu kurala bir istisna getirilmiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 29/2. maddesinde mirasçılarının tayin edilememesi sebebiyle ölü olduğu belirtilerek kayıt sahibi adına tespiti yapılan taşınmaz mallar hakkında ölünün ismi açıklanarak mirasçıları denilmek suretiyle mirasçıları aleyhine dava açılabileceği ve dava sırasında davalının davadan önce öldüğünün anlaşılması halinde de davaya mirasçıları aleyhine devam edileceği hükmü getirilmiştir. Bu yasanın uygulanması ile ilgili olarak çıkarılan Taşınmaz Malların Sınırlandırma Tespit ve Kontrol İşleri Hakkında Yönetmeliğin “tapuda kayıtlı taşınmazların tespiti” başlıklı 9. maddesinde gerekli araştırma ve karşılaştırma yapılmasını takiben malikin ölü olduğunun saptanması halinde tespitin yine kayıt maliki adına yapılıp malikinin ölü olduğunun kadastro tutanağının edinme sebebinde açıklanıp beyanlar hanesinde gösterilmesi öngörülmüştür.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 29. maddesinde, husumetin yöneltilmesinde pasif dava ehliyeti yönünden bir belirsizliğin bulunduğu aşikardır. Ancak, Yasanın bütünü içerisinde anılan 29. maddesine amaçsal yorumla yaklaşılması durumunda yasa koyucunun dava dilekçesinde adına tespit yapılan ve ölü olduğu anlaşılan kayıt malikinin ismi yanına salt mirasçıları sözcüğünün eklenmemiş bulunmasının herhalde davasının reddine yeterli gördüğü sonucuna varılamaz. Kaldı ki, olayda dava konusu taşınmazla ilgili olarak düzenlenen Kadastro tutanağının edinme sütununda bu konudaki yönetmeliğe uygun olarak kayıt maliklerinin ölü olduklarına ilişkin bir açıklama mevcut değildir. Mirasçıları da davanın açıldığı 1986 yılından beri belirlenememiştir. Bu durumda olaya anılan 29. maddenin amaçsal yorumu ile yaklaşan HGK:ca da aynen benimsenen ve tespit maliklerinin mirasçıları saptanarak onların huzuru ile davaya devam edilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken ölü bulunan kayıt maliklerinin isimleri yanına salt mirasçıları sözcüğünün eklenmemiş olması nedeniyle davanın reddedilmesi usul ve yasaya uygun değildir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK:nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5.12.1990 gününde oyçokluğuyla karar verildi.