1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 1992/1-395 K: 1992/467 T: 16.9.1992


Taşınmaz kadastro tespiti görmemiş olsa da bulunduğu bölgede kadastro çalışmaları başladığından, zilyedin leh ve aleyhine açılan davalarda, zilyede tanınan haklar iddia ve defi olarak ileri sürülebilir. Kadastro Kanunu’nun bir amacı da tapu dışı işlemlerin tasfiyesi olduğuna göre, davacı tapu dışı yolla iktisap ettiğini ileri sürdüğü taşınmazda bayiinin zilyetlik süresinin de kendi zilyetlik süresine eklenmesini talep edebilir.

Taraflar arasındaki “el atmanın önlenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Doğanhisar Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 20.12.1990 gün ve 44-334 sayılı Kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 24.10.1991 gün ve 6354-12023 sayılı ilamiyle; (… Dava, tapulu taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Dayanak tapu kaydının dava konusu yere ait olduğu, haricen davalıya satıldığı, buna ilişkin senedin de çekişmeli taşınmaza uyduğu konusunda uyuşmazlık yoktur. Öte yandan, Doğanhisar, kadastro bölgesidir. Ancak, nizalı taşınmazın, davalıya haricen satıldığı, 21.7.1988 tarihi ile davanın açıldığı (6.3.1990) tarihi arasında 3402 sayılı Yasa’nın 13/B-b maddesinde öngörülen süre geçmemiştir. O halde, kayda üstünlük tanınarak harici satışın geçersizliği nazara alınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle davanın reddedilmesi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, tapulu taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Davalı, çekişmeli taşınmazı kayıt malikinin mirasçılarından satın aldığını, bayii ve onunla birleşen eklemeli zilyetliği itibariyle davacının tapusunun hukuki değerinin kalmadığını savunmuştur.

Dava konusu taşınmazın, davacının kök murisi dedesi H… adına tapuda kayıtlı olduğu, onun 60 yıl kadar önce ölümünü takiben mirasçıları arasında yapılan rızai taksim sonucu bu yerin payı karşılığı davacının babası O…’a bırakıldığı tartışmasızdır. O…’ın ise, tasarrufunda bulunan taşınmazı 1978 yılında davacının kardeşleri bulunan çocuklarından H… ve İ…’e satıp zilyetliğini devrettiği, davalının da bu yeri 1988 yılında noter senedi ile H… ve İ…’den satın aldığı ve o tarihten beri de tasarrufta bulunduğu anlaşılmıştır.

Dava konusu taşınmaz henüz kadastro tesbiti görmemiş ise de, içerisinde bulunduğu Doğanhisar İlçesinde kadastro faaliyetleri başlamış durumdadır. Bilindiği üzere, kadastro çalışmalarına başlanan bölgelerde dava edilen yer tesbit görmemiş olsa bile Kadastro Kanununun mülk edinmede zilyet lehine tanıdığı haklar, iddia ile bir davaya dayanak tutulabileceği gibi, aleyhine açılan davalarda da zilyet tarafından def’an ileri sürebilir. Kadastro Yasası’nın en belirgin amaçlarından birisi de tapu dışı işlemlerin tasfiyesini sağlamaktır. Bu kabulün sonucu olarak da davacı tapu dışı yolla iktisap ettiğini ileri sürdüğü çekişmeli taşınmazda bayiinin zilyetliğinin de kendi zilyetlik süresine eklenmesini isteyebilir. Olayda da, dava tarihi itibariyle eklemeli zilyetlik yoluyla 3402 sayılı Yasanın 13/B-b maddesinde öngörülen koşullar davalı yararına gerçekleşmiştir. Bu durumda mahkemece, mevcut delillerin değerlendirilmesi suretiyle davanın reddedilmiş olması doğrudur. O halde, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 16.9.1992 gününde oybirliği ile karar verildi.