Yabancı unsurlu veraset davalarında, hak ehliyetini tespit bakımından kanuni sınırlamalar ve mütekabiliyet (ülkeler arasında karşılıklı işlem) esaslı unsurlardandır. Bu nedenle hakim yabancıların mirasçı olup olamayacaklarını resen araştırmalıdır. Yabancı devlet uyruğundaki Türk asıllılar da mirasçılık açısından yabancı statüsündedir.
Taraflar arasındaki veraset belgesinin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Fatih 4. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.11.1991 gün ve 1937-1129 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 11.2.1992 gün ve 1217-1514 sayılı ilamı ile; (…
1- Türk Mahkemelerinde dava açan, yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını, karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadırlar” (2675 sayılı K: 32) Davacı Türk asıllı olmakla beraber yabancı bir devlet tabiiyetindedir. 2675 sayılı Kanunun 32/2. maddesi şartları araştırılarak şartlar oluşmamışsa teminat alınması gerektiği düşünülmeden yargılamaya devam edilmesi doğru bulunmamıştır.
2- “Tahdidi mutazammın Kanun hükümleri yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartı ile yabancı hakiki şahıslar Türkiye’de gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebilirler.” (Tapu Kanunu 35) Kanun karşılıklılık esasının ne şekilde belirleneceğini açıklamamıştır. Türk Yabancılar Hukukunun genel ilkelerinden olan karşılıklı işlem (mütekabiliyet) esası, en az iki devlet arasında uygulanan ve her birinin ülkelerinde diğerinin vatandaşına aynı mahiyetteki hakları karşılıklı tanımalarını ifade eder. Bu ilke anlaşma ile tanıma yanında, iç mevzuat bakımından bir engel koymama biçiminde yazılı hukukta yer alabilir. Ancak en önemli nokta 28.5.1927 günlü 1062 sayılı Kanunda ifade edildiği üzere idari karar veya istisnai kanunlarla Türk uyruklular bakımından mülkiyet haklarının kısmen veya tamamen sınırlanıp sınırlanmadığının daha açık bir ifade ile fiili durumun belirlenmesidir. Yabancı ülke MEVZUATINDA BİR ENGEL OLMAMAKLA BERABER TÜRK VATANDAŞLARININ O ÜLKEDE TAŞINMAZ MAL EDİNMELERİ ŞU VEYA BU BİÇİMDE FİİLEN ENGELLENİYORSA, Tapu Kanununun 35. maddesinde açıklanan edinme engelinin bulunmadığını söylemek mümkün değildir.
Öte yandan edinilecek taşınmaz malın bulunduğu yer bakımından da durumun araştırılması gerekir. Mesela yabancı ülke kendi sahillerinde gayrimenkul edinmeyi yalnızca kendi vatandaşlarına hasretmişse, bizim mevzuatımız bakımından engel olmasa bile sahildeki taşınmaz malın yabancı tarafından edinilebileceği kabul edilemez.
Tüm bu yönler gözetilerek yetkili mercilerden (Dış İşleri Bakanlığından) davacının tabiiyetinde bulunduğu ülke MEVZUATI ve uygulanan fiili durum sebebi ile Türk vatandaşlarının taşınmaz mal edinmelerine engel bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Yalnız hukuki durumu belirleyen belgeler hükme esas alınamaz. (Y.G.H.D. 9.4.1991 günlü 3398-5857 sayılı Kararı) Bu yönler gözetilmeden hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
3- Miras ölümle açılır. (M.K: 517) Mirasçı olabilmek için murisin vefatından mirasçılığa ehil olarak sağ olmak yeterlidir. (M.K: 522) Şu halde bir kişinin mirasçılığa ehil olup olmadığını murisin ölüm gününe göre araştırıp değerlendirmek gerekir. Murisin füru İ…. Ö…. ile M…. E: …’nin mirasın açıldığı günde hangi ülke vatandaşı oldukları araştırılıp belirlenmeden ve sonradan Türk Vatandaşı olmalarının mirasçılığa ehliyeti etkilemeyeceği düşünülmeden eksik inceleme ile hüküm oluşturulması usul ve kanuna aykırıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili Av. H…. A…..
K: Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Miras, ölen bir gerçek kişinin mamelekinin hayatta bulunan gerçek veya tüzel kişilere geçişidir. Anayasamız tarafından temel haklar arasında teminat altına alınmış; kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. (Anayasa 35) Öte yandan Medeni Kanunun 517. maddesinde mirasın, ölümle açılacağı belirlendikten sonra, Anayasaya paralel olarak 519. maddede ancak, ehil olanların mirasçı olabileceği kabul edilmiş; kimlerin ne oranda mirasçı olabileceği 439 ve müteakip maddelerde açıklanmıştır.
Şu halde mirasçılık belgesi, muris ile mirascılar arasındaki kanuni veya ölüme bağlı tasarrufla oluşan bağı; mirasçıların mirasın açıldığı anda sağ olduklarını veya cenin olup sağ doğduklarını; Türk Kanunlarına göre mirasçı olmaya hak ehliyetlerinin bulunduğunu ve yine Türk Kanunlarına göre terekedeki payları gösterir.
Hukukumuzda (mansup mirascılar için olanlar hariç) özel bir düzenleme ile belirlenmeyen veraset belgesi, çekişmesiz yargı yolu ile mahkemelerce verilmekte olup (HUMK: 8) unsurlarından biri üzerinde ihtilaf halinde, çekişmeli yargı yolu ile iptali ve doğrusunun düzenlenmesi mümkündür. Bir yargı işlemi olması sebebiyle; Hakim, düzenleme sırasında tüm Türk Kanunlarını gözetmek zorundadır. (HUMK: 76)
Medeni Kanunun 519. maddesinde yer alan ehliyetin, aynı Kanunun 8. maddesinde genel olarak düzenlenen hak ehliyeti olduğu yönünde görüş birliği oluşmuştur. Her şahıs medeni haklardan istifade eder. Binaenaleyh KANUN DAİRESİNDE haklara ve borçlara ehil olmakla herkes müsavidir. (M.K: 8)
Genellik ve eşitlik, hak ehliyetinin temel niteliğini oluşturmakla birlikte bu özellikler mutlak değildir. Anayasanın yukarıda değinilen 35. maddesinin verdiği imkan çerçevesinde mirasa ilişkin hak ehliyeti eşitlik ilkesine aykırı olmaz. Bu cümleden olarak yabancı unsurlu hukuki ilişkilerde hak ehliyeti 2675 sayılı Kanunla düzenlenmiştir. “Hak ve fiil ehliyeti ilgilinin milli hukukuna tabidir. Aile ve miras hukuku ile yabancı ülkedeki taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin işlemler bu hükmün dışındadır. (2675 s. Kanun 8) Miras ölenin Milli hukukuna tabidir. Türkiye’de bulunan taşınmaz mallar hakkında Türk hukuku uygulanır. MİRASIN AÇILMASINA, İKTİSABINA ve TAKSİMİNE İLİŞKİN HÜKÜMLER TEREKENİN BULUNDUĞU YER HUKUKUNA TABİDİR. Türkiye’de bulunan mirasçısız tereke devlete kalır. (2675 s. Kanun 22)” denmek suretiyle yabancılar bakımından yapılan düzenlemelerin dikkate alınması zaruretine açıklık getirilmiştir. İşte bu açıklamalar çerçevesinde Medeni Kanunun 519. maddesinde yer alan mirasçılığa hak ehliyetini, yabancılar bakımından araştırırken kanunlarda yer alan kısıtlamaları dikkate almak gereklidir.
Tapu Kanununun 35. maddesinde tahdidi mutazammın kanuni hükümle yerinde kalmak ve karşılıklı olmak şartıyla yabancı hakiki şahıslar Türkiye’de gayrimenkul mallara temellük ve tevarüs edebilirler hükmü yer almaktadır. Gerek bu hüküm ve gerekse 2675 sayılı Kanunun yukarıda açıklanan hükümleri sebebiyle yabancı unsurlu veraset davalarında, hak ehliyetini tesbit bakımından kanuni tahditler ve mütekabiliyet (ülkeler arasında karşılıklı işlem) esaslı unsurlardandır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan müzakereler arasında veraset belgesinin münhasıran bir irs ilişkisi belgesi olduğu, mirasçının yabancı olduğunun belirlenmesi ile yetinilmesi görüşü bazı üyeler tarafından ileri sürülmüş ise de; özellikle taşınmaz mallar bakımından mirasçının mülkiyet hakkını tescilsiz iktisap edeceği (M.K: 633) kuralının Medeni Kanunun 37. maddesi uyarınca, kendisine Türk mahkemelerinden alınmış veraset belgesi ibraz edilen Tapu Memurunun intikal işlemini red etmesinin mümkün olmayışı karşısında, bu görüş çoğunlukça kabul edilmemiştir.
Bir sayın üye, bu takyitlerin sosyal ve politik amaçlı olduğunu nitekim bazı meslek ve sanatların yabancılara Türkiye’de icrasının (2007 sayılı) Kanunla yasaklandığını fakat daha sonra kabul edilen 2527 sayılı Kanunla Türk asıllıların bu yasaklama kapsamı dışına çıkarıldığını, bir kanun boşluğu bulunduğunu, bu olayda da davacıların Türk asıllı olmaları sebebiyle kanuni kayıtlamalardan istisna tutulabileceğini, ileri sürmüş ise de, çoğunluk burada, bir kanun boşluğu olmadığını, Türk yabancılar hukukunun ırk esasına göre değil, vatandaşlık esasına göre düzenlendiğini özellikle 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunda düzenlemenin vatandaşlık esasına göre yapıldığını vurgulayarak, bu davaya has özel bir durumun bulunmadığını kabul etmiştir.
Bu itibarla Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararında açıklandığı üzere; özellikle taşınmaz mallar bakımından mirasın açıldığı tarih itibariyle ilgililerin mirasçı olma ehliyetine sahip olup olmadıkları araştırılıp sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. O halde usul ve yasaya uygun olmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK: nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 10.2.1993 gününde oyçokluğuyla karar verildi.