Özet: Çevresi yayla olan, şahısların bu yerde yayla evi yapmak ve arsa olarak kullanmak suretiyle yararlandıkları anlaşılan taşınmazın öncesinin kadim yaylak olduğunu kabul etmek gerekir; 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/b maddesi gereğince kamu malı niteliğindeki yaylak yerleri özel mülkiyete konu olan ve dolayısıyla zilyetlikle kazanılan yerlerden sayılamaz; böyle bir taşınmazın anılan yasa maddesi gereğince yaylak yeri niteliğiyle sınırlandırılıp özel siciline yazılması gereklidir.
Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; K: Kadastro Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 23.12.1994 gün ve 1994/301-422 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 29.12.1995 gün ve 1995/7745-7843 sayılı ilamı ile; (…Mahkemece, çekişmeli taşınmazın kamu orta malı niteliğindeki yayla, orman ve mera sayılan yerlerden olmayıp adına tescil kararı verilen davalı yararına mülk edinme koşullarının gerçekleştiği nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davalı yer ile çevresinin Kızıldağı yaylası olduğu, davalının ve diğer şahısların bu yerde yayla evi yapmak ve arsa olarak kullanmak suretiyle yararlandıkları anlaşılmaktadır. Bu durumda taşınmazın öncesinin kadim yaylak olduğunu kabul etmek gerekir. 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/B maddesi gereğince Kamu malı niteliğindeki yaylak yerleri özel mülkiyete konu olan ve dolayısıyla zilyetlikle kazanılan yerlerden sayılamaz. Hal böyle olunca Hazine davasının kabulüne, çekişmeli taşınmazın 3402 sayılı Yasanın 16. maddesi gereğince yaylak yeri niteliğiyle sınırlandırılıp özel siciline yazılmasına karar verilmesi gerekir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.