Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler, imar ve ihya edilmedikçe, kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile iktisap edilemez. Taşınmazın, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tescil istemi, aynı zamanda imar-ihya nedeniyle tescil talebini de kapsar.
Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya Asliye 2. Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 18.10.1994 gün ve 1994/44-731 sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine ve DSİ vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14.6.1996 gün ve 1996/4381-6068 sayılı ilamıyla; (…Davacı tarafından Hazine, Köy Tüzel Kişiliği ve DSİ Genel Müdürlüğü aleyhine açtığı tescil davasının kabulüne ilişkin hüküm Dairece onanmıştı, Hazine vekili tarafından verilen 16.4.1996 günlü dilekçe ile belirtilen sebeplerle onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün bozulmasını istemiştir. Davacı, dava dilekçesinde mevki ve sınırları yazılı taşınmazın kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle MK: nun 639/1. maddesi hükmü uyarınca adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Fen bilirkişisi tarafından düzenlenen 20.6.1990 günlü raporda tescil konusu taşınmazın çay yatağı olması nedeniyle tesbit dışı bırakıldığı açıklanmıştır. Yerel bilirkişi ve tanıklar taşınmazın davacı tarafından imar ve ihya edilerek 1950 yılından dava tarihine kadar tasarruf edildiğini, ziraatçı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda da bu yerin çay yatağından imar ve ihya edilerek kültür arazisi haline getirildiğini bildirmiştir. Mahkemece yerel bilirkişi, tanık sözleri ve ziraatçı bilirkişinin raporundaki açıklamalara dayanılarak davanın kabulü yönüne gidilmiştir. Çay yatakları MK: nun 641. maddesinin kapsamına giren devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdendir. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bir yerin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde belirtildiği üzere imar ve ihya edilmedikçe kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile edinilmesi mümkün bulunmamaktadır. Genel kural bu olmakla beraber Yargıtay uygulamalarına göre çay yatakları bakımından durum farklılık arzetmektedir. Çay yatağı olan bir yer, çayın aktif yatağı olmaktan çıktığı veya çayın etkisi altında kalmayan bir yer olup da 20 yıldan fazla süre ile tarım arazisi olarak tasarruf edilmiş ise böyle bir yerin zilyetlik yolu ile edinilmesi mümkün olabilir.
Öncesi itibariyle çay yatağı olup da tarım arazisi olarak ortaya çıkmayan, ancak imar ve ihya yolu ile kazanılacak türden bir yer ise, bu taktirde böyle bir yerin kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile edinilmesi mümkün olamaz. Davacı dilekçesinde, kazanmayı sağlayan zilyetlik olgusuna dayanmıştır. Taşınmazın tesbit dışı bırakılma tarihindeki niteliği, yerel bilirkişi, tanık sözleri ve ziraatçı bilirkişi raporundaki açıklamalara göre bu yerin kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile edinilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Davacı vekili 13.3.1990 günlü keşif tutanağında taşınmazın vekil edeni tarafından imar ve ihya edildiğini ileri sürmüş ise de, Hazine vekili iddianın değiştirilmesine karşı koyarak bu yerin ihya yolu ile kazanılacak yerlerden olmadığını kamu hizmetine tahsis edildiğini, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. HUMK: nun 185/1. maddesi hükmüne göre davalının rızası olmaksızın, davacı iddiasını değiştiremez ve genişletemez. Hazine vekilinin keşif tutanağına geçen beyanları iddianın değiştirilmesine karşı koyma niteliğindedir. Bu durumda uyuşmazlığın dava dilekçesinde ileri sürülen sebep karşısında çözüme kavuşturulması gerekmektedir. HUMK: nun 74, 75 ve 76. maddesi hükümlerine göre hakimin hükmüne temel yapacağı maddi vakıaların taraflarca getirilmesi gerekmektedir. Kanun, taraflarca getirilme prensibini kabul ettiğine göre ancak taraflarca ileri sürülen vakıalar dikkate alınabilir. HUMK: nun 74, 75 ve 76. maddelerinden çıkan anlam ve sonuca göre hakim davacının bildirdiği maddi olay ve istek ile (neticei talep) bağlıdır. Somut olayda davada kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanılmıştır. Dava sebebi bakımından kazanmayı sağlayan zilyetlik ve imar ve ihya olguları birbirlerinden ayrı maddi olaylar ve sebeplerdir.
Zilyetlik sebebine dayanılarak ileri sürülen tescil isteği, imar ve ihya olgusunu kapsamaz. Dayanılan sebep gözönünde tutularak uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekirken, karşı konulan imar ve ihya olgusuna dayanılarak bu yerin kazanıldığı kabul edilerek davanın kabul edilmesi doğru değildir. Hükmün bu nedenlerle bozulması gerekirken, Dairece yanlışa düşülerek yazılı şekilde onanmış olması Yasaya aykırıdır. Kabul şekline göre de taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiş olması Yasaya aykırıdır. Dava konusu taşınmaz ile çevredeki toplam 267500 m² yüzölçüme sahip taşınmazların tümünün 22.12.1988 tarihinde şantiye, kanalet ve depo olarak kullanılmak üzere DSİ Genel Müdürlüğüne tahsis edildiği bildirilmiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi hükmüne göre kamu hizmetine tahsis edilen bir yerin imar ve ihya yolu ile kazanılması mümkün olmaz. Ancak bu maddede belirtilen diğer olumlu veya olumsuz koşulların tahsis tarihine kadar oluşması halinde bu taktirde mülkiyet hakkının tesbitine karar verilebilir. Tahsis ile kamu emlakine dönüştürülen bir yerin özel mülkiyet şeklinde davacı adına tapuya tescil edilmiş olması da doğru değildir. Açıklanan nedenlerle Hazinenin karar düzeltme isteği yerinde ve yasal bulunduğundan kabulü ile Dairenin hatalı değerlendirme sonucu verilen 18.3.1996 gün ve 1995/8278 esas 1996/2542 sayılı onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle bozulmasına…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hukuksal nitelikçe tescil istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, bozmaya uyularak kurulan tescil davasının kabulüne dair hüküm, bu kez Özel Daire’ce, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği sebebine dayanılarak ileri sürülen tescil isteğinin imar ve ihya olgusunu kapsamayacağı gerekçesiyle bozulmuştur.
Oysa, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.3.1997 gün 1996/8-813 E: 1997/184 K: sayılı ilamında da açıkça vurgulandığı üzere kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tescil isteminin, aynı zamanda imar-ihya istemini de kapsadığının kabulü gerekir. O halde yerel mahkemenin, kazanmayı sağlayan zilyetliğin, imar-ihyayı da kapsadığına dair direnmesi yerindedir. Ne var ki mahkemece kurulan hükmün esasına yönelik temyiz itirazları incelenmediğinden, dosya gerekli tetkikatın yapılması için Özel Dairesi’ne gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde bulunduğundan işin esası incelenmek üzere, dosyanın 8. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 4.6.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.