1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 1999/1-262 K: 1999/257 T.5.5.1999


Koruma makiliği dışında kalan makiliklerin 5653 sayılı kanun hükümleri gereğince orman sayılamazlarsa da nitelikleri itibariyle devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, ancak imar ihya koşullarının gerçekleşmesi halinde özel mülkiyete konu teşkil edebileceği kuşkusuzdur.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A. 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 16.3.1998 gün ve 1997/560 E-1998/251 K. sayılı kararın incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 10.6.1998 gün ve 1998/6852-7346 sayılı ilamı ile; (…Davacı Hazine, dava konusu Gaziler Köyü 583 parsel sayılı taşınmazın 1946 yılında 3116 sayılı yasa uyarınca yapılan orman tahdidinde orman sınırları içersinde kaldığını, 1980 yılında 1744 sayılı yasaya göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığını; taşınmazın orman tahdidi içerisinde iken tapulamaca davalının bayii adına tespit gördüğünü ileri sürüp iptal ve tescil istemiştir. Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararın Dairemizce bozulması üzerine bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda bu defa on yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Hükmüne uyulan bozma ilamında her ne kadar on yıllık hakdüşürücü süreden de söz edilmiş ise de davada ileri sürülen iddia maki tefrik komisyonunun yaptığı işlemden önceki taşınmazın niteliğinin devletin hüküm ve tasarrufundaki yer olduğu iddiasını da içerir, nitekim Dairenin konuya ilişkin emsal kararlarında imar ve ihyadan söz edilerek ve zilyetlikle de bağlantı kurularak kişilere mülk edinme-olanağı sağlanmıştır. Diğer bir deyişle Daire kararında “…3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesinin öngördüğü 10 yıllık hakdüşürücü sürenin de olayda gerçekleşebileceği kuşkusuzdur…” İlkesine değinilmiş olması; kişi yararına zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleşmesi halinde bu ilkenin uygulanabileceği anlamındadır. Esasen, dava şartının (10 yıllık hakdüşürücü sürenin) varlığı amaçlanmış olsa idi; başkaca araştırmaların yapılmasına gerek duyulmaksızın davanın yalnızca bu nedenle (10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmesi nedeniyle) reddedilmesi gerekir denilmekle yetinilirdi. (Bilindiği üzere, dava şartının oluşması durumlarında münhasıran bu yönü ile hüküm kurulur.)

Öte yandan, Hazinece açılan ve devletin hüküm ve tasarrufundaki yerdir. İddiasını içeren davalar da 10 yıllık hakdüşürücü sürenin dikkate alınmayacağı kararlılık kazanmış yargısal uygulamada benimsenmiştir.

Somut olayda dava konusu taşınmazın 1946 tahdidinde orman sınırları içerisinde kaldığı 1744 sayılı yasaya göre 1980 yılında Hazine adına orman dışına çıkarıldığı, 1952 yılında yapılan maki tefrik işleminde makilik olarak ayrılan alanda kaldığı, tapulamaca da 1963 yılında senetsizden tespit gördüğü anlaşılmaktadır.

Ne var ki taşınmazın makilik olarak tefrik edildiği 1952 yılından itibaren kadastro tespitinin yapıldığı 1963 yılına kadar 20 yıllık zilyetlikle mülk edinme süresinin dolmadığı açıktır. Hal böyle olunca davalılar yararına kazandırıcı zamanaşımı yolu ile mülk edinme koşullarının oluşmadığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Antalya Gaziler Köyü’nde bulunan 27 parsel sayılı taşınmazın 3116 sayılı Orman Kanunu uyarınca 1946 yılında yapılan Orman sınırlamasında kısmen orman sınırları içerisinde bırakıldığı, 5653 sayılı Kanuna göre 1952 yılında maki alanı olarak tespit edildiği, kadastro çalışmaları sonucu zilyetliğe dayanılarak 12/7/1963 tarihinde davalı adına tespit gördüğü tespitin 17.10.1970 tarihinde kesinleşerek davalı adına çap oluştuğu, 1744 sayılı Kanun gereğince yapılıp 1981 yılında kesinleşen işlemle Orman içinde kalan kısmın Orman dışına çıkarıldığı, 583 parsel numarası verilerek davalı üzerine yazıldığı getirtilen tapu kaydı tespit tutanağı, maki tespit tutanak ve haritaları, yapılan keşifler sonucu alınan bilirkişi rapor ve krokileri ile sabittir.

Her ne kadar tespit tutanağının kesinleşme tarihi ile dava tarihi arasında önceki 766 sayılı Tapulama Kanununun 31 ve halen yürürlükte bulunan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddelerinde düzenlenen on yıllık hak düşürücü süre geçmiş ise de, Hazinece açılan ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerdir, iddiasına dayanan davalarda on yıllık hak düşürücü sürenin bir dava koşulu olarak ele alınıp değerlendirilemeyeceği işin esasına girilip dava konusu taşınmazın gerçek niteliğinin, daha açık bir anlatımla özel mülkiyete konu olup olamayacağının tespit edilmesinden sonra bu yönde bir karar verilmesi gerektiği; Yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ortaklaşa kabul edilen bir kural haline gelmiştir.

Öte yandan, koruma makiliği dışında kalan makiliklerin yukarıda değinilen 5653 sayılı Kanun hükümleri gereğince Orman sayılamazlarsa da nitelikleri itibariyle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, ancak imar ihya koşullarının gerçekleşmesi halinde özel mülkiyete konu teşkil edebileceği de kuşkusuzdur. Bu itibarla imar ihya koşulları gerçekleşmeden Devletin hüküm ve tasarrufundaki yer niteliği devam ederken maki alanının kişiler adına tespit edilmesi halinde hak düşürücü süreden söz etme olanağı yoktur.

Somut olayda, taşınmazın makilik olarak tespit edildiği, 1952 yılından kadastro tespitinin yapıldığı 1963 yılına kadar 20 yıllık süre geçmediği buna bağlı olarak davalı yararına imar ihya ile mülk edinme koşullarının oluşmadığı da açıktır.

Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HMUK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 5.5.1999 gününde oyçokluğu ile karar verildi.