Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 1999/20-1063 K: 2000/6 T: 26.1.2000

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22. maddesi ile tahditleri yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıt ve belgelerin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılacağı ve  4. Maddesinin 3. fıkrası ile  de orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulması gerektiği hükme bağlanmış olup;  kural olarak kesinleşen orman tahdidi mevcut ise uyuşmazlık memleket haritası ve hava fotoğraflarının uygulanması yoluyla çözümlenemez. Hal böyle olunca davada Hazine’nin salt orman savı ile açtığı davasının reddine karar verilmesi gerekir.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kocaeli Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 21/10/1997 gün ve 1996/436 E., 1997/609 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 15/9/1998 gün ve 1998/6931-7456 sayılı ilamıyla; (…1- İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve dava konusu taşınmazın B harfi ile işaretli kesiminin orman olmadığı açıklandığından Hazinenin bu kesime yönelik temyiz itirazlarının reddi ile bu kesim hakkındaki hükmün onanması gerekmiştir. 2- Davalı gerçek kişilerin A harfi ile işaretli kesime yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Davacı Hazine dava konusu 210 parsel nolu taşınmazın kesinleşen orman tahdit sınırları dışında kaldığı, ancak öncesinin orman olduğunu ve özel mülke konu olamayacağını bildirerek tapu kaydının iptali ile taşınmazın orman olarak Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiş, dosyada yer alan belgelerden taşınmazın 1955 yılında tapulama sonucu davalıların murisi adına tescil edilip, murisin ölümü üzerine 1985 yılında intikalen davalılar adına tescil edildiği, ayrıca yörede ise orman tahdidinin 1985 yılında yapılıp 26/9/1985 yılında askıya çıkarılıp bu tarihte kesinleştiği gözlenmiştir.

Dairemiz ve Yargıtay’ın ilke kararlarına göre kesinleşen orman tahdidinin varlığı halinde bir taşınmazın orman niteliği kesinleşen bu tahdit haritasının uygulanıp konumunun gösterilmesi sonucu belirlenir. Kesinleşen orman tahdidinin varlığı halinde uyuşmazlık memleket haritası ve hava fotoğraflarının uygulanmasıyla çözümlenmez. Hazine salt orman savı ile dava açtığı ve taşınmazın tamamı orman tahdit sınırları dışında olduğuna ve Hazinenin açtığı davanın reddine karar vermek gerekirken, aksine düşüncelerle hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava konusu 210 parsel nolu taşınmaz tapulama çalışmaları sonucu 28/4/1955 tarihinde davalıların murisi Şaban E. adına tespit edilmiş, itiraz olmadığından 5/12/1955 tarihinde kesinleşerek muris adına tescil edilmiştir. Davalıların murisinin 1985 yılında ölümü üzerine intikalen davalılar adına tescil edilmiştir.

Dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede orman kadastro çalışması 6 nolu orman kadastro komisyonunca 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosu ve aynı kanunun 2/B uygulaması şeklinde 1984 yılında yapılmış, 26/9/1985 tarihinde ilan edilip, tamamlanmış yasal prosedür sonucu orman tahditinin kesinleştiği açıktır. Kaldı ki bu yönde uyuşmazlıkta bulunmamaktadır.

Yine mahkemece yapılan keşifte, çekişmeli 210 parsel nolu taşınmazın orman kadastrosunun yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan yasa çerçevesinde tamamlanıp itirazsız kesinleşen ve az yukarıda belirlenen orman sınırının dışında kaldığında da kuşku ve duraksamaya yer bulunmamaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki, Orman kadastrosu yapılan bölgeler de, bir yerin orman sayılan yerlerden bulunup, bulunmadığının tespitinde ve salt sınırlandırma harita ve tutanağının yerel ve uzman bilirkişiler aracılığıyla yöntemine uygun biçimde mahalline uygulanması suretiyle yapılması zorunludur. Dahası davacı Hazinenin de dava konusu taşınmaza yönelik öne sürdüğü hukuki neden ve maddi olgularında kesinleşen orman kadastro sınırına göre aydınlığa kavuşturulması gerekir. Gerçektende 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22. maddesinin son fıkrasında tahditleri yapılarak kesinleşmiş ve tescil edilmiş ormanlara ait kayıt ve belgelerin tapu kütüğüne olduğu gibi aktarılacağı hükmü getirildiği gibi 4. maddesinin 3. fıkrasında da Orman Kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulması gerektiği hükme bağlanmıştır. Şu durum karşısında kural olarak denilebilir ki, kesinleşen orman tahdidi mevcut ise uyuşmazlık memleket haritası ve hava fotoğraflarının uygulanması yoluyla çözümlenemez. Aksi halde orman tahdit işlemlerinin dayandığı yasal dayanaklar ve bu tahdidin yine yasada belirtilen hukuki sonuç ve hükümleri boşlukta kalır ki yasaya aykırı bu durum kabul edilemez.

Hal böyle olunca davada Hazine salt orman savı ile dava açtığına göre Hazinenin davasının reddine karar verilmesi gerekir. O nedenle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,  26.1.2000 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

1 geri izleme / bildirim

  1. Kadastro Davaları Yargıtay Kararları – İçtihat Bilgi Bankası

Bir yanıt bırakın