1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2000/1289 K: 2000/1580 T: 01.11.2000


İmar planı içinde kalan yerlerin imar ihya yoluyla kazanılması mümkün değildir.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bodrum Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.10.1997 gün ve 1996/776 E.-1997/627 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2.7.1999 gün ve 1999/2808-3409 sayılı ilamı ile; (…Dava konusu 115 ada 15 parsel sayılı 32.769.69 m2 yüzölçümündeki taşınmaz devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğundan söz edilerek Hazine adına tespit edilmiş, tespitin kesinleşmesi üzerine tescil edilmiştir. Davacılar Yahya ve Memiş Özcan tapu kaydına dayanmak suretiyle 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde dava açarak kadastroca hazine adına oluşturulan tapu kaydının iptali ile taşınmazın adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Mahkemece davanın kısmen kabulü kısmen reddine, taşınmazın 5.6.1997 günlü teknik bilirkişi raporunda gösterilen 26787 m2 lik kısmının hazine adına oluşan tapu kaydının iptali ile davacılar adına tapuya tesciline, (A) harfi ile gösterilen 5982.69 m2 yüzölçümündeki kısma yönelik davanın reddine karar verilmiş; hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu taşınmazın temyiz konusu kesiminin davacı tarafın tutunduğu tapu kaydının kapsamında kaldığı ve taşınmazın temyize konu kesimi üzerinde zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının da gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de davacı tarafın tutunduğu tapu kaydının ölçekli krokisi bulunmaktadır. Kuzeydeki yola paralel ve aynı yola değen kenarının uzunluğu 80 metre diğer kenarının uzunluğu da 60 metredir. Komşu parsellerin durumu itibariyle taşınmazın çevresi genişletilmeye elverişli bulunduğundan kayıt kapsamının haritasındaki şekil ve yüzölçümüne değer verilerek ve kuzeydeki yola bitişik sınır esas alınması suretiyle belirlenmesi gerekir. Söz konusu kroki kapsamı dışındaki alanlar 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 20. maddesi hükmüne göre tapu kaydı kapsamı olarak kabul edilemez. Ne var ki dinlenen bilirkişi ve tanıklar taşınmazın davacı tarafça imar ihya edildiğini ve davacı tarafın zilyetliğinde olduğunu da haber vermişlerdir. 3402 Sayılı kadastro Kanununun 17. maddesi hükmüne göre imar planı içinde kalan yerlerin imar ihya yoluyla başlayan zilyetlikle kazanılması mümkün değildir. Gelen karşılık yazılardan taşınmazın imar planı içerisinde olduğu da bildirilmiştir. O halde imar planının onaylı örneği getirtilerek taşınmazın imar planı içinde kalıp kalmadığının saptanması, ayrıca tapu kaydı kapsamının yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde belirlenmesi tapu kaydı kapsamındaki kesiminin bu kayda dayanılarak davacı taraf adına tesciline karar verilmesi, tapu kaydı kapsamı dışında ise imar planı uygulaması sonucuna göre 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. ve 14. maddeleri çerçevesinde iktisap edilip edilmediğinin araştırılması ayrıca tespit tutanağında taşınmazın davacı tarafça kullanılmadığının yazılı bulunduğunun da dikkate alınması, delillerin buna göre değerlendirilmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekir. Mahkemece bu yönler dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün bozulmasına…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu´nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacılar, tapu kaydına, imar ve ihyaya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanmışlardır. Mahkemece dava konusu 115 ada 15 parsel sayılı taşınmazın temyize konu kesiminin davacıların dayandığı tapu kaydının kapsamında kaldığı, ayrıca tesbit gününde davacılar yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. ve 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, mahkemece yapılan araştırma, uygulama gerçekten hüküm vermeye yeterli değildir.

Tapu kaydının uygulamasına ilişkin uzman bilirkişinin haritalı raporu keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan vermediğinden yetersiz olduğu gibi, yerel bilirkişilerin keşif tutanağına geçen ve taşınmazda davacıların 40-45 yıldır zilyet olduklarını haber veren anlatımları ile taşınmazın tesbit tarihi, yerel bilirkişilerin doğum tarihleri dikkate alındığında, olaylara dayalı olmayan soyut nitelikteki beyanlar olduğu kuşkusuzdur.

Öncelikle taşınmazın bulunduğu bölgede belediyece düzenlenen onaylı imar planının onay tarihini gösterecek şekilde bir örneği getirtildikten sonra, mahkemece yapılacak iş, davacıların tutunduğu 4753 sayılı Yasanın geçici maddelerine göre idari yoldan oluşan 13.8.1952 tarih 2 sayılı tapu kaydının kapsamının 3402 sayılı Kadastro Kanunun 20. maddesi hükmü gereğince belirlenmesi, dava ve temyiz konusu taşınmazın bir bölümü tapu kaydı kapsamı dışında kaldığı takdirde bu kesim yönünden tesbit gününde davacılar yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunun 14. ve 17. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanmasından ibarettir.

Dayanılan tapu kaydının dayanağı haritasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Kural olarak kayıtların haritaya dayanması halinde kapsamlarının haritasına göre belirlenmesi zorunludur. Her ne kadar tapu kaydının dayanağı haritanın, ölçeği bulunmamakta ise de, haritada kenar uzunlukları gösterilmiştir. Hal böyle olunca, haritanın yerine uygulanması mümkün olduğu gibi, şeklen yararlanılması da söz konusudur. Yerel mahkemece bu yönler üzerinde durulmadığı gibi, tesbitte saptanan hukuksal olgu ile hükme dayanak yapılan keşifte belirlenen hukuksal olgular birbiri ile çeliştiği halde tutanak bilirkişileri, taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek tesbit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık sözleri arasındaki aykırılık”da giderilmemiştir.

Nitekim, bu hukuksal olgu daire bozma kararında aynen “tespit tutanağında taşınmazın davacı tarafça kullanılmadığının yazılı bulunduğunun da dikkate alınması, delillerin buna göre değerlendirilmesi” gereğine değinilerek vurgulanmıştır. Öte yandan davalı hazine dava konusu taşınmazın imar planı içerisinde olduğunu savunmuştur. Mahkemece belediyece düzenlenen onaylı imar planı getirtilerek yöntemine uygun şekilde yerine uygulanmamış, taşınmazın gerçekten belediye tarafından düzenlenen onaylı imar planı kapsamında kalıp kalmadığı yöntemine uygun şekilde belirlenmemiş, belediyeden gelen yetersiz 7.2.1997 gün ve 15/1285 sayılı cevap ile yetinilmiştir.

O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı yansız yerel ve uzman bilirkişi fen memuru yada harita mühendisi, tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar, tesbit tutanağı bilirkişilerinin tümü, hazır olduğu halde, taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, öncelikle davacıların tutunduğu tapu kaydının dayanağı harita kenar uzunlukları ile şeklinden yararlanılarak yerel bilirkişiler yardımı uzman bilirkişi eliyle yerine uygulanmalı, uygulamada, kadastro paftası ile tapu kaydının dayanağı haritada tarif edilen belli poligon ve röper noktaları ile arz üzerindeki doğal yada yapay sınır yerlerinden yararlanılmalı, uygulama sırasında, davacıların tutunduğu tapu kaydında doğuda tarif edilen Karamustafa taşınmazının bulunmadığı, doğuda eylemli biçimde “taşlık ve kayalık ve çalılık” niteliği ile hazine adına, bir kayıt ve belge esas alınmaksızın, tesbit edilen 20 parsel sayılı taşınmazın bulunduğu dikkate alındığında kaydın doğu sınırının açık kaldığı, tapu kaydının kapsamının yüzölçümü ile belirleneceği gözönünde tutulmalı, bu belirleme yapılırken tapu kaydında kuzeyde tarif edilen yolun, eylemli biçimde varlığı, batıda tarif edilen, Esma taşınmazının 14 parsel sayılı taşınmaz yeri olduğu, güneyde tarif edilen Karamustafa taşınmazının ise 21 parsel sayılı taşınmaz olduğu dikkate alınmalı, bu yöntemlerle de tapu kaydının dayanağı haritanın yerine uygulanamayacağı, uzman bilirkişi tarafından, harita tekniğine uygun, somut, bilimsel nitelikte gerekçelerle açıklandığı takdirde tapu kaydında kuzeyde tarif edilen yol, batıda tarif edilen Esma ve güneyde tarif edilen Karamustafa gibi değişmez nitelikteki sınır yerleri esas alınarak, değişmez sınırlarla bağlantı kesilmeksizin belirli bir geometrik şekil oluşturacak biçimde tapu kaydına kapsam belirlenmeli, bu bağlamda davacılara kayıttaki yüzölçümden fazla taşınmaz verilebileceğime gözönünde tutulmalı, bundan sonra, aynı yöntemle kadastro paftasının ölçeği ile onaylı imar planının ölçekleri eşitlendikten sonra yerine uygulanmalı, dava ve temyiz konusu taşınmazın tapu kaydı kapsamı dışında kalan kesiminin belediyece düzenlenen onaylı imar planının kapsamında kalıp kalmadığı belirlenmeli, dayanılan tapu kaydı ile imar planının kapsamı dışında kalan bölüm yönünden yerel bilirkişi ve tanıklardan zilyetliğin başlangıç günü, süresi, sürdürülüş biçimi, davacıların taşınmazı ekonomik amacına uygun şekilde, ne biçimde kullandıkları yolunda olaylara dayalı bilgi alınmalı, tapu kaydı kapsamı dışında kalan kesim yönünden zilyetliğin tapu kaydının oluştuğu günden sonra başlayacağının gözönüne alınması, tutanak bilirkişileri, taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek keşifte dinlenen bilirkişi ve tanık sözleri ile tutanak bilirkişilerinin beyanları arasındaki aykırılık bir başka deyişle, tesbitte saptanan hukuksal olgu ile keşifte saptanan hukuksal olgu arasındaki aykırılık giderilmeli, davacıların dayandığı tapu kaydı ile, onaylı imar planının kapsamı dışında kalan kesim yönünden taşınmaz mahkemece görülüp, gözlenmeli, GÖZLEMLER KEŞİF TUTANAĞINA AYNEN GEÇİRİLMELİ, özellikle taşınmazın fiziksel yapısı, meyil durumu incelenmeli, komşu taşınmazlarla mukayesesi yapılmalı, uzman ziraat mühendisi Mehmet Ali Bahar tarafından düzenlenen 9.6.1997 havale günlü raporda, sözü edilen, 60-70 yaşları arasındaki 30 adet zeytin ağacının, taşınmaz üzerindeki dağılım durumu belirlenmeli, uzman bilirkişiden keşif ve uygulamayı izlemeye bilirkişi sözlerini denetlemeye elverişli, mahkemenin keşif tutanağına geçen gözlemini yansıtacak şekilde, ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, temyize konu taşınmazın tapu kaydı ile onaylı imar planı kapsamı dışında kalan bölümü yönünden tesbit gününde davacı yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17 ve 14 maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği incelenmeli, tüm deliller bu çerçevede değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 1.11.2000 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI Dava konusu taşınmaza ait tapu ve vergi kaydına rastlanmadığı, 1942´li yıllarda para ve emek sarfı ile Numan Özcan tarafından tarla haline getirildiği, mirasçıları tarafından zaman zaman kullanıldığı, ancak, 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerinde yazılı zilyetlik koşullarının oluşmadığı belirtilerek tarla niteliği ile hazine adına tesbit edilmiş, itiraz edilmediğinden 29.6.1995 tarihinde tesbit kesinleşmiştir. Davacılar yaklaşık 1 yıl sonra Asliye Hukuk Mahkemesine tapu iptali ve tescil davası açmışlardır. Mahkemece taşınmazın temyiz konusu olan 26787 m2 lik bölümü hakkındaki tapu kaydının iptali ile davacılar adına tesciline karar verilmiş; hüküm 7. Hukuk Dairesinin 2.7.1999 tarihli ilamı ile bozulmuş, direnme kararı da Hukuk Genel Kurulunca oyçokluğu ile bozulmuştur.

Hukuk Genel Kurulunda oylama değişik bozma ve onama doğrultusunda yapılmış, değişik bozmanın daha dar kapsamlı olacağı açıklanmış ve çoğunluk görüşü değişik bozma doğrultusunda oluşmuştur. Ancak, çoğunluğun görüşünü yansıtan bozma gerekçesinde 7. Hukuk Dairesinin bozma ilamı daraltılmak bir yana daha da genişletilmiş ve 7. Hukuk Dairesinin bozma ilamında sözü edilmeyen ve kesinleşen hususlara da yer verilmiştir. Oysa, karar düzeltme yoluna başvurulmadığı veya istek reddedildiği takdirde uyulması zorunlu olan Hukuk Genel Kurulu kararları HUMK.nun hükümlerine uygun, mahkemelere yol gösterici ve öğretici olmalıdır.

Birçok yönlerden dolayı çoğunluğun bozma gerekçelerine katılmam mümkün değildir.

Söyle ki: 1- Taşınmazın Bodrum ilçesi Yaka köyü Dedeler mevkiinde bulunduğu kadastro tutanağında yazılıdır. Bu husus tartışmasız olup dosya içeriğinden taşınmazın il, ilçe ve kasaba sınırları içerisinde olmadığı, köy sınırları içerisinde bulunduğu kesin olarak belirlenmiştir. 3402 sayılı Kanunun 17/1. Maddesi köy sınırları içerisindeki taşınmazlar için uygulanır. 17/2. maddeye göre il, ilçe ve kasabaların imar planını kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallar da bu hüküm uygulanmaz. Taşınmaz köy sınırları içerisinde olduğu ve Bodrum Belediyesi İmar Müdürlüğünün 7.2.1997 tarihli karşılık yazısında taşınmazın uygulama imar planları kapsamında kalmadığı bildirildiği halde 7. Hukuk Dairesinin Hukuk Genel Kurulunca benimsenen ve ısrarla tekrarlanan bozma ilamında taşınmazın belediyece düzenlenen imar planının kapsamında kalıp kalmadığının belirlenmesinin istenmesini anlamak mümkün değildir.

2- Kaldı ki, taşınmazın imar ve ihya edilmesi de söz konusu değildir. Orman bilirkişisi Selçuk Simsar tarafından düzenlenen 27.6.1997 tarihli raporda taşınmazın orman tahdit sınırları dışında kaldığı, orman olmadığı, içerisinde 60-70 yaşlarında 30 adet zeytin ağacı bulunduğu, etrafının kuru taş duvarla çevrili bulunduğu belirtilmiş, ziraat mühendisi Mehmet Ali Bahar´da 9.6.1997 tarihli raporunda taşınmazın zeytinli tarla olduğunu, içerisinde 60-70 yaşlarında zeytin ağacı bulunduğunu bildirmiş, dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar da taşınmazda zeytin ağaçları dışındaki alanlarda tarım yapıldığını açıklamış, esasen tutanakta da taşınmazdaki zilyetliğin 1942 yıllarda başladığı vurgulanmıştır. Böylece, taşınmazda esasen imar ihyanın söz konusu olmadığı, tapu kaydı sabit sınırlı kabul edilmese dahi miktar fazlası üzerinde zilyetlikle mülk edinme koşullarının davacı yararına gerçekleştiği anlaşılmıştır.

3- 7. Hukuk Dairesinin bozla ilamında olmadığı halde bu kez Hukuk Genel Kurulu bozma ilamında tutanak içeriği ile keşifte dinlenen bilirkişi ve tanık beyanları arasında çelişki olduğu belirtilerek tutanak bilirkişileri ile yerel bilirkişi ve tanıkların birlikte dinlenerek çelişkinin giderilmesi istenmiştir. Aslında beyanlar arasında çelişki mevcut değildir. Tutanakta da zilyetliğin 1942 yıllarda başladığı ve içerisinde zeytin ağaçları bulunduğu yazılıdır. Kaldı ki, dava Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen tapu iptal davasıdır. Kadastro Mahkemesinde görülen kadastro tesbitine itiraz davası değildir. Taraflar göstermedikçe mahkemece resen bilirkişi ve tanık dinlenemez. Taraflar tesbit bilirkişilerinin dinlenmesini istememişlerdir. Mahkemenin resen dinlemesi ve bu doğrultuda bozma yapılması usul hükümlerine aykırıdır. Asliye Hukuk Mahkemesinde hakim tarafların tanıklarını ve yerel bilirkişiyi dinler, tutanak içeriği ile çelişki doğarsa diğer yan deliller ve özellikle uzman bilirkişilerin görüşlerini gözönünde tutarak değerlendirme yapar ve sonuca varır. Nitekim, mahkemece bu yola gidilmiş, yerel bilirkişi ve tanıklar ile uzman bilirkişilerin beyan ve görüşlerine değer verilerek hüküm kurulmuştur. Bunların takdiri yerel mahkemeye aittir.

Açıklanan nedenlerle yerinde olan direnme kararının onanmasına karar verilmesi gerekirken bozulması doğrultusundaki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

KARŞI OY YAZISI Dava kadastro tesbitine dayalı olarak oluşan tapu kaydının iptali ve tescili isteğine ilişkindir. Davacı taraf davada tapu kaydına dayanmıştır. Yerinde yapılan keşif sonucu tapu kaydının dava konusu taşınmazı tamamen kapsadığı saptanmıştır. Tapunun bir tarafı yol (kuzeyi) doğu, batı ve güneyi de şahıs arazileriyle çevrilidir. Doğu tarafında da Karamustafa olduğu halde, kuzeydoğu tarafı kısmen açık olduğu görülmektedir. Bu durumda tapunun miktarı ile geçerli olduğunun kabulü gerekir. Ancak davacının taşınmaz üzerindeki zilyetliği 1942 yılında başlamakta olup 1952 yılında da, tapu oluştuğuna göre zilyetlik bu tarihten itibaren süre geldiği uyuşmazlık konusu değildir. Yerel mahkeme krokide (A) harfi ile gösterilen yer dışında kalan kısmın iptal ve tesciline karar vermiştir. Toplam 26787 m2´dir. Keşifte dinlenen yerel bilirkişi Şerafettin Özaltın ve davacı tanığı Mehmet Engin´in beyanlarına göre davacı tarafın 50 yılı aşkın bir süreden beri taşınmazı nizasız, fasılasız kısmen zeytinlik ve kısmende ekip biçmek suretiyle zilyet ettiklerini açıklamışlardır. Diğer davacı tanığı Ahmet Şahin ise; dava konusu 15 nolu parseli 1940 yılında davacıların babası Numan Özcan emek ve para harcamak suretiyle İMAR ve İHYA ettiğini o tarihten beri önceleri Numan daha sonrada harici ve rızai taksimden sonra davacılar tarafından aynı şekilde kısmen zeytinlik, kısmen de ekip biçmek suretiyle tasarruf ettiklerini beyan etmişlerdir. Bu olgular karşısında olayda artık imar ve ihyanın koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek olmadığı kanaatindeyim. Olayda imar ve ihya koşullarının gerçekleştiği dosya kapsamı ile sabit görülmektedir. Tekrar imar ve ihya koşullarının aranması davanın uzamasına neden olacağı gibi usul ekonomisine de aykırı düşer.

Olayda Yüksek Kurulca 3402 sayılı Yasanın 17/2. fıkrasının uygulanıp uygulanmayacağı tartışma konusu yapılmıştır. Dosya kapsamına göre dava konusu yerin Bodrum İlçesi Yaka Köyü hudutları içerisinde kaldığı açık olduğuna göre olayda kamu düzenine ilişki olan ve her aşamada kendiliğinden gözetilmesi gereken 3402 sayılı Yasanın 17/2. maddesinin uygulanma olanağı; mevcut durum karşısında olmadığı görüşündeyim, ancak Bodrum Belediyesi İmar Müdürlüğünün 7.2.1997 tarih 15/1285 sayılı yazılarına göre 15 nolu parselin uygulama imar planları kapsamında kalmadığı 10.6.19991 tarihinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından onaylanan 1/25000 ölçekli Bodrum Yarımadası Çevre Düzeni Nazım İmar Planı kapsamında kaldığı bildirildiğine göre bu plan gözetilir, ancak, bu imar planının onaylandığı 10.6.1991 tarihine kadar imar ve ihya koşulları ile 20 yıllık asgari sürenin gerçekleştiği açıktır. Çünkü davacıların asgari zilyetliğinin dayandıkları tapu kaydının oluştuğu 1952 tarihinden beri süregeldiğinin kabulü gerekir. Söz konusu Çevre Düzeni Nazım İmar Planının onaylandığı 10.6.1991 tarihinden önce imar ve ihya koşulları ile 20 yıllık asgari süre gerçekleşmiş bulunduğuna göre davacının kazanılmış hakkı söz konusu olur. Artık kazanılmış hak karşısında 3402 sayılı Yasanın 17/2. maddesinin uygulanma olanağının bulunmamaktadır. Yüksek Hukuk Genel Kurulu ve Özel Dairelerin uygulamaları da bu yöndedir. Diğer yandan 1/25000 ölçekli imar planları dava konusu yeri de kapsadığına göre bu yerin belediye Mücavir alan sınırları içerisinde olduğu bu sınırlar içerisine alındığı anlaşılmaktadır. Belediye bu nazım imar planı ile burada imarın geçeceğini ima etmektedir. Ancak bu tür planlar mevzi imar planlarına yani 1/1000 ölçekli planlara dönüştürülmedikçe uygulama olanakları bulunmamaktadır. Henüz mevzi imar planları yapılmadığına göre söz konusu çevre düzeni ile ilgili imar nazım planının uygulanması da söz konusu olmayacağı açıktır.

Dosyanın; mevzi imar planlarının yapılmasının sonucunu beklemesi de düşünülemez. Çünkü uygulama planı söz konusu değildir. Dava konusu yerin Bodrum Yaka köyü sınırları içerisinde kaldığı gerekçesiyle imar durumunun mevcut olgular karşısında ilgili İl Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünden sorulması da sonuca etkili olmayacaktır.

Açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerekirken, bozulmasının doğru olmadığı kanaatindeyim. Bu nedenle sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşlerine katılmıyorum.