Taşınmazın ihale tarihinden önceki bir tarihte üçüncü kişiye satılmış olması nedeniyle davacı mülkiyet hakkını kazanmamış olsa da bu sonuç, davacının tazminat istemini engellemez.
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A. Asliye 3. Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.2.1999 gün ve 1997/356, 1999/49 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 3.2.2000 gün ve 2000/45-753 sayılı ilamıyla; (…Davacı icra müdürlüğünde yapılan ihaleden almış olduğu taşınmazın malikinin davalı Çankaya Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından yanlış bildirilmesi nedeniyle adına tescil işleminin yapılamamasından dolayı taşınmaza ihale tarihinde ödeyeceği bedel ile ihalenin kesinleştiği tarihteki değer arasındaki farkın ödetilmesini istemiş, davalı davanın reddini savunmuş yerel mahkemece davacının geri alamadığı tellaliye ve damga vergisi ve faizleri ile taşınmaz bedelinin faizi hesaplanarak bu miktar davacının zararı kabul edilip karar verilmiştir.
Dava konusu taşınmaz icra dairesindeki 26.12.1996 tarihli ihalede davacı tarafından satın alınmıştır. Taşınmazın ihale tarihinden önceki bir tarihte üçüncü kişiye satılmış olması nedeniyle davacı mülkiyet hakkını kazanmamıştır. Ancak bu sonuç, davacının tazminat istemini engellemez. Somut olaydaki gelişme itibariyle davacının eşya hukuku kuralları gereğince taşınmazın mülkiyetini kazanamadığı olgusu doğru ise de, tazminat miktarının belirlenmesi bakımından ihale tarihinin esas alınarak belirleme yapılması gerekmektedir. Bu nedenle zararın meydana gelmesine davalının eyleminin neden olduğu ve davacının bu sonucun meydana gelmesinde kusuru bulunmaması nedeniyle zarar miktarının taşınmazın 26.12.1996 tarihindeki sürüm değeri esas alınarak belirlenmesi gerekir. Yerel mahkemece anılan yön gözetilmeksizin yukarıda açıklanan şekilde belirlenen zarara hükmedilmiş olması bozmayı gerektirir ise de karar onanmış bulunduğundan davacının karar düzeltme istemi HUMK:’nun 440-442 maddeleri uyarınca kabul edilmeli, onama kararı kaldırılmalı ve karar gösterilen nedenlerle bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 13.12.2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Muhalefet Şerhi: Davacı, dava dışı kişiler arasındaki icra takibi sonunda borçluya ait imiş gibi işleme tabi tutulan ve açık artırma ile satılan taşınmaz malı satın aldığını, ancak tescil işlemi sırasında bu taşınmaz malın borçluya ait olmadığının anlaşılması sebebiyle, taşınmaz malı iktisap edemediğini, hatanın tapu sicil muhafızlığının icra dairesine yanlış bilgi vermesinden kaynaklandığını ileri sürüp MK:917. maddesi uyarınca zararının davalı Hazine’den tahsilini istemiştir.
Yerel mahkemenin ödetmeye dair kararı, Hazine vekilinin temyizi üzerine, Yüksek Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin açıklanan kararı ile tazminatın kapsamının belirlenme biçimi yönünden bozulmuştur. “Hazine, tapu sicillerinin tutulmasından mütevellit bütün zararlardan mesuldür” (MK:917) “Tapu sicili gayrimenkuller üzerindeki hakların hallini gösterir. Tapu sicilinin … nasıl tutulacağı nizamname-i mahsus ile muayyendir.” (MK:910) Tapu Sicil Tüzüğünün 4. maddesinde “Tapu Sicili taşınmaz mal ile üzerindeki hakların durumlarını göstermek üzere Devletin sorumluluğu altında tescil ve açıklık ilkelerine göre tutulan” siciller olarak tarif edilmektedir. Aynı Tüzüğün 6. maddesinde ana tapu sicilleri “Tapu Kütüğü, kat mülkiyeti kütüğü, yevmiye defteri, resmi belgeler” olarak gösterilmiş ve “mal sahipleri sicili, araziler sicili, düzeltmeler sicili, kamu orta malları sicili”nin de yardımcı siciller olduğunu açıklamıştır. Bu sicillerin düzenlenmesi, başka bir ifade ile yazımı ile bağlantılı bir zarar ortaya çıkarsa MK:917. maddesinde Devletin sorumluluğu öngörülmüştür. Söz konusu Tüzükte Tapu Sicil Memurlarına sicil örneklerini isteyen kurum ve kişilere vermek görevi verilmemiştir. Başka bir ifade ile sicil örneklerin verilmesi-tapu sicilinin tutulması cümlesinden işlem değildir. Tapu sicillerinin kopyalarını çıkarmak ve Tapu kadastro birimlerine mahkemelere, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ve ilgililere vermek görevi 3045 sayılı kanunun 13/d.maddesi ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Tapu Arşiv Daire Başkanlığına ve alt birimlerine verilmiş idari bir görevdir. Şu halde, sicillerin örnekleri verilirken meydana gelen yanılgılardan doğan zararları MK:917.maddesi kapsamında mütalaa etmek mümkün değildir. Bu hizmetin görülmesinden bir zarar doğmuşsa tipik hizmet kusuru zarar olup, tazmini için açılan dava adli yargıda görülemez. 2577 sayılı Kanun’un 12 ve 13.maddeleri çerçevesinde davaya bakma görevi idare mahkemelerine aittir. Yargı yolu ayırımı ve görev Kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her safhasında hakim kendiliğinden dikkate almak zorundadır (Prof.Dr.Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1990, sf.1072/46 ve devamı; Y.H.G.K: 24.5.1974 tarihli 5/813-593 sayılı, 9.12.1970 tarihli 9/334-668 sayılı kararları)
Bu sebeple, konunun yerel mahkeme kararını inceleyen Yüksek Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin dikkatinden kaçmış bulunması, taraflar yönünden kazanılmış hak oluşturmayacağı gibi, bu yönün Yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda dikkate alınmamasını da gerektirmez. Dava yargı yolu bakımının kabule şayan olmayıp idare mahkemesinin görevli olması sebebiyle red edilmelidir. İşin esasının incelenmesine ve bu yönden karar oluşturulmasına katılmıyorum.