1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2002/5-341 K: 2002/415 T: 22.5.2002


Kamulaştırılan taşınmaza takdir edilen bedel ile maddi hatalara karşı dava açma süresi kamulaştırmanın tebliğinden itibaren 30 gündür.

Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; P. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 12.12.2000 gün ve 2000/150-656 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 24.9.2001 gün ve 2001/16239-17043 sayılı ilamı ile; (…Kamulaştırma Kanununun 14. Maddesi uyarınca maddi hatalara karşı açılacak davalarda 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekir.

Davaya konu teşkil eden taşınmaz kamulaştırma önceki 128 numaralı parsel iken kısmen kamulaştırılmıştır. Eldeki davaya konu edilen 117.238 m2’lik  bölüm kamulaştırma krokisinin içerisindedir.

Davacıların kamulaştırma  tebligatından itibaren 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde kamulaştırılan kısmın 832.952 m2 olmayıp daha fazla olduğunu, açacakları maddi hata davasında belirterek istemde bulunmaları gerekirdi.

Taşınmazın tapu kaydındaki miktarının eksik olarak yazılı olması  da sonuca etkili değildir. Diğer bir deyişle, davacılara yeni bir dava hakkı vermez. 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde açılacak maddi hata davasında  yüzölçümünün düzeltilmesine ilişkin davanın ön mesele olarak gözönünde bulundurulabilmesi mümkündür.

Belirtilen sebeplerle kamulaştırmasız elatmadan söz edilemeyeceğinden davanın reddi yerine, kabulüne karar verilmesi doğru değildir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek  direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kamulaştırmasız elatılan taşınmaz bedelinin tahsilini istemine ilişkindir.

Davacılar vekili,  dava dilekçesinde; dava konusu 128 parsel numaralı taşınmazın, davalı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 1991 yılında 892.500 m2 olarak kamulaştırıldığını, kamulaştırma bedelinin maliklere ödendiğini, ancak köylülerin bu taşınmaza yerleştirilmeleri sırasında 128 parselin 1.017.500 m2 olduğunun anlaşıldığını, bu ölçüm hatasının düzeltilerek tapuya işlendiğini, bu nedenlerle kamulaştırmasız elatmadan dolayı tazminat ve ecrimisil talep etmiş ve daha sonra da ecrimisil isteminden vazgeçmiştir.

Mahkemece, kamulaştırmasız elatılan taşınmaz bedelinin tahsili isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince  temyiz edilmiştir.

Öncelikle halli  gereken husus; kamulaştırılan bu taşınmazın, tapu kaydındaki yüzölçümü ile arz üzerindeki miktarı arasında farklılık olması halinde eksik yüzölçümüne ait bedelin, kamulaştırmanın tebliğ tarihinden itibaren 30 günlük hak düşürücü süre içinde açılacak maddi hata davasıyla mı, yoksa bu süre geçmiş olsa bile, daha sonra 20 yıl içinde kamulaştırmasız elatmadan doğan bedelin tahsili davasıyla da istenip istenemeyeceği hususuna ilişkindir.

Dava dosyasına ibraz edilen belgelerden; dava konusu taşınmazın kadastro tespiti sonucunda açılan dava neticesinde 892.500 m2 olarak davacılar  ile diğer bir kısım paydaşlar adına tapuya tescil edildiği, taşınmazın sabit hudutlarla çevrili olduğu, çapı ve yüzölçümü hususunda davacıların bir itirazlarının bulunmadığı, davalı idare tarafından taşınmazın çap krokisi esas alınarak ve içinde bulunan DSİ kanalı haricinde kalan 832.952 m2’lik bölümünün tamamının kamulaştırıldığı, davacıların kamulaştırma bedelinin artırılması hususunda P. Asliye Hukuk  Mahkemesinde açtıkları 1991/184 ve 1991/614 esas sayılı davaların kabul edilerek 14.10.1992 ve 9.11.1992 tarihlerinde kesinleştiği, kıymet takdir komisyonunun tespit ettiği yüzölçümü ile kamulaştırılan taşınmazın zemindeki gerçek yüzölçümü arasında 124.868 metrekarelik fark olmasına rağmen, davacıların kamulaştırmanın tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde taşınmazın yüzölçümü hususunda maddi hata istemi ile bir dava açmadıkları, davalı idarenin kamulaştırdığı taşınmazın kendi adına tescili hususunda 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 16. maddesi uyarınca P. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1991/609 Esas numarası ile açılan ve kabul edilerek 5.10.1992 tarihinde kesinleşen tescil davasında paydaş ve diğer davacıların vekili olan Av. A.’nın “27.12.1991 tarihli duruşmada “tescile diyeceğimiz yoktur, biz istimlak bedellerini aldık, usuli işlemler tamamlansın” dediği ve ayrıca 30.6.1992 günlü duruşma için verdiği mazeret dilekçesinde “tescile muvafakat ettiğini” belirttiği, taşınmazın yüzölçümü hususunda maddi bir hata olduğu yolunda itirazda da bulunmadığı tespit edilmiştir.

Bu davalardan yaklaşık  8 yıl sonra, P. Kadastro Müdürlüğünün, dava konusu taşınmazın ölçümünde hata olduğundan bahisle bu hesap hatasının düzeltilerek taşınmazın 1.017.500 metrekare olduğunu bildirmesi üzerine, davacılar kamulaştırmadan artakalan 117.218.074 metrekarelik bölüm için davalı  idareye karşı “kamulaştırmasız elatılan taşınmaz bedelinin tahsili” davasını açmışlardır.

Bu dava sırasında 6.7.2000 tarihinde yapılan keşifte dinlenilen mahalli bilirkişi M. “davacılara burasının 1000 dönümden fazla olduğunu söyledim, o zaman buna itibar edilmedi…” dediği görülmüştür. Hemen belirtmek gerekir ki; P. Kadastro Mahkemesinin, dosya içerisine alınan, 1975/11 Esas ve 1986/45 karar sayılı  dava dosyasında; çekişmeli 128 parselin yüzölçümünün, uyuşmazlık konusu olmaksızın 892.500 m2 olarak hükmen tescile konu olduğu, bu parselin davacılar  ve diğer paydaşlarınca  fasılasız olarak zilyetlik ve tasarruf edildiği sabittir. Bu bağlamda 124.868 m2’lik farkın gerek belirtilen yüzölçümündeki taşınmaza yapılan ziraat giderleri, gerek alınan mahsulün miktarı gözetildiğinde saptanamamış olması hayatın normal akışı ve yaşam deneylerine  göre olanaksızdır.

Belirtilen hususların en iyi taşınmaza tasarruf eden davacılar  tarafından fark edilip bilinebileceğinde, çaplı bir taşınmazdaki ölçüm hatasının kolayca belirlenebileceğinde hiçbir duraksama görülmemiştir.

2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 14. maddesinde maddi hata davaları  düzenlenmiştir. Bu maddeye dayanılarak kıymet takdir komisyonunca kamulaştırılan taşınmaza değer biçilmesi sırasında taşınmazın yüzölçümünün eksik veya fazla gösterilmesi, zemin üzerinde bulunan bir yapı yahut tesisin unutulması veyahut hesaplamada yanlışlık olması veyahut zemin üzerinde bulunmadığı halde bir yapı ve tesise değer takdir edilmesi durumunda, bu yanılgıların düzeltilerek değerlendirilmesi maksadıyla kamulaştırma bedelinin arttırılması veya azaltılması için maddi hata davası açılabilir. Maddi hata davası, takdir edilen kamulaştırma bedelinin arttırılması ve azaltılması davası ile birlikte açılabileceği gibi müstakil bir dava şeklinde de açılabilir.

Diğer taraftan 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 14. maddesinde, kamulaştırılan taşınmaza takdir edilen bedel ile maddi hatalara karşı, kamulaştırılmanın tebliğinden itibaren 30 günlük hak düşürücü süre içinde dava açılabileceği öngörülmüştür. Bu sürenin geçirilmesi halinde maddi hata davası açılamayacağı gibi ıslah yoluyla da maddi hata davası açılmasına olanak bulunmamaktadır. Diğer taraftan kamulaştırma bedelinin artırılması davasında fazlaya ilişkin hak saklı tutulmuş olsa dahi, 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra maddi hata davası açılamaz. Bu sebeplerden dolayı, maddi hata davası açılabilmesi hususundaki hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra, taşınmazın zemindeki yüzölçümünün Kıymet Takdir Komisyonunca gösterilen yüzölçümünden fazla olduğundan veya taşınmazın çap krokisindeki hatadan bahisle kamulaştırmasız elatmadan söz edilerek bedel istenemez. O halde; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki  tutanak  ve kanıtlara, bozma kararında ve yukarıda açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya  aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekiinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda belirtilen ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K:nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.5.2002 gününde yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.