Meralar üzerinde sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımayacağından; kayda ve eylemli duruma aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemez.
Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; N. Kadastro Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.4.2001 gün ve 1974/106 E-2001/31 K: sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 5.2.2002 gün ve 2001/9767-2002/757 sayılı ilamiyle; (Kadastro sırasında 507 parsel sayılı 13625 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, 319, 320 ve 321 parsel sayılı taşınmazlara uygulanan tapu ve vergi kaydı yüzölçümü fazlası olarak Hazine adına tespit edilmiştir. İtirazı komisyonca reddedilen B. kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, taşınmazın B. mirasçıları adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmaz üzerinde davacı taraf yararına zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de, varılan sonuç dosya içeriğine uygun değildir. Dava dışı 319 ve 320 parsel sayılı taşınmazlara uygulanan tescil davası sonucu oluşan tapu kaydının güney sınırında mer’a yazılıdır. Ayrıca güneyde bulunan 382 parsel sayılı taşınmazın kamu malı niteliğinde mer’a olarak sınırlandığı ve kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu durumda dava konusu taşınmazın, 320 parsel sayılı taşınmazın güney sınırından daha güneyde kalan bölümün, diğer bir anlatımla bilirkişi haritasında (B) harfi ile işaretli kısmının mer’adan açıldığının kabulü gerekir. Mer’alar üzerinde sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımaz. Kayda ve eylemli duruma aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemez. Taşınmazın (B) harfi ile işaretli bölümü üzerindeki ağaçların da tespit tarihinden sonra dikildiği anlaşıldığından muhdesat olarak gösterilmeleri mümkün değildir. Her ne kadar taşınmazın (B) harfi ile işaretli taşınmaz bölümünün mer’adan açıldığı anlaşılmış ise de, tespit Hazine adına yapıldığına göre, bu bölümün mer’a olarak sınırlandırılması ve tespit şeklinin değiştirilmesi de mümkün değildir. Kadastro tutanağında taşınmazın yüzölçümü 13625 m2 olarak gösterilmiş ise de, bilirkişi haritasında ve raporunda (B) harfi ile işaretli bölümün 5967,56 m2, (A) harfi ile işaretli bölümünün 8768,49m2, toplamının ise 14736,06 m2 olduğu belirtilmiştir. Böylece kadastro tutanağındaki miktarın gerçeği yapsıtmadığı saptanmıştır. Mahkemece taşınmazın bilirkişi haritasında (B) harfi ile gösterilen 5967,56 m2’lik bölümünün Hazine adına (A) harfi ile gösterilen 8768,49 m2’lik bölümünün de davacı taraf adına tesciline karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek tamamının davacı taraf adına tescile karar verilmesi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu Kararı: Hukuk Genel Kurul’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:
Davacı, kadastro sırasında 507 parsel sayılı taşınmazın 319, 320, 321 parsel saylı taşınmazlara uygulanan tapu ve vergi kaydı, yüzölçümü fazlası olarak Hazine adına tespit edildiğini; kadastro komisyonuna yaptığı itirazın reddedildiğini, kazandırıcı zamanaşımı iktisap koşullarının yararına oluştuğunu ileri sürerek kadastro komisyon kararının iptaliyle adına tescile karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili davanın reddini savunmuş, yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Mahkemece, dosyada toplanan bilgi belgelerle, fenni bilirkişi tarafından hazırlanan 28.3.2001 tarihli krokide (A) ile gösterilen kısmın fıstıklık niteliğinde 8768,49 m2 olarak payları oranında davacılar adlarına, (B) ile gösterilen 5967,56 m2 kısmın dağ vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği halde, Özel Dairece bozma kararı verildiği; Dairenin bozma kararının yanılgıya dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle direnme kararı usul ve yasaya uygundur, onanmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA 20.12.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.