1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2002/8-625 K: 2002/780 T.9.10.2002


Tahkime tabi tapu iptali ve tescil davasının mülkiyetin tespitine yönelik kısmı mecburi hakemce karara bağlanıp kesinleştiğinden, eldeki dava ise bu davanın mahkemece karara bağlanması gereken iptal ve tescile yönelik kısma ilişkin bulunduğundan, bu davanın dayanağı zilyetlik değil, mülkiyetin tespitine yönelik bu karardır; açıklanan nedenle zilyetlik hukuksal nedenine dayalı davalarda uygulanan 3402 sayılı yasanın 14. maddesinin, hakem kararına dayalı bu davada uygulama yeri yoktur.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; C. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 12.9.2000 gün ve 1999/261-2000/659 sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 16.4.2001 gün ve 1961-3038 sayılı ilamı ile (“…Davacı belediye, köy tüzel kişiliği olarak zilyetlikle iktisap ettiği hakkına dayanmıştır.

3402 sayılı Kanunun 14. maddesi hükmüne göre zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilemeyen hallerde zilyedin kazanabileceği miktar sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçemez. 1617 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 26.7.1972 tarihinden itibaren açılan dava sonunda davacı zilyet adına bu yolla ya da tapulama veya kadastro yoluyla tescil edilmiş taşınmaz veya taşınmazlar var ise bunların miktarlarının, çalışma alanlarının, tescil tarihlerinin tapu, kadastro ve mahkeme yazı işleri müdürlüklerinden sorulup belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken mahkemece bunlardan zuhül ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm verilmiş olması isabetsiz, temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacı, birleştirilerek görülen her iki dava dilekçesinde de, köy tüzel kişiliği olarak zilyetliğinde bulunan taşınmazlarla ilgili olarak Hazine aleyhine açtığı mülkiyetin tespiti davasının hakem sıfatıyla sonuçlandırılarak, dava konusu taşınmazların davacı belediyeye ait olduğuna karar verildiğini, kesinleşmiş bu kararlar gereğince taşınmazların Hazine adına olan kayıtlarının iptali ile davacı belediye adına tescilini istemiştir.

Davalı Hazine vekili, davanın reddini savunmuştur.

Yerel mahkeme, dava konusu taşınmazların tahkim yoluyla davacıya ait olduğuna karar verildiği ve bu kararların kesinleştiği ve mahkeme yönünden bu hakem kararlarının kesin hüküm oluşturduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiştir.

Hüküm davalı Hazine vekilince temyiz edilmiş ve özel dairece 3402 sayılı Yasa’nın 14. maddesi gereği zilyetlik araştırmasının yapılmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece, mülkiyetin tespitine yönelik hakem kararlarının kesin hükmün hukuksal sonuçlarını doğuracağı gerekçesiyle önceki kararda direnilerek davanın kabulüne karar verilmiş, davalı Hazine vekilince temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık, davacı kasaba belediyesinin köy tüzel kişiliği olarak iktisap ettiği zilyetliğe dayalı talebinin yerinde olduğuna ve mülkiyet durumunun tespitine ilişkin kesinleşmiş hakem kararına dayalı tescil istemli davasında, yeniden 3402 sayılı Yasanın 14. maddesinin öngördüğü hususların ve zilyetlikle kazanma koşullarının araştırılmasının gerekip gerekmediği, hakem kararının eldeki dava için kesin hüküm teşkil etmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, eldeki davada davacı zilyetlik hukuksal nedenine dayanmamıştır. Kesinleşmiş hakem kararı ile tespit olunan mülkiyet hakkına dayanarak tapu iptali ve tescil istemiştir.

Gerçekten de C. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1998/772 ve 1998/782 esas sayılı hakem sıfatıyla görülüp bitirilen dava dosyalarında, davacı belediyece zilyetlik hukuksal nedenine dayanarak taşınmazların mülkiyetinin kendilerine ait olduğunun tespiti istenmiş ve sonuçta taşınmazların mülkiyetinin davacı belediyeye ait olduğunun tespitine karar verilmiş ve bu kararla davalının itirazı da reddedilerek, usulünce kesinleşmiştir.

Bilindiği üzere 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 633. maddesinde, taşınmaz mülkiyetinin iktisabı için tapu siciline kaydın şart olduğu, bununla beraber işgal, miras, istimlak, cebri icra tarikleriyle veya mahkeme ilamı ile bir taşınmazı iktisap eden kimsenin de tescilden evvel dahi ona malik olacağı belirtilmiştir.

3533 Sayılı Yasa gereğince hakemlerin bakabileceği davalar, kanunda yazılı kamu kurumlan arasındaki uyuşmazlıklardır. Anılan yasaya göre hakemler sadece mevcut uyuşmazlığı çözmekle yükümlü olup, mülkiyet uyuşmazlığını çözmekle yetinecek, tescile karar verme işini ise mahkemeye bırakacaklardır. Zira tescile karar verme yetkisi mahkemeye aittir. Bu nedenle dava dayanağı kararda da hakem mülkiyet ihtilafını çözmüş, tescile karar verme işini mahkemeye bırakmıştır. Sonuçta da mülkiyet ihtilafı hakemce çözülen davacı yan kesinleşen bu hakem kararlarının tespit ettiği mülkiyet hakkına dayanarak eldeki iptal ve tescil davasını açmıştır.

Bu noktada, hakem sıfatı ile verilen kararların maddi anlamda kesin hüküm oluşturup oluşturmadığı, temyiz incelemesinde mahkemenin iptal ve tescil hükmüne dayanak aldığı hakem kararının içine girilerek, bu kararda zilyetlikle edinme koşullarının araştırılıp araştırılmadığının incelenip, bunun bozma nedeni olarak kabulünün mümkün olup olmadığı hususu cevaplanmalıdır.

İlkin belirtilmelidir ki, zilyetlikle edinme koşullarının varlığını kabul eden hakem kararı, itirazı da karara bağlanarak usulünce kesinleşmiştir. Hakem sıfatı ile verilen kararların ait oldukları hususta maddi anlamda kesin hüküm oluşturacağında da kuşku bulunmamaktadır (23.10.1972 gün ve 2/12 sayılı YİBK).

Hakem kararı bu şekliyle eldeki dava açısından mülkiyetin tespiti bakımından en azından kesin delil niteliğindedir. Artık eldeki davada kesin delil olarak bulunan hakem dosyasının içine girilerek bu dava ile birlikte ele alınıp, sanki hakem kararı temyiz edilmiş gibi, temyiz incelemesine konu edilmesi olanaklı değildir.

Sonuçta, davanın taraflarının sıfatları bakımından zorunlu tahkime tabi tapu iptali ve tescil davasının mülkiyetin tespitine yönelik kısmı mecburi hakemce karara bağlanıp kesinleştiğinden, eldeki dava ise bu davanın mahkemece karara bağlanması gereken iptal ve tescile yönelik kısma ilişkin bulunduğundan, bu davanın dayanağı zilyetlik değil, mülkiyetin tespitine yönelik bu karardır. Açıklanan nedenle zilyetlik hukuksal nedenine dayalı davalarda uygulanan 3402 sayılı Yasanın 14. maddesinin, hakem kararına dayalı bu davada uygulama yeri yoktur.

Açıklanan nedenlerle mahkemenin direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.

Sonuç: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, 9.10.2002 tarihinde oyçokluğu ile karar