1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2003/592 K: 2003/508 T: 24.09.2003


Uzun yıllardan beri bir taşınmaza malik sıfatıyla zilyet olan, gerek Türk Kanunu Medenisinin 639.maddesi gerekse Kadastro Yasasının 14 ve 17. maddelerindeki taşınmaz mal kazanımına ilişkin koşulların lehine gerçekleştiği kişinin cebri icra tehdidi altında Hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemesi aleyhine yorumlanamaz. Burada ihtirazı kayıt ileri sürüp sürmemesinin de bir önemi yoktur.

Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İskenderun 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 20.02.2002 gün ve 2000/1002 E-2002/50 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesi’nin 03.06.2002 gün ve 2002/3800-4529 sayılı ilamiyle; (…Davacı Şaban Çamur, dava dilekçesinde mevkii ve sınırları gösterilen 1 parça taşınmazın adına tapuya tescil edilmesini istemiştir.

Davalılardan Hazine vekili davanın reddine karar verilmesini savunmuş, diğer davalı Üçgüllük Belediye Başkanlığı yargılama oturumuna katılmamıştır.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalılardan Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, imar-ihya ve zilyetlik hukuki nedenine dayanarak dava konusu taşınmazın adına tapuya tescil edilmesini istemiştir. Davalılardan Hazine vekili davanın zilyetlikle kazanılmayacak yerlerden olduğunu ve yargılama aşamalarında uyuşmazlık konusu taşınmazla ilgili olarak davacı Şaban Çamur’un Hazineye muhtelif tarihlerde ecrimisil ödediğini bildirmiş, buna dair makbuz ve belge örneklerini dosyaya ibraz etmiştir. Davacı Şaban Çamur İskenderun Mal Müdürlüğüne hitaben yazdığı ve örneği dosya arasında bulunan 29.08.1995 günlü dilekçesinde aynen “…Üçgüllük beldesinde Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerden kulanmış olduğum 15140 m2’lik yer için, benden 14.510.000 lira istenilmektedir. Benden istenilen para çok fazladır. Kullandığım yer kıraç ve susuz olduğundan ecrimisilin düşürülmesi için gereğini arz ederim…” ifadesine yer vermiş bulunmaktadır. Görüldüğü gibi, dava açılmadan önce İskenderun Mal Müdürlüğü tarafından uyuşmazlık konusu taşınmazı kullandığından bahisle davacıya ecrimisil tahakkuk ettirilmiş, davacı ecrimisil tahakkukuna karşı koymamış, sadece tahakkuk ettirilen ecrimisil miktarının fazlalığına itiraz etmiştir. Dosya arasında bulunan tahsilat makbuz örneklerine göre davacı Şaban Çamur’un Hazine tarafından tahakkuk ettirilen 14.510.000 lira ecrimisil bedelini herhangi bir itiraz ileri sürmeden ödediği anlaşılmıştır. Uyuşmazlık konusu taşınmaz tapuda kayıtlı bulunmamaktadır. Davacı yukarıda tarihi verilen dilekçesinde taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu başka deyişle taşınmazda Hazinenin üstün hakkı bulunduğunu açıkça kabul etmiştir. Hazinenin üstün hakkı kabul edilen bu yerde davacının daha sonra zilyetlik yada imar ihya olgusuna dayanarak hak iddia etmesi dosya içeriğine uygun düşmektedir. Davacının açık ve tereddütle yer vermeyecek beyanı karşısında davacının daha önceki zilyetliğinden ve edinme koşullarının lehine doğduğundan söz etmek yasanın ruhuna aykırıdır.

Açıklanan nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabule karar verilmiş olması doğru değildir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, imar ihya ve zilyetlik hukuksal nedenine dayalı tescil isteğine ilişkindir. Davacı, para ve emek sarf ederek imar ve ihya ettiği, tarıma elverişli hale getirdiği taşınmazın adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı Hazine vekili, dava konusu yerin devletin hüküm ve tasarrufu altındaki dere yatağı olduğunu, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, davanın reddini savunmuştur. Yerel mahkemece davanın kabulüne ilişki olarak verilen karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Teknik bilirkişi tarafından kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın tespit dışı bırakılan bir yer olduğu belirtilmiştir.

Davaya konu taşınmaz, tespit harici bırakılan, zilyetlik, imar ve ihya koşullarının gerçekleşmesi halinde Türk Kanunu Medenisinin madde 639 ve 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri uyarınca kazanılması mümkün bulunan yerlerdendir. Keşifte dinlenilen yerel bilirkişi ve tanıklar 40-45 yılı aşkın zilyetlikten söz etmişlerdir. Jeoloji mühendisi raporuyla taşınmaz üzerinde 35-40 yıldır tarımsal faaliyet yapıldığını bildirmiştir. Ziraat mühendisi ise raporunda taşınmazın 40 yıl öncesinde para ve emek sarf edilerek tarım arazisi haline getirildiğini; üzerinde 40 yaşın üstünde ağaçlar bulunduğunu açıklamıştır.

Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre, tespit harici bırakılan taşınmazın davacı tarafından tarım arazisi olarak zilyet ve tasarruf edildiği anlaşılmaktadır. Bu konuda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun 713. maddesi her ne kadar mülkiyetin kazanım koşullarının gerçekleştiği anda doğacağını amirse de dava tarihinde bu kanun henüz yürürlüğe girmediğinden uygulama yeri bulamaz. Dava tarihinde uygulanması gereken mevzuat Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 4.12.1998 gün ve 1996/4 Esas ve 1998/3 Karar sayılı ilamıdır. Burada ise; Türk Kanunu Medenisinin 639/1. maddesine göre verilen tescil kararının yapıcı kurucu yenilik doğuran bir karar olduğu ve mülkiyet hakkının bu kararın kesinleştiği anda kazanılacağı ilkesi vurgulanmıştır.

Önemle belirtelim ki uzun yıllardan beri bir taşınmaza malik sıfatıyla zilyet olan, gerek Türk Kanunu Medenisinin 639. maddesi gerekse Kadastro Yasasının 14 ve 17. maddelerindeki taşınmaz mal kazanımına ilişkin koşulların lehine gerçekleştiği kişinin cebri icra tehdidi altında Hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemesi aleyhine yorumlanamaz. Burada ihtirazı kayıt ileri sürüp sürmemesinin de bir önemi yoktur. Çünkü bir taşınmazın zilyetlikle kazanım koşulları lehine gerçekleşen kişi bu taşınmazı adına tapuya tescil ettirmediği evrede Hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemediği takdirde hakkında Amme Alacaklarını Tahsili Usuli Hakkındaki Kanun hükümleri uygulanacak ve ödeme yapmadığı ve mal beyanında bulunmadığı durumda Hapsen Tazyik (Hapis ile Zorlama) yaptırımı ile karşı karşıya kalacaktır.

Somut olayda Hazine ilk olarak 7.8.1995 tarihinde 1.10.1992-31.7.1995 tarihleri arasındaki haksız işgal tazminatını hesaplayarak davacıya ecrimisil ihbarnamesi göndermiştir. Davacı da Hazinenin bu zorlaması karşısında, ecrimisil miktarının düşürülmesini içeren 29.8.1995 tarihli dilekçeyi vermiştir. Davacının amacı, taşınmazı elinde tutmak ve sahip olmaktır. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre bu tarihten çok önce zilyetlik, imar ve ihya nedenine dayalı olarak taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği kuşkusuzdur. O halde davacının cebri icra (zorlayıcı yaptırım) altında Hazineye ecrimisil ödemiş bulunması, ecrimisil öderken ihtirazı kayıt ileri sürmemesi Hazinenin üstün mülkiyet hakkını kabul ettiği anlamına gelmez. Üstelik, kazanım koşulları gerçekleşmiş olan mülkiyet hakkından vazgeçtiğini de göstermez. Bu durum bir kimse kendi aleyhinde beyanda bulunamaz ilkesine de aykırıdır.

Tüm bu hukuki ve somut olgular karşısında direnme kararı usul ve yasaya uygundur, onanması gerekir.

SONUÇ: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, Harçlar Kanunun değişik 13. maddesinin “j” bendi gereğince harç alınmamasına, 24.09.2003 gününde oyçokluğu ile karar verildi.